Ekmekçiyan ailesi yasına saygı bekliyor

7 Ağustos 1982’de Ankara Esenboğa Havalimanı’ndaki silahlı çatışmada yaralı olarak yakalanan ve 28 Ocak 1983’te idam edilen ASALA militanı Levon Ekmekçiyan’ın ailesi, oğullarının naaşını geri istiyor. Davayı üstlenen insan hakları savunucusu, avukat Eren Keskin, Ekmekçiyan’ın kardeşi Hampartsum Ekmekçiyan’ın aile adına bir arkadaş vasıtasıyla kendisine ulaştığı belirterek “Davayı seve seve kabul ettim” dedi.

KARİN KARAKAŞLI
karinkarakasli@agos.com.tr

Geçtiğimiz hafta insan hakları savunucusu avukat Eren Keskin’in üstlendiği özel bir dava haberlere konu oldu. Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberi ile yaygınlaşan gündem, 7 Ağustos 1982’de Ankara Esenboğa Havalimanı’ndaki silahlı çatışmada yaralı olarak yakalanan ve 28 Ocak 1983’te idam edilen ASALA militanı Levon Ekmekçiyan’ın ailesinin, oğullarının cenazesini geri isteme talebiydi. Eren Keskin’le bu son gelişmeden yola çıkarak Türkiye’nin 1915 sorununu konuştuk. 

Davayla ilgilenen Ekmekçiyan’ın erkek kardeşi Hampartsum Ekmekçiyan’ın aile adına bir arkadaş vasıtasıyla kendisine ulaştığı belirten Keskin, “Bana bu davaya bakmayı göze alır mısınız gibi bir yaklaşımla sormalarından, bunun onlar için çok büyük bir şey olduğunu anladım. Çok mutlu olarak yapabileceğimi söyledim” diyor.

Yasa dışı bir yargılama

Bir avukat gözüyle baktığında Eren Keskin için bu dava da halen bir kısmı devam etmekte olan birçok 12 Eylül soruşturması gibi son derece haksız, hatta yasa dışı bir yargılama. Ama ailenin taleplerinin sınırlı boyutunda kendisine çok dokunan ayrı bir özellik de var: “Aileye iade-i muhakeme talebinde bulunabilir diye de hatırlattım. Hayır dediler, biz sadece cenazemizi almak istiyoruz, yıllardır bekledik, bunun dışında başka hiçbir şey istemiyoruz. Anneleri ağır hasta, soykırımın büyük acılarını yaşamış, Lübnan’dan Fransa’ya geçmiş bir aile ve oğlunu gömmek muhtemelen bu annenin son dileği.”

Ekmekçiyan idam edildikten sonra Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’na gömülmüş. Keskin, yasal süreci şöyle özetliyor: “Devletin resmi bir bilgi vermesi daha doğru olacağından İçişleri Bakanlığı’na yazılı olarak başvuruda bulundum. Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde otuz gün içinde savcılığa başvurup mezarlığın açılması talebinde bulunacağız. Bu görev belediyelere verilmiş. Ölülerin Nakli Genelgesi var, buna göre mezar açılacak. Aile cenazeyi alıp istediği yerde gömecek.”

Çevirmene ‘Beni kandırdın!’ dedi

Eren Keskin bu davanın o dönem üstünün kapatılma biçiminin de tabunun vahametini sergilemek açısından ibretlik olduğu görüşünde. “Levon Ekmekçiyan yaralı yakalanıyor ve cezaevindeyken de yaralı. Belli ki tedavisi  bile yapılmamış. Yakalandığı günün tam bir ay sonrasına denk gelecek günde de idamına karar veriliyor. Bu, savunma hakkının çok açık ihlali demek. Bir avukat bile verilmiyor. Hatta o dönem sağ görüşleriyle tanınan bir avukat ‘Tamam ASALA militanı ama çok büyük bir hukuksuzluk var burada, ben avukatlığını yapmak istiyorum’ diyor ama bu talep de kabul edilmiyor.”

O dönem devlet televizyonundan yayımlanan duruşmada idam hükmünün açıklanması üzerine Ekmekçiyan’ın, çevirmenliğini üstlenen Kandilli Kilisesi Vakfı Başkanı Dikran Kevorkyan’a dönerek Ermenice “Beni kandırdın!” demesi de tarihe düşülmüş bir not. İşkence ve af vaadiyle itirafçılığa zorlanan Levon Ekmekçiyan’ın ve çatışmada ölen arkadaşı Zohrab Sarkisyan’ın Esenboğa Havaalanı’nda içine düştükleri olayın da şaibeleri çok. Eren Keskin bu noktada şu ayrıntıları paylaşıyor:  “Kendi okuduklarımdan vardığım sonuç şu: Bu olay sivillerin ölümüyle sonuçlanması açısından Levon Ekmekçiyan ve ölen arkadaşının hiç istemediği bir şekilde gelişmiş bir kere. O dönem ASALA denip kapatılıyor. Sivillere de ilk başta ateş edilmemiş. Polisin ateş açması üzerinde çıkmış bir çatışma var. Hatta Levon Ekmekçiyan ve Zohrab Sarkisyan ‘Bizim sizinle bir sorunumuz yok’ diye seslenmişler sivillere. O çatışmanın ortasında çok kadersiz bir şey yaşanmış ama bütün bunların kamuoyunda tartışması bile olmamış. Her şeyi ortaya çıkabilmesi için Levon Ekmekçiyan’ın yaşaması ve doğru dürüst sorgusunun yapılması gerekiyordu, bu yapılmamış. Öğrenme hakkımız elimizden alınmış.”

