'Her yer Roboski, buradan çıkış yok'

Ezgi Başaran, Radikal'de bugün (2 Mayıs Çarşamba) yayınlanan köşe yazısında bir süredir gündemin gerisine atılan Roboski katliamını Roboskililerin hala devam eden dramlarını anlatarak tekrar hatırlatıyor; 'Roboski'nin yarısını bombalamak, yarısını da mahkûm etmek suretiyle hallettiler iyi mi!'

Çok yorulsalar da, hep yenilmiş, çok kaybolmuş hissetseler de, kaçak dövüşmelerden bıksalar da, yine yalnız kalsalar da hayat oyununa devam etmeye çalışıyorlar.

Roboskililer...

126 gün önce kardeşleri, ağabeyleri, yeğenleri, kuzenleri insansız hava aracı tarafından düşman bellenip F-16’lar tarafından bombalanan, kanlarını canlarını poşetlere koyup sınırdan geçirmek zorunda kalan Roboskililer…

Bu nasıl oldu dediler? Tısss!

Bu niye oldu dediler? Operasyon kazası.

İnsanlık yaptığı en kerih eylemleri rasyonalize etmek, kibar kelimelere sarmalayıp dolaşıma sokmakta pek mahirdir. Tali hasar (collateral damage), operasyon kazası...

Olur böyle vakalar, ordumuz yapar. Lakin biz arkasındayız. Ordumuzun yani.

Bir özür dahi dilemeden, bu işin sorumlularını bulmadan, gözümüzün içine baka baka 126 günü geçirdiler.

Ve bununla da yetinmediler Roboskililerin yüreğindeki ezayı arttırmak için.

***

Katliamda halasının oğlunu kaybeden Tahir Encü anlatıyordu üç gün önce: “Şimdi ben buraya geldim, yanınızda oturuyorum ya, kardeşim de gelmek isterdi. Bizim köyden çok kişi gelmek isterdi İstanbul’a. Ama gelemezler.”

Niye?

“Bizi köye hapsettiler bir bakıma. 60 kişi hakkında soruşturma açıldı. Uludere Kaymakamı’na saldırı nedeniyle. Ama devlet memuruna hakaretten veya şiddetten değil. Kasten adam öldürmeye teşebbüsten... Ve silahlı terör örgütüne üye olmaktan... Şimdi bu hak mıdır? İfade vermeye gideni tutukluyorlar diye kimse köyden dışarı adımını atmak istemiyor. Halbuki benim akrabalarım var gencecik. İstanbul’a gideyim, garsonluk yapayım, unutayım istiyor. Olmuyor. Sonra da şaşırıyorlar.”

Neye?

“Dağa çıkılmasına! Bunu söyleyince de başımız derde giriyor ama gerçek budur. Ondan diyeceğim. Gençler, ‘Tıkıldık kaldık burada, başka çare yoktur en iyisi dağa çıkayım’ diye konuşuyor köyde. Şimdi bu hak mıdır?”

Değildir, insanları böyle biçare bırakmak ne haktır ne vicdandır.

Aranızda “Ama onlar da kaymakamı tartaklamasaydı, şiddete karşıyız” filan diyecekler çıkacaktır.

Mazlumun öfkesi diye bir şey vardır. Dinde bile vardır. Şeker ve mazot almaya giden kardeşinizin, dostunuzun, akrabanızın parçalarını katır parçalarından ayıramadığınızı bir düşünün bakayım. Hele bir düşünün.

***

Roboski’nin yarısını bombalamak, yarısını da mahkûm etmek suretiyle ‘hallettiler’ iyi mi!.. Göz göre göre. Biz bu katliamı ‘unutursak kalbimiz kurusun’ diye gevelerken.

Demek ki devletin tanımı: Hem suçlu hem güçlü olmak. O kadar ki, yaraları sarmak yerine, derinleştiriyor, adalet isteyen yaralıyı susturuyor.

TMK (Terörle Mücadele Kanunu) mağduru çocukların ailelerinden tazminat talep ediyor mesela. 15 yaşındaki M.B.’nin zırhlı araçlara zarar verdiğini, dolayısıyla Hazine’ye 2 bin 950 lira borcu olduğunu tespit ediyor.

Demek ki devletin görevi: Mağdur çocukları, bombalanmış bir halkın köyünü parayla, hapisle terbiye etmek.

Sonuç olarak Kürtler şunu anlasın istiyor belli ki: Vardır, vereceğiz denilen ama bir türlü verilmeyen haklarını mı talep ediyorsun, adalet mi istiyorsun, Roboski’yi hatırla, titre ve kendine gel!

Sana diyor ki devlet, bir yerde: Her yer Roboski, buradan çıkış yok.

Evet, hepimizin gözleri önünde bunu diyor.