VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

IŞİD Lübnan’da

Lübnan bir kez daha canlı bombalarla sarsılıyor. Daha birkaç ay önce Lübnan’da bunca soruna rağmen canlı bomba eylemleri gerçekleşmediği konuşulurken, bugün artık canlı bomba eylemleri yine rutin hale geldi. El Kaide ve IŞİD’in taktiği sayılan canlı bomba eylemleri bir süre Lübnan’ı rahat bıraktıktan sonra, bir hafta içinde iki eylemle yeniden hortladı. Bu iki olay ve yakın zamanda IŞİD’in kuzeydeki Trablus şehrini kendine merkez edineceği haberleri, Lübnan’ı Suriye-Irak hattındaki çatışma alanına ekledi.

Lübnan hiçbir zaman Suriye savaşının dışında olmadı. İlk günden beri siyaseten ve toplumsal olarak savaşın tam içinde buldu kendini. Her ne kadar “uzak kalma” politikası uygulamaya çalışsa da, Lübnan siyasi grupları Suriye’de savaşan kamplara dahil olup, savaşın bir uzantısı haline geldiler. Hizbullah’ın Esat rejimine desteği bir sır değil; bazı Lübnan Sünni kesimlerin Suriye muhalefetine desteği de öyle. Bu girişimler tabii ki Suriye’deki çatışmalarla bitmeyecek, Lübnan’a, içe doğru yayılacaktı.

Lübnan’ın değişik bölgelerinde değişik şekillerde kendini gösteren Suriye savaşı, güneydeki Saya şehrinde, doğudaki Arsal sınır kentinde, başkent Beyrut’ta ve son olarak, en güçlüsü kuzeydeki Trablus şehrinde etkisini hissettirdi. Suriye muhalif güçleri için Lübnan’a açılan tüm yollar kapanırken, Trablus hâlâ bir köprü olarak kullanılıyor ve bu da diğer kamp için stratejik tehdit oluşturuyor. Şehrin karmaşık dini-mezhepsel yapısı da bölgesel çatışmalar için uygun zemin oluşturuyor.

Lübnan’ın “uzak kalma” politikası dillerden hiçbir zaman düşmedi ve özellikle Batı güçleri tarafından desteklendi. Lübnan’ı bölgesel boyut kazanan Suriye savaşından arındırmak için resmi olmayan uluslararası anlaşmalar oluştu. Amerika’nın Lübnan ordusuna desteği de bu çerçeveden yorumlanmalı. Lübnan’ın iç huzurunu bozan her hareket ilk önce Amerikalıları buldu karşısında. Sonuç olarak Lübnan sakin bir evreden geçti; cumhurbaşkanı seçilmese bile, hükümet görevine devam etti. Savaştan ağır etkilenen ekonomi bile yaz sezonu turizm vaatleriyle canlanmaya başlamıştı.

Ancak terörizm bu bölgede günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası. Bir hafta içinde iki canlı bomba eylemine tanık olan Lübnan turizm sezonuna veda etmenin eşiğinde. Ama turizm tek sorun değil tabii ki. Lübnan genel ekonomik yıkım karşısında ve ekonominin de ötesinde, eğer IŞİD Trablus’u da işgal ederse, Lübnan’ın kırılgan yapısı Irak kadar bile dayanamaz.

Peki böyle bir olasılık var mı? Net olarak söylenemez, ama Trablus’daki sosyal-siyasi yapı Musul’dakinden çok farklı değil. Aynı büyük Sünni ve marjinalleşmiş kitle, daha önce Saddam Hüseyin’i şehit olarak bile anmış, posterlerini şehrin her yerine asmıştı.

IŞİD’in Lübnan’daki savaşçı tabanında öncelikle Suriye’den gelmiş eski savaşçılar yer alıyor. Sayıları 500-1000 arasında olan, yaralı olarak Lübnan’da tedavi gören, ya da durumları kritik olduğu için Lübnan’da yerleşmiş savaşçılar bunlar. Onlardan başka, değişik dönemlerde Lübnan devletiyle savaşmış, El Kaide’ye bağlı birlikler var. Bunların sayısı da 300 ila 500 arasında. Ve son olarak da, Lübnan’a yakın bölgelerin son zamanlarda Esat rejiminin ve Hizbullah’ın kontrolüne geçmesiyle Lübnan’a taşınmış 200-300 savaşçı daha var. Böylece 1000-1800 kişilik bir güçten bahsedilebilir.

Diyebiliriz ki, IŞİD Lübnan’da ya bir fırsatı bekliyor, ya da organize olmak aşamasında. Her ne kadar da Irak Şam İslam Devleti tanımlamasının dışında görülse de, Trablus ve Lübnan, IŞİD’in hedef sahasının dışında sayılamaz. Trablus, Doğu Akdeniz kıyısındaki en büyük Sünni şehir. Eğer birileri Irak petrol hattını Akdeniz’e ulaştırmak istiyorsa, IŞİD vesilesiyle Trablus’u da bu operasyonun limanı olarak kabul ediyor olmalı.