Columbia Üniversitesi Harriman Enstitüsü tarafından bu yıl 17’incisi düzenlenen Association for the Study of Nationalities (Milliyet Çalışmaları Derneği) Dünya Kongresi, 19-21 Nisan tarihleri arasında ABD’de New York’ta gerçekleşti. Kongre kapsamında, oturum başkanlığını yapan tarihçi Artin Arslanian ile 24 Nisan anmalarından yola çıkarak Türk-Ermeni ilişkilerinin bugününü ve geleceğini konuştuk.
Columbia Üniversitesi Harriman Enstitüsü tarafından bu yıl 17’incisi düzenlenen Association for the Study of Nationalities (Milliyet Çalışmaları Derneği) Dünya Kongresi, 19-21 Nisan tarihleri arasında ABD’de New York’ta gerçekleşti. Kongre kapsamında, oturum başkanlığını tarihçi Artin Arslanian’ın yaptığı ve Serdar Kaya’nın düzenleyicisi olduğu “Soykırımı ve Sonuçlarını Tartışmak” konulu panel, 24 Nisan’a üç gün kala 1915’in ve sonuçlarının tartışılması açısından oldukça dikkat çekiciydi. Arslanian ile 24 Nisan anmalarından yola çıkarak Türk-Ermeni ilişkilerinin bugününü ve geleceğini konuştuk.
ESRA ELMAS
eelmas@gmail.com
• 24 Nisan artık Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde anılıyor. Ermeniler için 24 Nisan’ın anlamı nedir?
24 Nisan’ın, 1915’teki felaketin başladığı gün olması nedeniyle, Ermeniler için sembolik anlamı büyük. Bu anmaların esas amacı dünyaya tarihsel bir adaletsizliği hatırlatmak ve bunun telafisini talep etmek. Ek olarak, her 24 Nisan, geçmişleri aynı büyük felakete dayanan ve aynı olaylar sonucunda dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış olan farklı siyasetlere ve inançlara mensup pek çok Ermeni’yi bir araya getiriyor. 24 Nisan belki de biz Ermenilerin siyasi ve dini açıdan aramızdaki pek çok farklılığı bir kenara bırakarak bir araya gelebildiğimiz tek gün. Türkiye’deki anma ise çok daha önemli: O insanlar Türkiye’ye kendi tarihlerinde yaşanmış ve belki de pek bilinmeyen karanlık olayları hatırlatıyorlar. Yani ortak amaç, Türklerin geçmişlerini yeniden hatırlamasını ve yüzleşmesini sağlamak.
• Siz 24 Nisan anmasına katılacak mısınız?
Hayır, ben herhangi bir anma etkinliğine katılmayacağım. O gün üç dersim var üniversitede. Ve öğrencilerimle büyükelçi Henry Morgenthau’nun ‘Bir Ulusu Öldürmek’ kitabını okuyup tartışacağız. Bence soykırım ve ırk, din, vatandaşlık gibi temel sorunlar üzerine konuşmak ve düşünmek, bu günü hatırlamanın en anlamlı yollarından biri.
• Türkiye’de son yıllarda 24 Nisan anmaları gerçekleşiyor. Ermeniler bu gelişmeyi nasıl karşılıyorlar?
Türkiye’de 24 Nisan’ın hatırlanıyor olması, çok ama çok önemli. Ermeniler için bunun anlamı büyük tabii ki. Ama en önemlisi bunun Türk devletinin inkâr üzerine inşa ettiği siyaseti açıktan eleştiren bir tavır olması. Bir toplumun mitler üzerine kurulu resmi tarihi sorguluyor olması çok hayati bir gelişme.
1915, devletlerin domine ettiği bir tartışma olmayı sürdürüyor her iki tarafta da. Ve bazen meselenin insani boyutu gözlerden kaçıyor.
Benim tecrüben gösterdi ki hükümetler bu konuyu kendi iç siyasetlerinde ya da dış ilişkileri söz konusu olduğunda kendi çıkarlarına uygun olarak alevlendiriyor ya da küllendiriyorlar. Milli çıkarlar ya da uluslararası arenada kredi toplamak, birbirlerini sıkıştırmak için insanların yaşadıkları trajedi araçsallaştırılıyor. Fakat ben iyimserim… Bugün Türkiyeli pek çok genç sosyal bilimci meseleye ilgi gösteriyor. Ermenilerin geçmişte yaşamış oldukları acıya karşı duyarlılar, meseleyi anlamaya, paylaşmaya, duyurmaya çalışıyorlar. Bu Ermeni gençleri için de böyle. Bence iki toplumun da genç nesli giderek kuvvetlenen biçimde birbirlerini duymaya ve anlamaya çalışıyorlar.
• Türkiye’de 1915 tartışılırken genellikle Ermeni sorunu olarak adlandırılıyor mesele. 1915’in bugün aslında hem Ermeniler hem de Türkler için bir travma olduğu söylenebilir mi?
Tabii ki öyle. Türkler için travma geçmiş nesillerinin, en azından bir kısmının, dahil olduğu korkunç olaylarla yüzleşmek. Ermeniler içinse hayatlarını entelektüel ve siyasi anlamda hapseden bir meselenin inkâr ediliyor olması karşısında üzüntü ve öfke duymak.
• Türk devletinin resmi düzeyde özür dilemesi –ki bu yakın gelecekte mümkün görünmüyor, nasıl bir etki yaratırdı Ermeniler üzerinde?
