‘Ben ellerimi kana bulamam!’

İstanbul’daki İttihat ve Terakki Partisi merkezinden gelen tehcir emri Kastamonu’ya ulaştığında, Kastamonu Ermenilerini felaketten koruyan aynı zamanda sıkı bir İttihatçı olan dönemin valisi Reşit Bey olmuştu.

Tehcir emri 1915’in lanetli günlerinde Kastamonu valiliğine iletildiğinde, sayıları Doğu vilayetlerindeki Ermeni nüfusla karşılaştırıldığında oldukça az olan Kastamonu Ermenilerini (1915 öncesi Patrikhane kayıtlarına göre Kastamonu vilayeti dâhilinde 13 bin Ermeni yaşamaktaydı) koruyan vicdan sahibi bir devlet adamı vardır. Tehcir emrini uygulamaya koymayarak onurlu bir duruş sergileyen bu devlet adamı, Vali Reşit (Ronabar) Bey’dir (1868-1924).

1888’de Mülkiye’den mezun olan Reşit Bey, kariyerinin ilk yıllarında memurluk ve eğitim kurumlarında müdürlük görevlerinde bulunduktan sonra 1906 yılında Serez (Siroz) mutasarrıflığına atanır. Buradaki görevi sırasında özellikle 1908 Devrimi’ne sunduğu katkılardan dolayı ismini İttihat ve Terakki çevrelerinde iyice duyurur; iyi bir İttihatçı olarak tanınır. 1913 Haziranı’nda Kastamonu valiliğine atanır.

Görevden alınır...

Kastamonu’daki görevinin ilk günlerinden itibaren vilayet dâhilinde hem Müslüman hem de gayrimüslim halklarla kurduğu samimi ilişki, Reşit Bey’e olan teveccühü artırır. Reşit Bey, 1915’in karanlık günlerinde Kastamonu valiliğine yollanan tehcir emrine sert biçimde karşı çıkarak, Ermenilerin şehirde yaşamaya devam etmesini sağlar. Sıkı bir İttihatçı olduğu bilinen Reşit Bey’in bu tavrı, Teşkilat-ı Mahsusa’dan kendisine özel bir talimat gönderilerek Ermenileri derhal tehcir etmesi gerektiğinin hatırlatılmasına neden olur. Bu talimat da işe yaramaz, Reşit Bey Kastamonu dâhilinde tehciri uygulamamakta kararlıdır. Hatta bir süre sonra, şehirde açık biçimde dillendirilen “Reşit Bey Türklerin değil, Ermenilerin valisidir!” propagandasına dahi boyun eğmez ve “Ben elimi kana bulamam!” diyerek emirleri uygulamayı reddeder.

Bunun üzerine Reşit Bey dönemin hükümeti tarafından görevden alınır ve yerine tehcir emrini derhal uygulayacak olan Ankara Vali Vekili Atıf Bey atanır. Bu atamaya kadar şehirdeki hayatlarına eskisi gibi devam etmekte olan Kastamonu Ermenilerinin tümü Suriye çöllerine doğru bir yolculuğa çıkarılır.

26 Ekim 1918 tarihli Jamanak gazetesinde yayınlanan bir yazıda Kastamonu Valisi Reşit Bey’in yaptığı iyilikler Kastamonulu bir Ermeni tarafından şu şekilde anlatılmaktadır:

“(...) Kastamonu Ermenilerinin tehciri Reşit Paşa’nın sağlam muhalefeti nedeniyle Şubat 1916’ya kadar ertelenmişti, o dönemde yol güvenliği daha fazlaydı ve böylelikle Reşit Paşa Kastamonu Ermenilerinin yaşamlarının kurtulmasında önemli bir rol oynamış oldu. Hastalıktan ve diğer bazı sebeplerden ölenlerin dışında, Kastamonu Ermenilerinin büyük bir kısmı şu an yaşamaya devam etmektedir (...) Çankırı ve Kastamonu çevresindeki köylerde fakir Ermeni kadınlar var. Reşit Paşa’nın yerel Ermeni halkına göstermiş olduğu hassasiyeti bildiğimizden, evsiz barksız kalmış Ermenilerin toplanarak tekrar evlerine yerleştirilmelerini ümit ediyoruz.

Atıf Bey, Ankara’daki Ermeni tehciri işlemini hallettikten sonra, Kastamonu mutasarrıflığına atandı. Atıf Bey zamanında, 1915 Ağustos’un başlarında, Ankara tehciri zamanında yapılan vahşeti, tecavüzatı anlatmak fazla kaçar. Hükümet tarafından yürütülecek resmi bir soruşturma tüm detaylarıyla olayı ortaya çıkartacaktır (...) Atıf Bey Ankara tehcirinden sonra Kastamonu’ya geçti ve yukarıda yazdığımız gibi Ermeniler buradan da tehcir edildi. Tabii sıra soruşturmaya geldiğinde her şey apaçık ortaya çıkacaktır.

Bu cümlelerini sadece biz değil, tüm millet doğrulamaktadır (...) Reşit Bey’in yaptığı iyilikler bizim aramızda hiçbir zaman unutulmayacaktır.”

Tehcir döneminin Kastamonu Valisi Reşit Bey, Mütareke’nin imzalandığı dönem Sivas valiliği görevindedir. Reşit Bey burada, İstanbul Hükümeti’nin sert muhalefetine rağmen, Mustafa Kemal önderliğindeki Sivas Kongresi’nin toplanmasına destek verir. Hayatı boyunca sıkı bir İttihatçı ve ardından da sıkı bir Kuvva-i Milliyeci olan Reşit Bey’in 1915 yılında Kastamonu valisi iken göstermiş olduğu vicdanlı duruşu şüphesiz  unutmamak gerekir.



Yazar Hakkında