TALİN SUCİYAN

Talin Suciyan

PARRHESİAPAR

Zaman ve mekânda buluşamamak: Bir diaspora deneyimi

Bu sene Büyük Oruç döneminde Atina’daydım. Yunanistan’daki Ermeniler Büyük Oruç’u ve Paskalya’yı Rum Ortodoks Kilisesi’nin takvimine göre kutluyorlar. Muhtemelen çalışma günlerinde karışıklık olmaması için böyle yapılıyor, ancak yine de, hâkim olanın zamanına tabi olma durumu söz konusu burada. Hâl böyle olunca, İstanbul’daki Latsi Kişer [Ağlama Gecesi] ayinini internet üzerinden takip etmiş, bir hafta sonra Atina’daki Ermeni kilisesine gidip orada da canlı olarak ayine katılmayı düşünmüştüm.

‘Ermeni Diasporası’ dendiğinde gerek Türkiye’de, gerek yurtdışında ortaklaşan bir algı var: Yekpare ve güçlü bir diaspora ağı. Bu algı, nereden baktığınıza göre, ya düşmanlaştırıcı bir tahayyülün eseri olarak ya da gönüllerde yatan aslan olarak okunabilir. Öte yandan, nereden bakılırsa bakılsın yekpare ve güçlü bir diaspora tahayyülü, gerçeklikten payını almamış olmakla maluldür. Düşmanlaştırıcı veya idealize edilmiş bir bağlamda kullanılsa da, Ermeni Diasporası’na dair birbirine zıt bu iki konum eşzamansızlıkta birleşir. Yani kendilerini Ermeni Diasporası’na dâhil gören insanlar/topluluklar aynı zaman ve mekânda olsalar dahi birbirleriyle buluşamazlar. 

Bu sene Büyük Oruç döneminde Atina’daydım. Yunanistan’daki Ermeniler Büyük Oruç’u ve Paskalya’yı Rum Ortodoks Kilisesi’nin takvimine göre kutluyorlar. Muhtemelen çalışma günlerinde karışıklık olmaması için böyle yapılıyor, ancak yine de, hâkim olanın zamanına tabi olma durumu söz konusu burada. 

Hâl böyle olunca, İstanbul’daki Latsi Kişer [Ağlama Gecesi] ayinini internet üzerinden takip etmiş, bir hafta sonra Atina’daki Ermeni kilisesine gidip orada da canlı olarak ayine katılmayı düşünmüştüm. O günlerde Sesil Artuç’la Atina’da buluşmuştuk; Perşembe gününü dolaşmaya ayırmış, bütün gün Atina’nın önemli yerlerini gezmiş, akşam da Ermeni-Rum ortak takvimine göre Latsi Kişer’e gitmeye karar vermiştik. Hatta sabah erkenden, kiliseyi bulmak için dolaşırken sabah ayinini yakalamış, papazın cemaatiyle olan ilişkisine hayran kalmıştık. Papaz, akşam Latsi Kişer ayini olacağını söylüyor, herkesin kendisine “Ayin saat kaçta biter?” diye sorduğundan dem vurup, “Kahveye giderken ‘Kaçta biter?’ diyor musunuz? Geleceksiniz, kaçta biterse bitecek” diyordu. Herkese teker teker, isimleriyle hitap ediyor, ‘çobanlık yaptığı sürü’yle yakından ilgileniyordu. 

Akşam saat dokuz buçuk gibi kiliseye vardık. Çoğunluğu yaşlı ve kadınlardan oluşan cemaat kiliseyi doldurmuştu. Latsi Kişer’in özelliği olan, tüm İncil’lerden uzun uzun, İsa’nın ihanete uğrayışının anlatıldığı bölümler okunuyordu, hepsini dinledik. Bu arada saat on bir olmuş, günün yorgunluğu fena hâlde üzerimize çökmüştü. Latsi Kişer’in en güzel ilahilerinden olan, 40 kere arka arkaya okunan ‘Der Voğormya’ bir türlü başlamıyordu. Tanrı’nın merhametinin istendiği bu gecede, bu ilahinin yeri çok önemliydi. İlahide hem Tanrı’nın merhameti isteniyor, hem de Tanrı’nın iradesine rıza gösteriliyordu. 

