PARRHESİAPAR

PARRHESİAPAR

Marco Polo’nun dünyaları

Sergi kataloğunun da yazarı olan Pogossian, sergide Marco Polo’nun söz konusu bölgelerde görmüş olabileceklerini canlandırmak için, özellikle Ermenistan’daki El Yazmaları ve Araştırmaları Enstitüsü Matenadaran’dan, Ermenistan Tarih Müzesi’nden ve Venedik’teki Mıhitaryan Manastırı’ndan eserlerin biraraya getirilmesini sağlamış; bu kurumlardan, Marco Polo’nun geçtiği şehirlerde ya da bölgelerde bulunmuş haçkarlara ait parçalar getirtmiş.

TALİN SUCİYAN

Nisan ayının başında Venedik’in en önemli kültürel merkezlerinden ve müzelerinden biri olan Dojlar Sarayı’nda (Palazzo Ducale), Marco Polo’nun ölümünün 700. yılı münasebetiyle ‘Marco Polo’nun Dünyaları: 13. Yüzyılda Venedikli Bir Tacirin Yolculuğu’ başlıklı bir sergi açıldı. Küratörlüğünü sanat tarihçileri Giovanni Curatola ve Chiara Squarcina’nın yaptığı sergi, Marco Polo’nun 16-17 yaşlarında çıktığı, 24 yıl süren ve Çin’e kadar uzanan gezileri bölgelere ayırarak izleyiciye tanıtmayı ve Polo’nun geçtiği yerlerin o dönemdeki kültürel dünyalarını yeniden kurmayı amaçlıyor.

Marco Polo 1254 yılında Venedikli tüccar bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelir. Serginin ilk odasında, doğduğu evin bulunması için yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan eserler ve üç katlı evin dijitalize edilmiş grafik rekonstrüksiyonu yer alıyor. 
Marco Polo’nun Türkçeye çevrilen eserlerinde özellikle İpek Yolu’nu takip etmiş olması ve Moğol Hanlığı’nda yani Çin’de geçirdiği zamana vurgu yapılması dikkat çekici. Elbette, Polo’nun Çin’de geçirdiği dönem önemlidir.

Ancak onun kadar önemli olduğunu düşünebileceğimiz bir bölge de Venedik’ten sonra ilk durağı olan Kilikya’dır. Polo’nun Ayas (Yumurtalık) Kilikya’dan başlayan gezisini anlatırken özellikle belirttiği yer isimlerinden, muhtemelen Sivas üzerinden Erzincan (Arçinga) ve Erzurum’a (Argiron) gittiği, Erciş’ten (Darçiçi) geçtiği ve Ağrı Dağı’nın eteklerine doğru yoluna devam ettiği tahmin ediliyor. Serginin Tarihî Ermenistan bölümünü, Floransa Ünİversitesi’nden Orta Çağ tarihçisi Zaroui Pogossian hazırlamış.

Sergi kataloğunun da yazarı olan Pogossian, sergide Marco Polo’nun söz konusu bölgelerde görmüş olabileceklerini canlandırmak için, özellikle Ermenistan’daki El Yazmaları ve Araştırmaları Enstitüsü Matenadaran’dan, Ermenistan Tarih Müzesi’nden ve Venedik’teki Mıhitaryan Manastırı’ndan eserlerin biraraya getirilmesini sağlamış; bu kurumlardan, Marco Polo’nun geçtiği şehirlerde ya da bölgelerde bulunmuş haçkarlara ait parçalar getirtmiş. Sergide, Kilikya’dan ve Ani’den el yazmaları da önemli bir yer tutuyor. Örneğin, 1338 yılında Sis’te (Kozan) yazılmış bir İncil, aynı yıllarda yapılmış, Kilikya krallarından IV. Levon’un portresi ve Ani şehrinden bir seramik çanak, Ermenilerin Orta Çağ’daki kültürel ve tarihî coğrafyasını temsil eden önemli eserlerden bazıları. Pogossian sergide yer alan, Ani’den değerli bir el işinin önemini ve bu tür eserlerin günümüze ulaşmış olmasının büyük bir şans olduğunu vurguluyor. 

Pogossian’ın dikkatimizi çektiği bir diğer konu ise, Marco Polo’nun bu coğrafyada aslında kendi memleketinden hiç de uzakta olmadığı. Pogossian, Ermenilerin yaşadığı bölgelerin Marco Polo için merkezî referans noktası olduğunu söylüyor. Bu durum, Kilikya bölgesinin o dönemde Akdeniz’in tamamına entegre olmuş, özellikle Venedik’le sıkı bağları olan bir bölge olmasıyla doğrudan ilgili olmalı. Yani Marco Polo coğrafi olarak Venedik’ten uzakta olsa da aslında kültürel olarak aşina olduğu, bildiği bir ortamda. 

Pogossian, sergi kataloğunda, Ermeni Kilisesi’nin 12., 13. ve 14. yüzyıllarda Roma ile temasının çok yoğun olduğunu belirtiyor. Hatta 1198 yılında I. Levon’un tahta çıkmasından itibaren Roma Kilisesi’ne bağlılık göstermesini ve bunun Ermeni kurumları arasında büyük tartışmalara sebep olduğunu da okuyoruz. Diğer yandan, bu kararın Venediklilerle mevcut ticari ve siyasi ilişkilerin sürdürülmesine yönelik bir adım olduğunu da hatırlatıyor Pogossian. 

Pogossian makalesinde, Kilikya Ermenilerinin 1260’lardan itibaren Tebriz merkezli İlhanlılar ile Kahire merkezli Memlükler arasında kaldığını ve bunu Marco Polo’nun çok iyi bildiğini belirtiyor. Buradan da Kilikya’nın, İran’dan Mezopotamya’ya ve Kahire’ye uzanan geniş coğrafyada ne kadar büyük bir önem taşıdığını anlamak mümkün. 

Serginin diğer odalarında, Marco Polo’nun İran’da, Hindistan’da ve Çin’de nerelerden geçtiğine ve nasıl dünyalarla karşılaştığına işaret eden, son derece etkileyici eserler bulunuyor. Sergi Eylül ayının sonuna kadar Venedik’te ziyarete açık olacak.