OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Türkiye Ermenileri ve direniş

İnsan ve dünya hakkında biraz bilinç geliştirdiğim, bir siyasi duruş edindiğim, biraz okumaya başladığım ilk andan beri milliyetçilikten nefret ettim. Hâlâ da ederim ve ederken de milliyetçilikler arasında ayrım yapmam. Milliyetçilik tehlikelidir, zararlıdır ve ‘milletini sevmek’, ‘milletiyle gurur duymak’ gibi masum görünen his veya iddialar da aslında milliyetçilik yolunun köşe taşlarıdır. Bir kimsenin, sadece hasbelkader mensubu olduğu için bir milleti sevmesini (Bu nasıl oluyor onu da anlamıyorum ya... Bir kişi milyonlarca insanı nasıl sevebilir ki?), milli kimliğiyle gurur duymasını saçma bulurum. Ermeni Ermeni doğmak, Türk Türk doğmak için ne yaptı? Sizi bilmem ama ben bir şey yapmadım. Bir kimseyi sırf Ermeni’dir diye sevemem, yaptıklarını savunamam, haklı bulamam. İnsanın kendi katkısı olmayan bir sonuçtan/durumdan gurur duyması anlamsız olduğu için Ermeniliğimle gurur da duymam. Ermenilik de, diğer milli kimlikler gibi, varoluşlar içinde bir varoluş halidir sadece. Velhasıl, Ermenilik (veya herhangi başka bir milli kimlik, Türklük, Kürtlük vs.) hakaret konusu olamayacağı gibi övünç vesilesi de olamaz.

Bütün bunlar bir yana, Ermeniler, özellikle de Türkiye Ermenileri söz konusu olduğunda, önemsediğim, saygı duyduğum ve parçası olmaktan bir tür mutluluk hissettiğim bir durum var ki o da var olma direnişi, “Yok olacaksın” diyen zalime karşı “Yaşayacağım” inadı. Bir halk düşünün ki milyonlardan onbinlere düşmüş, kırılmış, sürülmüş, dağıtılmış, ezilmiş, hakarete uğramış ama hâlâ “Ben de varım” diyebiliyor, hakkı olanı isteyebiliyor; kolay değil. Sayınız milyonlarla ifade ediliyorsa bunu yapmak daha kolaydır da hepi topu 60 bin kişiyseniz, devin karşısına dikilen cüce gibisinizdir. Devin karşısına cesaretle dikilen cüceye de, saygı duyulur.

Türkiye Ermenileri her şeye rağmen var olma mücadelesine devam ediyorlar, edecekler. Bu saatten sonra artık piç olmak değil susmak, sinmek züldür. Piçlik, bu varoluş mücadelesinde bize verilen payeyse başımız üstüne, şerefle taşırız. İnsan olmaktan gelen haklarımız için demokrasi ve hukuk mücadelesine devam. Varsın sonu yenilgi olsun, yenilgimiz onurumuz olur, gerekirse bir kere daha yeniliriz, sorun değil. Bu halk tarihte hangi devletlere yenilmedi ki? Hani nerede o galipler? Hepsi geldi geçti; Türkiye Ermenileri tırnaklarının ucuyla da olsa hâlâ tutunuyorlar, hâlâ varlar. (Toros Batak yazısını unutmayın ama.)

Yolu Rostov’a düşüp de küçük bir barda Muşlu bir Ermeni’ye rastlayan ve hiç tanımadığı bu adamla sohbet eden Saroyan bunun üzerine şöyle diyor: “Varsa göreyim bakayım dünyada bir kudretli el, bu milleti, bu kayda değmez halkın oluşturduğu küçük kabileyi yok edecek. Bu halk ki tarihi sona ermiş, savaşlarının hepsini yenilgiyle kapatmış, binaları un ufak olmuş, edebiyatı bilinmez, müziği duyulmaz, duaları okunmaz. Hadi bakalım, silin bu halkı yeryüzünden[...] Bakalım becerebilecek misiniz. Atın evlerinden, çöllere sürün. Ne ekmek verin ne de su. Yakın evlerini, kiliselerini. Görün bakalım yeniden yaşama dönmeyecekler mi. Görün bakalım bir gün yine kahkahalarla gülmeyecekler mi.” (‘Yetmiş Bin Süryani’, Aras Yayıncılık, s. 185- bu arada hâlâ Saroyan okumadıysanız çok ayıp etmişsiniz, çok şey kaybetmişsiniz demektir.)

Tuncer Köseoğlu, 3 Mart 2012 tarihli Taraf’taki yazısında köylülerin amcasına, inatçılığından dolayı ‘Ermeni’ lakabını taktığını ve Ermenilerin bunca baskıya rağmen burada yaşamaya devam etmelerine bakarak, bunun çok doğru bir lakap olduğunu söylüyor. İşte o ‘Ermeni inadı’nı muhafaza ederek ama milliyetçilik yapmadan, Ermeni’nin de yanlışına yanlış, zalimine zalim diyerek, sesini bu ülkede o veya bu kimliğinden dolayı hor görülmüşlerin, ezilmişlerin sesine katarak mücadeleye devam. Zaten Ermeniler –ve diğer ‘ötekiler’– sustukları, saklandıkları zaman ne oldu? Varlık Vergisi olmadı mı, 6-7 Eylül ve diğer bütün baskılar olmadı mı? Demek ki korkunun ecele faydası yok.