Sağın ve solun ortak  tabusu

Söz konusu kırmızı çizgiler olduğunda sağ kadar sol kesimin de sınavı veremediğini vurgulayan Eren Keskin, “Ermeni Soykırımı, ardından Kürt meselesi, ardından Kıbrıs’taki işgal konularında solcularla sağcıların gerçekten çok farklı düşündüklerine inanmıyorum. Son derece biçimlendirici bir İttihatçı gelenek var. Bize hep çocukluğumuzdan beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir devrimle kurulduğu söylendi. Oysa Mustafa Kemal dahil bütün kurucular İttihatçıdır ve bu ideolojinin bir devamıdır” diyor.

Keskin 1915’in ele alınış biçimi ve zamanlaması konusunda da hayli sıkıntılı: “Bu konu sadece 24 Nisanlarda konuşuluyor hâlâ. Onun dışında ne yapalım, bu devletten ne istemeliyiz, bu çok fazla ele alınmıyor. Dolayısıyla ASALA’dan önce, Türkiye’nin 1915 soykırımı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bugüne kadar Ermeniler konusunda uyguladığı politikaların tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl bugün herkes PKK bir sonuç diyorsa, ASALA’yı da böyle değerlendirmek gerekir. O kadar yoğun bir şiddet var ki, şiddet karşı şiddeti doğurmuş... Böyle bakmak gerektiğini düşünüyorum. Ama ben ASALA’nın şimdiye kadar kendine devrimci diyen kesimler tarafından da anlaşılmadığını, anlatılmaya da çalışılmadığını düşünüyorum. Biz genel olarak bazı şeyleri izin verildiği zaman konuşuyoruz. Biraz izin beklemeden de tartışmak gerekiyor.”

Bu noktada son dönemde Kürt kesiminden yükselen özürleri de önemseyen Eren Keskin, “Hepimiz bir şekilde egemenimize benzemişiz. Ama Kürtlerin devletten bağımsız olarak her zaman özür borçlarını dile getirmeleri ve kendi paylarını sorgulamaları gerektiğini düşünüyorum. Bunu kabul etmek Kürtler için çok onurlu bir şey olacaktır” görüşünde.

Peki, 2015’e yaklaşırken toplum ve devlet olarak durum ne?  Keskin’e göre yol bir hayli zorlu:  “Türkiye’de bütün kırmızı çizgileri konusunda gelinen en yüksek yerin daha fazla tartışıyor olmamız olduğunu düşünüyorum. AK Parti diğerlerine kıyasla daha İttihatçı gelenekten gelmeyen bir parti ama Türk-İslam sentezini o da içinde barındırıyor. Ermeni Soykırımı deyince herkes birleşiyor bu konuda. 1915’in kabulü demek Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunun alt üst olması, bize öğretilen her şeyin alt üst olması demek.”

Belli ki Eren Keskin daha güzel bir Türkiye adına hayatını bu alt üst oluşa adamaya devam edecek.

‘Neden Jozefin yengemin ismini
değiştirmek istiyorlar?’

Ermeni meselesi benim için politik değil, kişisel bir mesele… Baba tarafından Kürt bir aileden geliyorum. Kürt olduğumu on üç yaşında öğrendim. Bir gün babamın ailesinden yakınlarımızla Kilyos’a denize gittik. Babamın halasının oğlu vardı Dev-Genç’te. O bana ‘Gel denize girelim, yürüyelim biraz’ dedi. Bilirsiniz, Kilyos’ta ne kadar ilerleseniz de deniz hep sığ kalır. Böyle onunla denizin içinde yürürken ‘Sen akıllı bir kızsın, sana bir şey söyleyeceğim ama aramızda sır olarak kalsın. Biz Kürt’üz bunu hiç unutma ve araştır’ dedi. Tabii o zaman çok şaşırdım, Kürtlük nedir de bilmiyorum. O sıralarda benim babamın ikizi olan amcam ikinci evlilik hazırlığındaydı ve benim hayatta en sevdiğim insanlardan biri olan Jozefin yengemle evlenmeye karar verdi. Jozefin yenge Ermeni’ydi. Amcamın bir Ermeni’yle evleniyor oluşu ailede olay oldu ve hukuk mezunu, valilik yapmış, resmi ideoloji ile şekillenmiş dedem yengemin ismini değiştirmesini, Hülya ismini almasını istedi. Bunu algılayamamıştım. Benim anne tarafım Çerkes ve çok ilerici bir aile. Anneme ‘Neden yengemin ismini değiştirmek istiyorlar? Benim dedem kim oluyor da böyle bir şey isteyebiliyor?’ diye sormaya başladım. Aradan zaman geçti, biz yengemle çok yakın olduk. Bir gün onunla Sedef Adası’na denize gittik. On beş on altı yaşındayım, yeni yeni solcu olmuşum, bir şeyler okumaya başlamışım. Yengeme pat diye ‘Soykırımda sizin aileniz neler yaşadı?’ diye soruverdim. Yengem şöyle bir çevresine baktı, ‘Gel denize girelim’ dedi bana.  Dubalara kadar yüzerken de her şeyi anlattı. O zaman ben Kürt olduğumu da denizde öğrendiğimi anımsadım. Her iki olayı da hep birbirine bağlayarak anımsarım.

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları