Samira Esmer, tam 10 yıl önce bir 16 Mart günü, Filistin Refah’ta bir insan daha ölmesin, bir ağaç daha kesilmesin, bir ev daha yıkılmasın diye bedenini buldozere siper eden ve “o dik duruşuna inat omurgası kırılarak” öldürülen Rachel Corrie’yi yazdı.
Samira Esmer
samiraesmer@gmail.com
Her halkın dilinde acıları, temennileri ve tarihi gizlidir. Her dilde olmazsa olmazların karanlık köşe başı: beddualar. Dinlerle, geçmişle, yaşanmış acılarla bezeli, inciten, kavgalara mahal, irkilten sözler… Filistinli bir Arap için söylenecek en habis beddua “evin başına yıkılsın!” olur. Zira bu onun ya en büyük acısı ya da korkusudur.
Sarışın, genç bir kadın, bir aktivist, adı Rachel. Esmer insanların coğrafyasına geldi. Her Filistinlinin ortak korkusunu dinledi, evlerinde uyudu, annesine mektuplar yazdı, Arapça öğrenmeye başladı, çocuklara İngilizce öğretti… Filistinli bir doktorun evi yıkılmasın diye bir buldozerin karşısına, aslında bütün bir halkın ortak korkusunun karşısına dikildi…
Sorulsa idi; umutları, geleceği, hayalleri olan bir insanın gideceği en son yerdi Refah. Fakat hayatı sevmek, öyle sevmek ki, onu hiç yaşamamış, yarım bırakmışların tatması için elinde megafonla anıları, yazar olma hayali, hayatta kalma içgüdüsü dahi arkasında, dikildi evleri yıkmak için gelmiş buldozerin karşısına.
Beyaz bir kadını öldürmezdi İsrail askeri, hele ki Amerikalı bir aktivistin ölümünden sorumlu olmak büyük bir kaos olurdu. Rachel bu ırkçı bilince dayamıştı sırtını. Toprak titredi, megafonlar susmadı, buldozer devam etti, tüm gözler, bilinçler, kameralar kayıttaydı! O dik duruşuna inat omurgası kırılarak öldürüldü Rachel.
Buldozeri kullanan asker megafonu duymadığını, olanların kaza olduğunu iddia etti. Sorumlu asker hiç yüksek sesle konuşmadı, bunalıma girdiği, suçluluk duygusu başa çıkamayıp tedavi gördüğü söylendi İsrailli yetkililer tarafından. Hasıl olan suçluluk duygusunun sebebi bir Amerikalıyı öldürdüğü için mi, 23 yaşında genç bir kadını öldürdüğü için mi, yoksa bir insanı öldürmekten mi kaynaklıydı? Öldürülen Araplar için de bu duyguyu hiç hissetmiş miydi? Olayın aslı gibi bunlar da asla tam anlamıyla aydınlatılmadı.
“Bu durmalı. Hepimizin her şeyi bir kenara bırakıp hayatlarımızı bunu durdurmaya adamamızın iyi fikir olduğunu düşünüyorum. Dünyaya geldiğimde istediğim şey bu değildi, asla. Capitol Gölü’ne bakıp ‘işte büyük dünya bu ve ben onun parçası olacağım’ dediğimde bunu kastetmemiştim. Ben hiçbir çaba sarf etmeksizin, müreffeh bir hayat içinde yaşayıp, bir soykırımın parçası olduğumun farkına bile varmadan çıkıp gideceğim bir hayata gelmedim…” Biçilmiş tüm sıfatların ötesinde olanların en yüreklilerinden, Rachel. Bir Amerikalı, kadın, kız çocuğu veya Hıristiyan değil, sadece 'insan'.
Rachel'dan miras bir utanç boynumuzda. Müslümanların Yahudi düşmanlığının vizesi Filistin, sosyalistlerin bir türlü ‘siyonist’ ekseninden çıkamadan öteledikleri İsrail kavgasının yersizliğini, Arapların soydaşlarının ölmesine değil, en çok Yahudiler tarafından öldürülmelerine olan öfkelerinin ve birçok kirli bilincin ötesinde bir halkı savunmak, bir insanın yaşam hakkını savunmak için gerekli tek vasfın insan olmak olduğunu anımsatarak yaptı bunu. Bal ve süt akan ırmaklar için değil, sağ kalma mücadelesi veren çocuklar için mücadele ederek… “Zulüm bizdense, ben bizden değilim” diyerek…