Venedik’ten İstanbul’a baskı aletleri ile gelen Apkar Tıbir, Karagümrük Kefe Mahallesi’nde, Surp Nigoğayos Kilisesi’nin bodrum katında, kitaplarını basmaya 1567’de başladı. Böylece Osmanlı’daki ilk Ermeni matbaası unvanını kazanan Surp Nigoğayos Kilisesi günümüzde Kefeli Camii olarak kullanılıyor.
FOTOĞRAFLAR • BERGE ARABIAN
ELİF ATALAY
elifatalayposta@gmail.com
Venedik’ten İstanbul’a baskı aletleri ile gelen Apkar Tıbir, Karagümrük Kefe Mahallesi’nde, Surp Nigoğayos Kilisesi’nin bodrum katında, kitaplarını basmaya 1567’de başladı. Böylece Osmanlı’daki ilk Ermeni matbaası unvanını kazanan Surp Nigoğayos Kilisesi günümüzde Kefeli Camii olarak kullanılıyor.
Karagümrük ile eski dönemlerde adı Kynegion olan Balat arasındaki vadi, Bizans’ta manastırların yoğun olduğu bir bölgeydi. Vadinin en önemli manastırı, surlara en yakını olan Khora (bugünkü Kariye Müzesi) olmakla beraber, vadinin merkezini ise Petra Manastırı oluşturuyordu.
Konstantinopolis'teki siyasal çekişmeler nedeniyle 1283'te Khora Manastırı’na çekilen Maksimos Planudes’in burada kurduğu kütüphane, Bizans İmparatorluğu'nun en bilinir politik ve entelektüel figürlerinden şair Theodoros Metokhites tarafından zenginleştirilip yenilendi. Metokhites, kütüphane için “Tüm ölümlülerin kullanımına sunulmuştur’’ dediğinde yıl 1313 idi.
Bizantolog ve Sanat Tarihçisi Semavi Eyice’ye göre Karagümrük’te Kefe adında bir mahalle de kuran, çoğunluğu tüccar ve zanaatkâr olan İstanbul’un yeni sakinleri Kefe’li Ermeniler, geçimlerini ise genelde iplikçilikle sağlarlar. İstanbul’un Bizans devrine ait su sarnıçları hakkında araştırma yapan J. Stzygowski 1893’te yayımlanan kitabında Petra Manastır bölgesinde yer alan ve bugün Kasım Ağa Mescidi olarak bilinen yerde Ermeni iplikçilerin çalıştığını yazar. |
2 asır sonra ise Venedik’ten gelen bir matbaacı, Khora’ya komşu Petra Manastırı’nda Metokhites’in o ünlü hazinesini devralarak, Edirnekapı’ya yeni bir kültür mirası bırakmak üzere kolları sıvayacaktı. Ermeni matbaacılığında kişisel girişimciliğin de temellerini atan Apkar Tıbir, aynı zamanda Karagümrük’te 16. yüzyılda oluşan Kefe Mahallesi’nin belleğini de oluşturan isimlerin başında yer alacaktı.
Bizans’tan sonra
İstanbul’un fethi ile kaderi değişen Bizans’ın entelektüel ve dini bölgesi Edirnekapı, kendi yerleşik halkını da kaybetmiş, İstanbul’un kuşatılması sırasında ağır hasar alan manastırlar da sessizliğe bürünmüş, kaderine terk edilmişti. Bu ıssızlık, 1475’te Osmanlı’nın Kırım’ın Kefe şehrini ele geçirmesine dek tam 22 yıl sürer. Bölgeyi yeniden canlandırmak için Fatih Sultan Mehmed’in emriyle Kefe’deki Rum, Ermeni ve Yahudi halk, Edirnekapı’ya yerleştirilir. Göç ettirilen Kefeli Ermeniler de Petra Manastırı’nın olduğu bölgede harap halde buldukları bir dini mekânı yeniden imar ederek ibadethane olarak kullanmaya başlar. Kimi tarihçilere göre önceleri Ayios Nikolaos Kilisesi, kimi tarihçilere göre ise manastırın yemekhanesi olan ve 1475’ten itibaren Surp Nigoğayos olarak anılmaya başlanan mekânın etrafına yerleşen Ermeni halk, kiliseyi aynı zamanda Frenklerle paylaşır.
92 yıl sonra
Kefe Mahallesi’nin oluşumunun üzerinden 92 yıl geçmiş ve sene 1567 olmuştur. Khora Manastırı 56 yıl önce (1511) Vezir Hadım Ali Paşa tarafından camiye çevrilmiş, tam karşısında ise Mimar Sinan’ın eseri Mihrimah Sultan Camii yerini alalı iki yıl (1565) olmuştur. Edirnekapı ve Karagümrük bölgesi artık vezirlerin, sultanların da dikkatini çeken, dolayısıyla Müslümanlaşmaya başlayan bir yer haline gelmeye başlamıştır. İlk başta kubbesi olan kiliseler camiye dönüştürülürken, bugün mevcut olmayan bir kilise ile Surp Nigoğayos Kilisesi, çatılarının düz olmaları nedeniyle Hıristiyanlara ibadethane olarak hizmet edebilir durumda kaldılar.
