İsimlerini Bajar grubundan duyduğumuz Vedat Yıldırım ve Cansun Küçüktürk, dört yıldır üstünde çalıştıkları 'Ev Kayıtları' albümünü Kalan Müzik etiketiyle yayınladılar. Geçtiğimiz Salı raflardaki yerini alan albüm, bir stüdyoda değil, evde kaydedilmiş. Yıldırım ve Küçüktürk’le Ev Kayıtları’nı konuştuk.
Her ikiniz de Bajar’da yer alıyorsunuz. Mevcut bir projede çalıp söylerken, Ev Kayıtları fikri ne zaman oluştu? İki proje arasında nasıl bir fark bulunuyor?
Vedat Yıldırım: Her ikimiz de bir müzik grubu değil, proje olarak bakıyoruz bu gibi olaylara. Ben Kardeş Türküler’de de yer alıyorum, Cansun keza başka projelerde çalıyor... Bu durum hayatlarımızın bölünmüşlüğünden de kaynaklı olabilir. 14-15 yaşıma kadar köydeydim, sonra şehre taşındım, bu zaten kültürel bir bölünmüşlük yaratıyor. Kimi zaman sabah kalktığımda rock dinlerken bazen de türkü dinliyoruz. Dolayısıyla biraz şizofren bir hayat tarzımız var. Hal böyle olunca üretimler de zamana veya mekana göre değişim gösterebiliyor.
Bu, işin bir boyutu. İkinci bir boyutu ise, Cansun’la ikimiz de Kadıköy’de yaşıyoruz, yakın arkadaş olduğumuz için provaların dışında evde de bir araya geliyoruz, albümdeki parçalar da öyle şekillendi doğrusu.
Cansun Küçüktürk: Bu proje, ‘Hadi evde bir şeyler kaydedip bir albüm yapalım, adını da Ev Kayıtları koyalım’ diye yola çıkılmış bir albüm projesi değil. Biz aslında sık görüşüyoruz, kimimiz okuduğumuz kitabı bir diğerine anlatıyor, kimimiz de izlediği filmi... Böyle olunca bu durum hem bestelediğimiz şarkılardaki müziği, hem de yazdığımız sözleri etkiliyor. Vedat şiirler yazıyor, ben bazen yazılar yazıyorum, bunları da paylaşıyoruz. Yakın arkadaş olduğumuz için sadece müzikal bir ilişkimiz yok, çok daha genel bir paylaşım söz konusu ama meslekler müzikle ilgili olduğundan bu paylaşımı da müziğe yansıtıyoruz. Ev Kayıtları için müzikal değil de biraz daha sohbet albümü diyebilirim. Bajar, birkaç kişinin fikir yürüttüğü, üzerine çalıştığı ve çerçevesi az çok belli, daha kolektif bir proje. Yaptığınız her ürün Bajar’da kullanılamayabilir. Ama üretimde şimdi Bajar için bir şarkı yapacağım, şimdi Ev Kayıtları için gibi bir durum söz konusu değildir, zaten bir şey üzerinde çalışırsınız ve olduktan sonra dersiniz ki bu Bajar’a çok yakışır. Bunların birikmesi sonucu çıktı albüm. Biz dört yıldır evde kendimiz bir şeyler çalıp söylüyorduk, albüm fikri son bir yılda oluştu, madem öyle hadi bunu bir albüme çevirelim ve kaydettiğimiz halde sunalım, bu da işin esprisi olsun dedik.
Evde kayıt yapma deneyiminden bahsedebilir misiniz?
V. Y.: Ev kaydı denince insanlar biri gitar çalıyor diğeri de söylüyor gibi anlıyor ama öyle değil, bunda bir prodüksiyon var. Albüm süreçleri çok profesyonelleştikçe, üretim süreci de değişiyor. Son dönemlerde Youtube, üretimin maliyetini çok değiştirdi. Anında kayıt yapıp bunu herkesle paylaşabiliyor insanlar. Bizim kaydettiğimiz yer de Cansun’un evi sonuçta, küçük bir oda, yanında mutfak... Canın sıkıldığında arada yemek falan da yaptığın... Zamanı daha rahat kullandık. Stüdyo kiraladığınızda durum öyle değil, zamanınızı vs. ona göre ayarlamanız gerekiyor çünkü bir para ödüyorsunuz. O yüzden şu an halihazırda bir evde şarkı kaydetme durumu var, biz öyle çok da enteresan bir proje yapmadık dolayısıyla.
C. K.: Sosyal medyada vs. evde kaydedilmiş şarkılar var, bunları biliyorum ama bunun albüme evrildiğinin örneklerini çok sık gördüğümüz söylenemez. Nick Drake’in ilk albümünü gitarla evde kaydettiğini biliyorum. Biz de yola çıkarken Ev Kayıtları tamamen iki kişinin nihayete erdirdiği bir proje olsun diye hareket ettik. Bir davulcu çalmadık, o eksiği Vedat’ın perküsyon çalmasıyla gidermeye çalıştık. Burada biraz kompakt bir iş var.
V. Y.: Evin kendi bir sesi oluyor. Daha dingin bir ortam kurmak zorundasınız, yan tarafta komşu var, bağırıp çağırmanın, rock’n roll yapmanın bir anlamı yok. Böyle olunca daha sohbet havasında geçiyor albüm, sözler ön plana çıkıyor. Edebiyat da önemli rol oynuyor.
C. K.: Kayıt kalitesi nereye işaret ediyor? Önemli olan iyi kayıt mı, güzel ses mi yoksa anlamlı sözler mi? Eski kayıtlara baktığınızda, örneğin Jimmy Hendrix’in kayıtlarına baktığınızda, o kayıtlar çok kötüdür. Ama o, Jimmy Hendrix’tir. Led Zepplin’in bazı albüm kayıtları da keza kötü. Bu tabii ki tercih meselesi, o insanlar isterlerse çok üst düzey teknolojiyle albüm çıkartabilirlerdi. 1920’lerdeki blues kayıtlarında gitarın cızırtısından vokalistlerin sesini zor duyarsınız, ama o şarkıda bir ruh vardır. Dolayısıyla kaydı evde yapmakla İngiltere’deki stüdyoda yapmak arasında ne gibi bir fark olabilir? İngiltere’deki bir stüdyoda kayıt yapsaydık, o kayıt bize ne katardı? Dinleyen insan için tabii ki o sesin bir önemi var ama insanlar artık telefonlardan dinliyorlar şarkıları... 100 bin dolarlık bir projeyi 10 liralık kulakıkla dinliyor insanlar artık... Elbette buna önem veren insanların ona göre ses sistemi vs. vardır ama bu kitle ne kadar var, orası tartışılır.
Albümün lansman konseri ne zaman olacak?
C. K.: Konser bu projenin ikinci albümü olacak. Konserde yine sadece ikimiz olmayı planlıyoruz. Sahnede doğal olarak teknolojiden faydalanacağız, o yüzden albümün canlı performansa aktarımı için biraz zamana ihtiyacımız olacak. Hazırlanmamız muhtemelen bir ayı bulur. Sonuçta evde bir kayıt yapıyoruz, o kaydın üstüne başka kayıtlar da ekliyoruz ama canlı performansata böyle bir şey mümkün değil. Albümdeki samimiyeti, diyaloğu aktarmak istiyoruz. Konserde sahneyi ev gibi tasarlayıp dışarıdan misafirler geliyormuş gibi verebiliriz.