‘Kendi zilimizin sesini her yerde ayırt ederiz’

İstanbul Agop Zilleri’nin genç vârisleri Sarkis ve Arman Tomurcuk zil yapımının inceliklerini anlatıyor.

KARİN BAL
karinbal89@gmail.com

Bir dönem zil yapımının başkenti olan İstanbul’da, ‘zil’ dendiğinde akla Zilciyan ailesi gelirdi. Zilciyanlar bu topraklardan göç ederken, zillerin yapımında kullanılan formülü de beraberlerinde götürdüklerini düşünmüşlerdi. Oysa, babadan oğula aktarılan gizli formülü, Zilciyanların yanında küçük yaşta çırak olarak işe başlayan Agop Tomurcuk da biliyordu. Ustalığını kendi atölyesinde devam ettiren Agop Bey’in firması zaman içinde İstanbul Agop Zilleri adını aldı ve geleneksel yöntemleri kullanarak el yapımı zil üreten, dünyadaki sayılı firmalardan biri haline geldi. Bu ilginç aile hikâyesini dinlemek üzere, İstanbul Agop Zilleri’nin genç vârisleri Sarkis ve Arman Tomurcuk’la, Hadımköy’deki atölyelerinde buluştuk.

  • Babanız zil yaparken siz neden öncelikle kuyumculuğa yöneldiniz?

Sarkis Tomurcuk: 12 yaşındayken Kapalıçarşı’nın yolunu tuttum. Çırak olarak başladığım kuyum zanaatında ustalaşınca kendi dükkânımı açtım. Babam bizim kendi işinde olmamızı istemediği için, farklı bir zanaat öğrendik. Ama babamın işine devam etmeye karar verdiğimizde, dükkânımı kapattım.

Arman Tomurcuk: Ben de ilkokuldan sonra Kapalıçarşı’da çalışmaya başladım. Ama babamızın işini hep çok ilginç ve dünyaya açılabilecek bir iş olarak görmüştük. Babamız en azından birimizin kendi işinde kalmasını istedi. Biraz ısrarcı oldum bu konuda, çünkü gerçekten istiyordum. Askerden geldikten sonra, dil eğitimi için bir seneliğine İngiltere’ye gittim. Modern görüşlü biriydi babam, sağ olsun.

  • Kuyumculuk deneyiminizin, zilciliğinize katkısı oldu mu?

A.T.: Şu an yaptığımız iş, kuyumculukta yapılanların neredeyse bire bir aynısı. Sadece, boyutları daha büyük bir şeyle çalışıyoruz. Kuyumculukta da eritme ocağı ve pota vardır; bizim kullandıklarımız onların 10 katı büyüklüğünde. Altını, gümüşü şekillendirmek için penseler, eğeler vardır; biz metali şekillendirmek ve ona form kazandırmak için daha büyük penseler, çekiçler kullanıyoruz. Aşağı yukarı iki senede bir yeni zil modelleri çıkarıyoruz. Bizce bunun altyapısı, kuyumculuktaki tasarımcılık deneyimimizle oluştu; daha estetik bakabiliyoruz.

  • Babanızın zilcilik hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?

S.T.: Babamız aslen Samatyalıdır. Annemiz ise Eğin doğumludur; önce Adapazarı’na göç etmişler, oradan da İstanbul’a gelmişler. 1941 doğumlu olan babamız, sekiz-dokuz yaşlarındayken, Samatya’daki Surp Kevork Kilisesi’nin hemen alt sokağında bulunan, Zilciyanların atölyesinde çırak olarak çalışmaya başlamış. Abileri Oksan ve Garbis Tomurcuk da orada çalışıyormuş. Önceleri ayak işleri yaparken, yıllar içinde ustabaşılığa kadar yükselmiş. 1977’de Zilciyanlar atölyelerini kapayıp Amerika’ya göç etmişler. Babamız, Mikael Zilciyan’ı gözlemleyerek, zil yapımında kullanılan ve babadan oğula geçen gizli bakır ve kalay karışımını öğrenmiş. 1979’da, zanaatını devam ettirmek için, ‘Zilciler’ adıyla yeni bir firma kurdu. Zilciyanların atölyesinde babamla birlikte çalışmış olan Mehmet Tamdeğer, 1980’de ortaklık teklifinde bulundu. Babamız, Mehmet Bey’le birlikte önce Zilciler Kolektif Şirketi’ni kurdu. Kısa bir süre sonra, marka ‘İstanbul Zilleri’ oldu.

  • İstanbul Agop Zilleri nasıl çıktı ortaya?

A.T.: Babamızı, Haziran 1996’da geçirdiği bir kalp krizi sonucunda kaybettik. Aynı yılın Ekim ayında Zilciler Kolektif Şirketi’ni kapamak zorunda kaldık, çünkü ortağımız Mehmet Bey kendi başına ilerlemek istiyordu. Bizler de bu işi bırakmama kararı aldık ve ‘İstanbul Agop Zilleri’ni kurduk; Mehmet Bey ise ‘İstanbul Mehmet Zilleri’ adlı bir firma kurdu.

  • Zillerin meşhur formülü hâlâ gizliliğini koruyor mu?

A.T.: Babamızın, Zilciyanların yanında çalıştığı dönemde gizli bir formül vardı. İstanbul Agop Zilleri’ni kurunca, sırrı ortağıyla paylaştı. Fakat formüller hiçbir zaman bitmez. Babadan gelen formülümüzle devam ediyoruz ama ona kendi tecrübemizle farklı şeyler ekleyip yeni ürünler çıkardık ortaya. Bizim firmanın da kendine göre bir formülü var.

  • İstanbul Agop Zilleri’ni bu kadar özel kılan ne?

A.T.: Dünyada el yapımı zil yapan, sayılı zil üreticilerinden biriyiz. Bu işe başladığımızda, makine üretimi zil yapmayı bilmiyorduk. Bu yönde çok talep gelmeye başlayınca, diğer müzik türlerine göre de ziller üretebildiğimizi göstermek amacıyla, el yapımının biraz dışına çıkıp makine de kullandık. Caz zilleri el yapımı zillerdir, istenen sıcak tınıları verir. Bizim zillerin sesi çok yumuşaktır, o metalik, çiğ ses yoktur. O yüzden, hiç bilmediğimiz bir albümde bile kendi zilimizin sesini hemen ayırt ederiz. Pop ve rock müzikte kullanılan zillerde çok armoni istenmez, düz ve temiz sesler aranır; o nedenle, pop ve rock müzisyenleri genellikle yarı makine ve tam presli yapılmış zilleri tercih eder.

  • Türkiye’de ve dünyada zil piyasasının durumu nasıl?

A.T.: Zilciyan firması bu işin duayeni; hem aileye, hem de firmaya büyük saygımız var.

Bugünkü başarımızın temelinde Zilciyan Ailesi olduğunu düşünüyoruz. Dünya zil piyasasının yaklaşık %42’sini Zilciyanların üretimi oluşturuyor. Onların kardeşi tarafından kurulan, Kanada’daki Sabian firması da, piyasanın yaklaşık olarak %40’ını elinde tutuyor. Biz Türkiye pazarının %50’sine yakınını elimizde bulunduruyoruz. Sektörün en büyük piyasası Amerika; dünya pazarının %50’si orada. Yaklaşık yedi sene önce, bu nedenle, Agop Cymbals Corporation olarak, Los Angeles’ta kendi firmamızı kurduk. Ayrıca, içlerinde Japonya, Rusya, Güney Afrika gibi ülkelerin de bulunduğu 45 ülkeye ihracat yapıyoruz.

‘Ses testini geçemeyen ziller yeniden eritiliyor’

S.T.: Özel alaşım ayarlandıktan sonra, işe, elde edilen ham maddenin eritilmesiyle, yani ergitme işlemiyle başlanıyor. Eritme sıcaklığı 1200 dereceyi bulduğunda, ham madde su kıvamına geliyor. Tavalara dökülen karışım, ‘fodula’ dediğimiz, beş veya on milimetrelik bir kalınlıkta dökülerek yuvarlak bir form elde ediliyor. Sonra bu fodulaları yine ısıtarak, tavlayarak, silindirden en az yedi- sekiz kere geçirerek, kalınlıklarını 1,5 milimetreye indiriyoruz. Her tavlada maddenin sıcak olması gerekiyor ki çatlama ve patlama olmasın. Ziller cam gibi kırılgandır. Tavlandıktan sonra boylarına ve göbeklerine göre ayrılıyorlar. Göbekler basılıp soğumaya bırakılıyor. Sonra, hazırladığımız özel bir suyla siliniyor ve yine fırınlanıp tavlanarak, havuz adını verdiğimiz suya atılıyorlar. Ardından, boyutlarına göre, yuvarlak olarak kesiliyorlar. Sonra sıra çekiçleme kısmına geliyor. Çekiçlemede aynı yere çekiç vurulmadan, bir zil üzerine dört bin ila yedi bin çekiç darbesi uyguluyoruz. Formları verildikten sonra kenarlar yapılıyor. Tornada gramajlar tekrar düzenleniyor. Tornada bitirme işlemem yapıldıktan sonra eğeyle zımpara yapılıyor. Delik safhasının ardından, elde edilen ziller, ses testinden geçiriliyor; testi geçemeyenler yeniden eritiliyor. Bir günde, tüm bu işlemi, 160 el yapımı zil, 300 kadar da makine zili yapıyoruz. 700 farklı ürünümüz var; bunlardan, yılda ortalama 50-60 bin adet üretiyoruz.

Kategoriler

Toplum Fark Yaratanlar