Bu yıllar aynı zamanda dünya basım tarihinin olduğu kadar Ermeni basım tarihinin de merkezlerinden olan Venedik’te ilk Ermeni matbaacı olarak bilinen Hagop Meğabard’ın matbaasını kapatmasından sonra, Apkar Tıbir’in 1564’te Ermeni matbaacılığının sistemli tarihini başlattığı yıllardır. Ancak İtalya’da basım konusunda baskıların artması üzerine Tıbir de matbaasını kapatır ve 1567’de yanına baskı takımlarını da alarak İstanbul’a gelir. Şehre ayak basması ile önce tutuklanır, kısa bir süre sonra ise serbest bırakılır.
Dönem, II. Selim’in padişahlık dönemidir. Venedik’te olduğu gibi İstanbul’da da basım sıkı bir denetim altındadır ve genelde ya gizli ya da padişahın özel izin ve himayeleri ile yapılır. Basım faaliyeti İstanbul’da üç, Selanik’te ise bir matbaa ile sınırlıdır ve bunlar yine özel izinlerle açılan Yahudi matbaalarıdır. Arapça harflerle basım ise tamamen yasaktır. Bu nedenle Apkar Tıbir matbaasını kendisini güvende hissedebileceği bir yere, Kefe Mahallesi’ndeki Surp Nigoğayos Kilisesi’nin bodrum katına kurar. Böylece Edirnekapı’da Khora Manastırı Kütüphanesi’nin ruhu, Metokhites’in öngörüsünde olduğu gibi Tıbir’in matbaasında bir kez daha dirilir ve kitaplar ‘tüm ölümlülerin kullanımına’ sunulur.
İstanbul’un ilk Ermeni matbaasında, kurulduğu yıl ‘Pokr Keraganutyun Gam Aypenaran’ (Küçük Dilbilgisi veya İmlâ Kılavuzu), 1568’de Barzadumar, ‘Jamakirk Yev Badarakamaduyts’ (Kilise Takvimi, Ayin ve Duaları kitabı), 1569’da ise Maşdots (Ermeni Kilisesinin Vaftiz, Düğün, Cenaze Ayin ve Duaları) kitapları basılır.
Apkar Tıbir, İstanbul’daki matbaasında 5-6 kitap bastıktan sonra Eçmiadzin’e geçerek izini kaybettirir. Surp Nigoğayos’un bodrum katındaki basımevi ise Osmanlı’daki Ermeni matbaacılığı dönemini başlatır. Aynı zamanda İspanya’dan gelen Musevilerin 1493’te kurduğu matbaadan sonra, ikinci gayrimüslim matbaa özelliğini de taşır.
Apkar Tıbir’in İstanbul’dan belki baskılardan yılıp kaçışı, belki de kendi isteği ile göç edişinden sonra Surp Nigoğayos Kilisesi’nde yazım ve basım faaliyetlerinin izlerine 17. yüzyılın ünlü seyyahı Polonyalı Simeon’un yazılarında rastlanmaktadır. Hrand Der Andreasyan’ın tercüme ettiği eserde yer alan notta şöyle yazmaktadır: “Müellifin (Polonyalı Simeon ki aslen Kefeli bir Ermeni ailesine mensuptur) 1618’de Edirnekapı’daki halen Kefeli Camii olan Surp Nigoğayos Kilisesi’nde istinsah ettiği eser Yeni Culfa’da bulunmuştur.”
Yıl bu kez 1626 ve çocuk padişah IV. Murad dönemidir. Osmanlı döneminde Bizans kiliselerini camiye çevirme sürecinin tamamlanması da bu yıllara denk gelir. 1584’te, Surp Nigoğayos Kilisesi’nin birkaç sokak ötesinde Canfeda Hatun Camii’nin de yapımıyla Müslüman nüfusun iyiden iyiye yoğunlaştığı Karagümrük’te, Kefe Mahallesi’nde yaşayan Hıristiyan halkın ibadet yerlerinin de artık camiye dönüşme zamanı gelmiştir. İlk önce 1626’da Surp Nigoğayos Kilisesi Kefeli adını alarak camiye, 1640’ta ise diğer kilise Kemankeş Mustafa Paşa tarafından vakfedilerek Odalar Camii’ne çevrilir.
Kiliselerini yitiren gayrimüslim halkın büyük çoğunluğu içinse artık Balat’a inme zamanı gelmiş, semt de tekke ve dervişlerin yaygınlaşmaya, yerleştiği bir yer olmaya başlamıştır. Osmanlı’daki Ermeni matbaacılığının ve basım faaliyetlerinin tohumlarının atıldığı Surp Nigoğayos ise 1700’lere gelindiğinde Cerrahi Tarikatı Tekkesi’ne komşu Kefeli Camii’dir artık…
Sahaflar Şeyhi
Aradan yüzyıllar geçmiş, ancak Apkar Tıbir’in mürekkep kokularının sindiği Kefeli Camii’nin kitapla hikâyesi henüz bitmemiştir. Halveti - Cerrahi tarikatının ‘Sahaflar Şeyhi’ olarak da anılan şeyhi Muzaffer Özak (1916-1985) için Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin 34. cildinde şu satırlar yer almaktadır: “Karagümrük, Kefeli camilerinde müezzinlik yaptı. Kefeli Camii imamı Şâkir Efendi’den kitapçılık sanatını öğrendi. Daha sonra Beyazıt Camii’ne müezzin olarak tayin edildi. Bu sırada Sahaflar Çarşısı’nda bir dükkân açıp müezzinliğin yanında sahaflık yapmaya başladı.”
