Eski Şişli Adliyesi önü. Hrant’ın 301’den yargılandığı davanın bir duruşmasında ona destek için, pek çoğunu o zaman tanımadığım, epey bir küçük topluluk olarak bekliyoruz. Ülke -her zamanki gibi- konu Ermeni olunca milliyetçi duyguların depreştiği bir ruh halindeydi. Bunun sonucu olarak ve bundan aldıkları güçle bizden daha kalabalık bir faşist grup, karşı kaldırımdan bize karşı slogan atıyordu.
Onunla ilk kez, yıllar önce Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde siyaset yaptığım günlerde, ÖDP’nin organize ettiği, demokrasi, insan hakları, özgürlükler temalı bir panelde karşılaşmıştım. Tünel’deki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde yapılıyordu. Aklımda kalan sadece bir merhabalaşmamız. Hatta açıkçası bu merhaba hafızamın güzel bir oyunu mu, tam emin değilim. Hrant konuşmacılardan biriydi. O toplantıdan aklımda kalan, ne kadar içten, ne kadar güler yüzlü olduğuydu.Sanırım kendime Hrant’ın arkadaş deme iznini öncelikle o güleç, samimi ve ferah yüzünden, bakışlarından aldım.
Onunla ilgili sonraki anım ise birkaç yıl sonraya ait olmalı. Eski Şişli Adliyesi önü. Hrant’ın 301’den yargılandığı davanın bir duruşmasında ona destek için, pek çoğunu o zaman tanımadığım, epey bir küçük topluluk olarak bekliyoruz. Ülke -her zamanki gibi- konu Ermeni olunca milliyetçi duyguların depreştiği bir ruh halindeydi. Bunun sonucu olarak ve bundan aldıkları güçle bizden daha kalabalık bir faşist grup, karşı kaldırımdan bize karşı slogan atıyordu. Kısa bir süre sonra o grup çevremizi sardı, ortam epey gerginleşti ve polis bizi oradan çıkartmak durumunda kaldı. Hrant Dink’in o güruhla karşılaşmaması için otoparktan Osman’la (Kavala) çıktığını öğrendik. Kendileri muhtemelen anımsamaz ama sonra çok yakın arkadaşlarım olan, Hrant’ın Arkadaşları’ndan sevgili Osman ve Özlem (Dalkıran) ile ilk karşılaşmamız o gündür. O her zaman insanları yakınlaştırdı, mesafeleri aşmayı, aştırmayı öğretti. Öğretmeye devam ediyor.
Yasa eklenen yas
19 Ocak haftasının hayatımda başka bir anlamı daha var. 14 Ocak 2007’de ablamı kanserden kaybettim ve matem izninden sonra işe başladığım ilk gün aldım ölüm haberini. İnanılmaz bir şaşkınlık ve çaresizlik; yasa eklenen yas, kedere eklenen keder. Agos’un önüne vardığımda hâlâ vurulduğu yerde yatıyordu. O görüntü aklıma kazındı. Ablamın yası Hrant’ın yası ile ayrılmaz bir bütün oldu. Ailemden iki kişiyi aynı hafta kaybetmiş gibiydim. Uğurlama töreninde görev aldım. Ardından da kendime Hrant’ın Arkadaşı demekten, Hrant’ın diğer tüm arkadaşlarıyla birlikte onu layık olduğu şekilde anmaya, anımsatmaya çalışmaktan, adalet arayışımdan gurur duydum.
Sevgili Hrant’ın hâlâ açığa çıkmamış, çıkartılmamış azmettiriciler tarafından katledilişinin üzerinden 15 yıl geçti. O 15 yıldır aramızda yok.
Hrantsız geçen 15 yılda ülkemizde demokrasi, özgürlükler, insan hakları, hukuk ve adalet artık neredeyse yok sayılıyor.
Hrantsız geçen 15 yılda cezaevleri insan hakları savunucuları, seçilmiş siyasetçiler, aydınlar ve gazetecilerle doldu.
Hrantsız geçen 15 yılda emeğin, emekçinin hakları yok denecek kadar azaldı. Hrantsız geçen 15 yılda basın özgürlüğü dünya sıralamasında en altlara indi. Hrantsız geçen 15 yılda iyiye, doğruya, demokrasiye, eşitliğe, insanca yaşamaya dair ne varsa elimizden alınmaya çalışıldı.
Şu an Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ndeyim. 16 aydır tutukluyum. Ülkemizde barış, demokrasi, insan hakları, kadın özgürlüğü, halkların eşit ve insanca yaşayabilmesi için mücadele edenlerden herhangi biriyim.
Hrant aramızdan alınmasaydı eminim ki arkadaşlığımız bir merhabanın ötesine geçerdi. Çünkü tüm halkların barış içinde, eşitçe, özgürce, insanca birlikte yaşaması için mücadele edenlerin her zaman birbiriyle görünmez bağları vardır, hiç tanışmasalar bile. Ve inanıyorum ki Hrant’ın arkadaşı olmak sadece onu anmak, onunla ilgili adalet aramak değil, onunla aynı memleket özlemini duymayı ve bu uğurda mücadele etmeyi zorunlu kılıyor.
Buradan başta Osman olmak üzere aynı memleket özlemini duyan içeride ve dışarıdaki tüm Hrant’ın Arkadaşları’na sevgilerimi ve selamlarımı iletiyorum.
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi