OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

HDP MYK üyeleri için hazırlanan savcılık fezlekesini okuduğumuzda birçok yanlışlık ve tutarsızlıkla karşılaşıyoruz. Aslında fezleke, ifade hürriyetini koruyan ulusal ve uluslararası mevzuatı uzun uzun sayıp dökerek HDP MYK’nın açıklaması neden kovuşturma konusu olamaz, onu açıklamış!

Sayıların dehşeti, ağır çekim bir felaket yaşadığımızı açıkça ortaya koyuyor. İki seneye yayılan bu ölümleri kabaca gün sayısına böldüğümüzde ortaya çıkan sayılar yaşanan felaketi daha iyi idrak etmemizi sağlayabilir. Bu süre boyunca, dünyada her gün ortalama yaklaşık 7400 kişi ölmüş, tek bir günde ve her gün!

Yönetmelik Nisan ayında çıksa da çıkmasa da “Yeni seçim yönetmeliği yapmak neden bu kadar uzun sürdü?” sorusu baki. Dile kolay, sekiz senedir bir yönetmelik hazırlanamıyor. Niye hazırlanamadığının cevabı, yönetim anlayışı açısından çok kritik.

İhlaller artık neredeyse takip edilemez oldu. Birkaç gün arayla haber akışına düşen kimi olayı, fazla yorum yapmadan arka arkaya sıralamak bile durumun vahametini anlatmaya ve anlamaya yeter. Buyrun.

Aşıların çok hızlı, bazılarının yeni bir yöntemle geliştirilmiş olmasının yaratacağı makul bir şüphe ve tereddüt anlaşılabilir. Fakat, aşı karşıtlığı bu makuliyetin katbekat ötesine geçerek, bolca komplo teorisine başvuran akıl dışı bir bağnazlık hâlini aldı.

Bu bir fotoğraf koleksiyonu. 1900 ila 1907 yılları arasında Arapgir ve Erzurum civarlarında çekilmiş, negatifi cam levhalara tabedilmiş 100 fotoğraftan bahsediyorum ki anlaşıldığı kadarıyla, bunlar 240 civarındaki fotoğraftan geriye kalanlar. Fotoğrafları çeken, 1870 Arapgir doğumlu George Djerdjian.

Zamanında Recep Tayyip Erdoğan “Bu ülkenin geçmişinde azınlıklara faşizanca işler yapılmıştır” dediğinde, bu sözlerin Türkiye’de bir başbakanın ağzından çıkmasının önemli olduğunu söylemiştim. Bugün de Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin, sorularımız eleştirilerimiz baki olmakla birlikte, bir ana muhalefet liderinin ağzından çıkmış olmasının önemli olduğunu, bu sözlere temkinli ama olumlu ve olumlayarak yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum.

‘Kulüp’, meseleyi ve karakterleri basitleştirmeme, karikatürleştirmeme açısından başarılı. Klişelere batmıyor, gayrimüslimlere yapılanları anlatırken didaktizme, kuru bir ‘siyaseten doğruculuğa’ veya kanırtan bir duygu sömürüsüne düşmüyor.

Bugün Türkiye’de Ermenicenin durumuna bu açıdan baktığımızda, devletin eskiden beri süregelen baskıcı politikalarının sonucunda, Ermenilerin nüfusunun azalmasına paralel olarak, Ermeniceye zemin olacak bir sosyal hayatın kalmadığını görüyoruz.

Türkiye’deki Ermeni çocukları için asıl sorun okudukları tarih müfredatında kendilerini ya hiç görmemeleri ya da gördükleri zaman da son derece olumsuz, hatta ırkçı sıfatlarla tanımlı olarak görmeleri. Bunun, onların Ermenilikle kurdukları ilişkide etkili olmaması beklenemez.