Surp Nigoğayos Kilisesi, bugün, Kefeli Camii olarak Karagümrük’ün arka sokaklarında bir şehrin ve bir tarihin yitip giden ve hiç de adil olmayan hafızası ile az da olsa cemaatini ağırlamaya devam ediyor. Üstelik matbaanın Osmanlı’ya geç geldiğini düşünenlere gülümseyerek…
Vatikan’dan İstanbul’a uzanan bir öykü
Apkar Tıbir ve oğlu (resimler Ğ. Sırabyan tarafından canlandırılmıştır.) |
Eçmiyadzin’de İranlıların sömürülerinden usanan Gatoğigos Sivaslı I. Mikayel, geçici bir süre için doğduğu yere giderken ruhanilerle bir toplantı yapar ve bu toplantıda, Kral Senekerim’in soyundan Apkar Tıbir’in (diğer adıyla Safar ya da Sefer) oğlu ve bir papazla beraber hediyelerle, Roma’ya Papa’dan yardım istemeye gitmesine karar verilir. Heyet ancak iki yıl sonra (1564) Roma’ya varabilir ve Papa IV. Bios tarafından iyi karşılanırlar ve özel bir ikametgâh tahsis edilir. Apkar, Papa’dan Gatoğigos’u Roma’ya davet etmek için izin alır. Bu sayede ikisi yüz yüze görüşüp dağılan Ermenilerin dertlerine bir çare düşünebileceklerdir. Bu yolculuk için Apkar’ın yanında Papa tarafından görevlendirilmiş bir episkopos da bulunmaktadır. Papa, kendisi Venedik’ten gelene kadar beklemesi için onu Kıbrıs’a göndermiştir. Ancak Episkopos orada ölür. O sırada Apkar, amacının Türkler tarafından öğrenildiğini duyar. İstanbul’a gitmeyi planladığı için bu durum onu endişelendirir. Türkiye’ye ayak bastığında Avrupa’ya gidişinin milli, siyasi bir amacı olmadığını ispatlayabilmesi için başka bir yola başvurması gerekir. Bu amaçla matbaa zanaatını öğrenir. 1565’te (yani aynı şehirde Meğabard Hagop’un matbaa zanaatını icra edişinden 52 yıl sonra) tek sayfalık ‘Kharna Pıntur Dumari, Keğetsik Yev Bidani’ (Karman Çorman Takvim, Güzel ve Yararlı) adlı ilk Ermeni matbu takvimi olan büyük boyutlu bir takvim basmayı başarır. Takvim, adına uygun olarak, alt kısmında birkaç yılın ay tutulmalarını da göstermektedir. Bunun ardından bir Sağmosaran (Zebur) basar. (Bunun ilk örneği Milan’daki Amprosiosyan Arşivi’nde bulunmaktadır). Harfleri ise Papa’nın desteği ile daha önceden Roma’da hazırlatmıştır. Oğlu Sultanşah babasının yokluğunda Papa tarafından himaye edilmiş, adı Romalı bir komutanın adından esinlenerek “Mark-Andon” olarak değiştirilmiş ve kendisine aylık bağlanmıştır. Apkar’ın oğlu orada Latincede ve öğreniminde üstün başarı göstermiş, üst düzey görevlere getirilmiştir. Apkar, Eçmiyadzin Gatoğigosu Tadteos’a uzun bir mektup yazarak (V. Zartaryan 1911’deki Hişadagaran’da – hatırat- mektubu aynen koymuştur) Roma’daki çalışmalarını anlatır. Ancak mektup eline ulaşmadan Gatoğigos vefat etmiştir. Mektup, Andonyan Rahipler Topluluğu’nun Ortaköy’deki el yazmaları arşivinde bulunmaktadır. Sağmos’u (Zebur) yayımladıktan bir yıl sonra, görevdeki Papa’nın affetmez tutumu yüzünden İtalya’da denetimler sıklaşır. Apkar, ileri görüşlülükle Apostolik Ermeni Kilisesi’ne ait kitapları Papa’nın kontrolünden geçirmeden basmanın artık imkânsızlaştığını anlayınca, özgür çalışmak için İstanbul’a geçmeye karar verir.
*Apkar Tıbir hakkındaki bilgi ve görseller Birzamanlar Yayıncılık tarafından Ermeni Matbaacılık Tarihi, ismiyle Ermeniceden Arlet İncidüzen ve Sirvart Malhasyan tarafından Türkçeye çevrilen Teotig’in ‘Dib u Dar’ (Baskı ve Harf) isimli kitabından derlenmiştir.