Ve nihayet ışıklar kapandı, yorgunluktan ve ağrıdan çökmüş bedenlerimiz silkindi, şimdi başlayacak dedik ve aniden, sunaktan, perdenin ardından ‘Ur es Mayr im?’ [Neredesin Anne?] adlı ilahi okunmaya başladı. Bu ilahiyi duymuş olmakla birlikte, neden orada ve o anda icra edildiğine dair bir fikrimiz yoktu. Sesil’le birbirimize baktık; neler olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Derken ışıklar açıldı ve büyük bir şaşkınlıkla, ayinde, günün anlam ve önemini anlatan ‘Der Voğormya’ların olmadığını idrak ettik. 

Yaşadığımız bu olayı Parrhesia grubunda paylaştığımızda, Beyrutlu arkadaşımız Araz Kojayan bize büyük bir heyecanla, ‘Ur es Mayr im’i bütün bir sene beklediklerini, Latsi Kişer’in anlam ve önemini en iyi yansıtan ilahinin bu olduğunu, onun olmadığı bir Latsi Kişer’in toplumsal infial yaratacağını söylediğinde, önceki akşam yaşadığımız şaşkınlık katlanarak arttı. Yani bizim için ‘Der Voğormya’ neyse, Araz için de ‘Ur es Mayr im’ oydu; “Mayr im’in olmadığı bir Latsi Kişer olabilir mi?” diyordu. Bu karşılıklı şaşkınlık hâline son verip durumu açıklığa kavuşturmak için, Araz, Kilikya Katolikosluğu’nda çalışan yüksek rütbeli rahiplerden birine danıştı. Açıklamaya göre, Latsi Kişer’deki ‘Der Voğormya’ların yerine, halkın büyük beğenisini toplayan ‘Ur es Mayr im’ geçmiş, ‘Der Voğormya’ ayinden çıkarılmıştı.

Ermeni kiliseleri gerek diasporada, gerek Ermenistan’da birbirleriyle çok az ilişkili, belki de tamamen ilişkisiz Ermeni topluluklarının ortaklaştığı, buluştuğu mekânlar olarak karşımıza çıkar. Bunun için kişinin inançlı olup olmaması önem taşımaz. Kendini ateist olarak tanımlayan pek çok kişi, Ermeni Kilisesi’nin ayinlerini, bazen çocukluktan gelen bir aidiyet hissiyle, bazen ailesini kırmamak için, bazen müzik zevkine hitap ettiğinden, bazen de aktif olarak hizmet ettiği cemaate duyduğu saygı nedeniyle takip edebilir. Ve ister istemez, uzun zamana yayılan bir bağ kurulur; nereye giderse giderse gitsin devam edeceğine emin olduğu bir bağdır bu. 80’li yıllarda ABD’ye Kanada’ya ya da Avustralya'ya göç eden Türkiyeli Ermeniler bu bağın kırılganlığına gittikleri ülkelerde şahit olmuşlardır. 

Bundan biz de kendi payımıza düşeni aldık. Yaşadığımız, bir eşzamansızlık deneyimiydi. Aynı zamanı ve aynı mekânı paylaşmakla beraber, buluşamamıştık. Atina’da yaşadığımız deneyimi Parrhesia ekibiyle paylaştığımızda, bir anda yol arkadaşımızla da ayrışmıştık. Doğruları söylemenin zorluğu karşısında bir araya gelebilmiş, ancak duygulanımlarımızı, dünyalarımızı biz hiç farkında olmadan birbirinden ayıran başka etmenler olduğunu hiç fark etmemiştik. Bu eşzamansızlığa bu şekilde uyanmak âdeta bir duvara çarpmak gibiydi. Bu duvara neden çarptığımızı anlamak duvarı bir anda görünmez hâle getirirken, birbirimize bir adım daha yaklaşarak yolumuza devam etmemizi sağladı.