Savaştan yeni çıkmış, yaralarını sarmak için uğraşan bir halk için ne yapılabilir? Umut etmekle başlayarak uzayıp giden bu “yapılabilecekler” listesinde ağaç dikmek, belki de ilk akla gelenlerden değil. Bu umudu vermek için yola çıkan Armenia Tree Project (ATP), Ermenistan’ın topraklarına ağaç dikmeye başlamasının 20. yılını kutluyor.
ATP'nin kurucusu Carolyn Mugar
GÖZDE KAZAZ
gozdekazaz@agos.com.tr
Yıkıcı bir deprem, Azerbaycan’la devam eden savaş ve bunun getirdiği ambargo, 1990’lı yılların başında Ermenistan’ı büyük bir ekonomik darboğaza sokmuştu. Ülkeden kilometrelerce uzaktaki ABD’de, Boston şehrinin önde gelen Ermeni ailelerinden birine mensup Carolyn Mugar, Ermenistan ziyaretinde, bir şeyler yapılması gerektiğini düşündü; “Ambargo nedeniyle ülke zor bir dönemden geçiyordu. İnsanlar ısınmak ve yemek gibi ihtiyaçları için ağaç kesiyorlardı ve gittiğimiz her yerde daha çok ağaç dikilmesi gerektiği söyleniyordu” diye anlatıyor o günleri Mugar. Kaçak ağaç kesiminin arttığı bu dönemde, Ermenistan’ın yüzyıl başı itibariyle yüzde 25’e varan orman oranı yüzde 11 civarına inmişti. Azerbaycan ve Ermenistan arasında ateşkesin başladığı 1994’te kurulan ATP, önceleri basit metotlarla işe koyuldu; hem ağaçlanmayı sağlamak, hem de insanların yiyecek ihtiyacı düşünülerek meyve ağaçları dikildi. Aradan geçen 20 yıl, bu basit hedefleri epeyce büyütmüş görünüyor; artık Ermenistan’ın pek çok farklı bölgesinde ATP’nin diktiği 4,5 milyon ağaç büyüyor.
Ülkenin 90 bölgesinde ağaçlandırma çalışmaları yapan ATP, dikim için çocuk bahçeleri, okullar, hastaneler ve kiliseler gibi kamusal alanları özellikle tercih ediyor. Peki hangi ağacın dikileceğine nasıl karar veriliyor? ATP’nin idare müdürü Tom Garabedian, her zaman yerel ağaç türlerine öncelik verdiklerini belirtiyor: “Örneğin diktiğimiz meyve ağaçlarında Ermenistan’la özdeşleşmiş şeftali, elma, vişne gibi ağaçları kullanıyoruz... Ve elbette nar, onu unutamayız.”
Fidanlıklar mülteciler için iş olanağı
Ağaç dikme projesinin iki önemli ayağı, ATP’yi sürdürülebilir bir oluşum haline getiriyor. Birincisi, dikilecek ağaçların yetişmesini sağlayan fidanlıklar. Türkiye’yle sınır olan Aragatsotn ve Ararat bölgelerinde bulunan Karin Köyü ve Khacpar Köyü’nde kurulan 5 hektar büyüklüğündeki fidanlıklar, her sene 500 bin ağacın yetişmesine imkân sağlıyor. Öte yandan, fidanlıklar savaş sırasında Azerbaycan’dan bu bölgelere göç eden mülteciler için de gelir kapısı olmuş. İki fidanlığın da direktörü olan Samvel Ghandilyan, mültecilere iş olanağı sağlayabilecekleri bölgeleri tercih ettiklerini söylüyor. Fidanlıklarda bugün 40 mülteci aile çalışıyor.
Köprüler kurmak
Geleceğe yönelik bu çabanın ikinci adımı ise, ATP’nin çocuklara yönelik devam ettirdiği eğitim programları. Her sene yaklaşık 2 bin çocuk, fidanlıklarda ağaç dikmenin hem teorik, hem de pratik bilgilerine ulaşıyor. Çocuklara yönelik “Building Brigdes” (Köprüler Kurmak) isimli bu çevre programı, sadece Ermenistan’a özgü değil; web yayınları ve basılan kitaplar sayesinde Diaspora’da yaşayan çocuklar da ağaç dikmenin önemini öğreniyor.
Margahovit bölgesinde bulunan Hrant Dink Ormanı, ATP’nin en etkileyici a€açlık alanlarından biri. Bombofl ve çorak bir tepeye 2007 yılında dikilmifl fidanlar, yavafl yavafl orman olma yolunda ilerliyor. |
“İyi bir ağaç, kötü bir insandan yeğdir”
Amerikalı Ermeni Yazar Nancy Kricorian, ATP’nin Diaspora kanadında harıl harıl çalışan yönetim komitesinde yer alan isimlerden biri. Kricorian “Ermenistan’da benim için en umut verici iki yer, Paradjanov Müzesi ve ATP fidanlıkları oldu. Bu proje, ağaç dikme, iş imkânı sağlama, velhasıl, umut aşılama yönünden beni çok etkiledi ve bir parçası oldum” diyor. ATP’nin gençler için düzenlediği programları çok önemsediğini belirten Kricorian, bu çabanın önemini şöyle vurguluyor: “Ermenistan’da -ve elbette ABD’de de-, kişisel servetin gittikçe önem kazandığı bir dönemden geçiyoruz. Ama öte yandan, Ermenistan’ın ağaçları, havası, suyu, hayvanları ve geleceği için mücadele eden genç ve cesur aktivistler de var. Ailem bana hep şöyle derdi: İyi bir ağaç, kötü bir insandan yeğdir. Ağaç dikmek hem kendi geleceğine, hem de çocuklarının geleceğine bakmaktır. Bu anlamda da topluma ve devamlılığa verilmiş bir sözdür.”