Tıbrevank artık özgür

Uzun yıllardır statü belirsizliği yaşayan Surp Haç Tıbrevank Lisesi nihayet geçen hafta İstanbul’da, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem başkanlığında yapılan Vakıflar Meclisi toplantısında vakıf olarak tanındı. Hukuki durumunun belirsizliğinden dolayı sürekli olarak kapatılma tehlikesi yaşayan, tasarrufundaki mülkleri için Hazine’yle davalık olan, her geçen yıl daha fazla öğrenci kaybeden, 30 yıl boyunca geleceği ipotek altına alınmış halde ayakta kalmaya çalışan Tıbrevank artık özgür.

SARKİS GÜREH

sgureh@agos.com.tr

Surp Haç Tıbrevank Lisesi, 1953-1954 öğretim yılında, ortaokul, lise ve üç yıllık teoloji bölümleri ile, ‘Surp Haç Ermeni Ruhban Okulu’ olarak Üsküdar’da eğitim ve öğretime açıldı. 1940’lı yıllarda Patriklik makamında boşluk yaşanması üzerine, ruhban yetiştirebilecek teoloji okulu açılması şartıyla Arjantin’den Türkiye’ye gelmeyi kabul eden ve patrik seçilen Karekin Haçaduryan’ın ve dönemin önde gelenlerinin bu yöndeki çabaları sonucunda Surp Haç Tıbrevank Lisesi faaliyete geçti.

Tıbrevank, Cumhuriyet döneminde kuruluşu devlet tarafından resmen kabul edilen tek Ermeni okulu oldu. Dönemin önemli siyasi aktörleri, valiler, belediye başkanları liseyi ziyaret etti. İçişleri Bakanlığı yıllarca vakfı denetledi, vakıf defterlerini inceletip onayladı, seçimle göreve gelen yöneticilerine mazbata verdi. Ancak 12 Eylül sonrasında bu kurumun vakıf statüsü taşımadığı öne sürüldü ve Tıbrevank’ın çilesi başladı.

Statü kördüğümü

1985’ten sonra, dört yılda bir yapılan müşterek cemaat vakıfları seçiminde Surp Haç Ermeni Lisesi Vakfı diğer vakıflarla beraber seçim yapmak için başvursa da, Valilik her defasında bu müracaatları geri çevirdi ve seçimi erteledi. Sonrasında ise okula kayyum atandı. Bu arada okul faaliyetine kesintisiz olarak devam etti. Milli Eğitim Bakanlığı, vakıf olarak tanınmayan okula öğretmen ve müdür yardımcısı göndermeye devam etti.

Surp Haç Lisesi’nin, 2003 yılında, cemaat vakıflarıyla ilgili yönetmelik kapsamında iki adet taşınmazın tapuda tescili için yaptığı müraacat, vakfın adının “cemaat vakıflarını gösteren listede yer almaması” nedeniyle geri çevrildi. Bunun üzerine, vakfın statüsündeki belirsizlik mahkemeye taşındı.

Mahkeme dosyalarında, geçmişte gayrimüslim toplumlar hakkındaki ayrımcı uygulamaların merkezi olarak işlev gören, ancak daha sonra lağvedildiği açıklanan Azınlık Tali Komisyonu’nun izlerine rastlanıyordu. 1962 yılında gizli genelgeyle kurulan ve “azınlıkların milli güvenliğe aykırı bütün işlemlerini izlemekle görevli” olan bu komisyonun, Surp Haç Lisesi Vakfı aleyhine bir karara vardığı ortaya çıktı.

Azınlık Tali Komisyonu’yla karşılaşma

Ermeni toplumu, varlığını hep hissettiği bu gizli komisyonu ilk defa Tıbrevank davasında karşısında gördü. Hazine, Tıbrevank’a ait olan gayrimenkullere el koymak için açtığı davalardan birinde, mahkemeye sunduğu dilekçede Azınlık Tali Komisyonu’nun aldığı bir karardan söz ediyordu. Böylece, Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM), İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve MİT’ten yetkililerin yer aldığı komisyonun adının resmi bir belgede geçmesiyle, varlığı da kesinleşmiş oldu.

Hukuki süreç

Danıştay 10. Dairesi, 2005 yılında verdiği kararda, vakfın tüzel kişiliğinin kabul edilmesi gerektiğini savundu. Ancak geçen yıl, Danıştay Dava Daireleri Kurulu, 10. Daire’nin verdiği kararı oy çokluğuyla bozdu. Vakfın avukatları karar düzeltmesi için müracaat etti.

SANDIKSIZ SEÇİMLER

Son seçilmiş yönetimi 1982’de göreve gelen Tıbrevank Vakfı, 1985’ten beri gönüllü fiili yöneticiler tarafından idare ediliyor. Seçim dönemi geldiğinde veya filli yönetim gö-revi bırakacağını duyurduğunda, Surp Haç Lisesi’nden Yetişenler Derneği’nde bir araya gelen Tıbrevanklılar, adaylar arasından yeni bir yönetim kurulu oluşturuyor. Bu yöntemle ‘seçilen’ yöneticiler, Patrikhane aracılığıyla tüm topluma tanıtılıyor.

Diran Bakar’ın emeği

1998-2004 yılları arasında vakfın başkanlığını yapan Mıgırdiç Timurcuoğlu, yöneticiliği sırasında birçok girişimde bulunduğunu ancak dönemin koalisyon hükümetlerinden siyasi destek bulamadıklarını söyledi: “O yıllarda bakanlarla, Vakıflar Müdürlüğü’yle birçok kez görüştük. Hepsi iyi niyet ortaya koydular ancak iktidardaki koalisyon hükümetlerinden bu konuda bir siyasi irade çıkmayacağını söylediler. Şimdi AKP, tek başına iktidar olmanın avantajıyla siyasi irade gösterdi.”

Statü belirsizliği nedeniyle sıkıntılı dönemler geçirdiklerini kaydeden Timurcuoğlu, “Manevi baskı altındaydık. Okulun kapanma ihtimali, bir kılıç gibi üstümüzde sallanıyordu. Hukuki şahsiyetimiz olmadığından her şey idareten yapılıyordu. Azınlık Tali Komisyonu’nu ilk defa o zaman gördük. ‘Siz vakıf değilsiniz’, denince, Hazine, mülklerimiz için dava açtı. Halen süren bu davalar artık düşecektir” dedi.

2004’ten 2010’a kadar başkanlık yapan Dr. Takvor Anan ise düşüncelerini şöyle dile getirdi: “VGM kararının hukuki dayanağı, Danıştay’da kazanılan davadır. O davanın kazanılmasından Diran Bakar’ın emekleri çoktur. Ona çok şey borçluyuz.”