Resmi bir özür dilenmesi öncelikle Ermenilerin adalet duygusunu onaracaktır. Geçmişte yaşanılan haksızlıkların kabul edilmesi onları tedavi edecektir. Sonuç olarak bu, her iki ülke için artık geçmişi geçmişte bırakıp geleceğe ve birbirlerine doğru adım atmak adına fırsat anlamına geliyor. Sınırın açıldığını bir düşünelim… Her iki ülkenin de böyle bir bu durumda ekonomik ve siyasi açıdan büyük faydalar sağlayacağı çok açık değil mi. Bakın bu öyle bir konu ki, geçmişin inkârı da geçmişte yaşanan acılara saplanıp kalmak da insanı esir alıyor. Bazı Ermeniler bu trajediye öylesine bağımlı ki ve bazı Türkler de öylesine inkârcı ki, iki durumda da sadece nefret üretiliyor. Şu anda Türkiye’de Ermenistan’da ya da Diaspora’da Hrant’ın açtığı yoldan çok az Ermeni yürüyor. Fakat dediğim gibi, ben genç kuşaklardan umutluyum
‘1915 HAPİSHANE OLMASIN’
New York Marrist College’da öğretim üyesi olan Artin Arslanian, Maraşlı bir aileden geliyor. Soykırımdan kaçan amcası, o zaman 6 yaşında olan babasıyla Suriye çöllerindeyken Amerikalı misyonerler tarafından kurtarılıyor. Fakat hastalanan iki kardeş birbirlerinden ayrılmak zorunda kalıyorlar. Arslanian’ın Lübnan’da bir yetimhanede büyüyen babası, ağabeyinin “Beni bırakma” diye bağırmasını ömrü boyunca asla unutamıyor; bu koparılma anı babasının ölünceye kadar rüyalarına girmeye devam ediyor. Babasının rüyaları yanında, Beyrut’un duvarlarında “Türkçe konuşma, 1 milyon kişiyi hatırla” sloganlarının yazılı olduğu Ermeni mahallesinde büyüdüğü için soykırımı hep hatırlayarak büyüyor Arslanian. 1915’ten kurtulan ve sadece Türkçe konuşabilen Ermenilere Ermenice öğretirken, Arapçadan önce Türkçeyi de öğrenmiş oluyorlar böylece. Zaman içinde Arslanian, 1915’i asla unutmamakla birlikte varoluşunu sadece ve başlı başına bu acı üstüne kurmanın kendini bir hapishaneye kilitlemekle aynı anlama geldiğine karar veriyor. 24 Nisan anmaları hakkında konuştuğumuz Arslanian, “Eğer Ermeni iseniz, uzmanlık alanınız her ne olursa olsun 1915 ile ilgili konuşmanız bekleniyor. 1915 tabii ki çok önemli biz Ermeniler için, fakat herhangi bir Ermeni’nin sadece Ermeni olduğu için bu konuda konuşmaya mahkûm edilmesi de ayrıca can sıkıcı” diyor.
‘24 Nisan nefret günü değil’
Her yıl 24 Nisan’da ABD’nin New York eyaletinde Times Meydanı’nda gerçekleşen anma etkinliği bu yıl yağmur nedeniyle Surp Vartan Ermeni Katedrali’nde yapıldı. Etkinliğin açılış konuşması, “24 Nisan bir nefret günü değil. Bizler bugün burada toplanabiliyorsak, bunu, 1915’de büyükbabalarımızı ve büyükannelerimizi o kıyımdan kurtaran Müslüman Türk komşularımıza borçluyuz” ifadesiyle başladı. Genç yaşlı pek çok Ermeni’nin bir araya geldiği ve pek çok Amerikan vatandaşının yanı sıra yabancı basının da ilgi gösterdiği anma programında, katılımcılar, ellerinde 1915’te Osmanlı Ermenilerini hedef alan olaylara dikkat çeken Amerikan başkanlarına ait demeçlerin yer aldığı dövizler taşıdılar.
Anma programını düzenleyen komitenin mensuplarından Alan Whitehorn, “24 Nisan 1915, İstanbul’da yaşayan düşünür, yazar, din adamı ve siyasetçi Ermenilerin topluca tutuklandıkları tarihtir. Ve bu tarih İttihatçıların Ermeni cemaatinin liderlerini imha etmek suretiyle, bunu takip eden süreçte gerçekleşecek kitlesel sürgün ve cinayetler karşısında azınlık nüfusunun daha savunmasız olmasını sağlamak için yürüttükleri kampanyanın başlangıcı oldu” dedi.
Whitehorn, 24 Nisan anma etkinlikleri ile sadece Ermeni Soykırımı’na değil aynı zamanda insanlığa karşı işlenen tüm suçlara dikkat çekmek istediklerini belirtirken, internet ve sosyal medya gibi iletişim teknolojilerimdeki gelişmelerle artık bilgi üzerinde hiçbir gücün kontrol sahibi olmadığına ve tarihi gerçeklerin üstünün örtülemeyeceğine dikkat çekti.
Whitehorn’un 35 senelik akademik çalışma hayatının son on senesinde özellikle karşılaştırmalı soykırım çalışmaları alanında ders vermesinin en önemli nedenlerinden biri ise kendi kişisel tarihi. Whitehorn’un büyükannesi, 1915’te kıyımdan, kıyıma karşı çıkan Müslüman Türkler sayesinde sağ kurtulan yetim bir Ermeni. Gerçek adını ve yaşını hiçbir zaman bilmeyen büyükanneyi Mısır’da evlat edinen ailenin ona verdiği isim ise Ermenice ‘güzel’ anlamına gelen Sirun. Whitehorn, 1915’e kişisel cevabını, 2009’da yayımlanan şiir kitabı “Just Poems: Reflections on the Armenian Genocide” (Sadece Şiirler: Ermeni Soykırımı’nın Yansımaları) ile verdiğini söylüyor.