Türkiye ve Ermenistan’ın 44 günlük Karabağ savaşı sonrasında karşılıklı normalleşme adımları atmaya hazırlanması, bize bugüne kadar yaşanan deneyimleri hatırlamak ve onlardan hareketle geleceğe bakmak gerektiği fikrini de veriyor. Bugüne kadar 1993'te ve 2008'de farklı iktidar dönemlerinde yürütülen diplomatik çabalar sonuçsuz kalsa da bu çabalar toplumsal hafızada ve siyasi deneyimlerde yer tutuyor. Yol haritasının hazırlanması için gerekli malzeme ve tecrübe var. Kendimize yalan söylemeyelim: Oldukça uzun ve zorlu bir yolumuz var. Geçmişten günümüze iki ülkenin ilişkilerinde olumlu rol oynamış sivil aktörlerle yapacağımız bu söyleşilerde kendimize doğruyu söyleyebilmek için imkan ve platform yaratıyoruz. İlk söyleşimiz Prof Dr. Mensur Akgün ile... A.N.
İstanbul Kültür Üniversitesi'nde Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi’ni kurdunuz. Daha önceki süreçte Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinde aktif rol oynadınız. Merkeziniz tarafından yayınlanan raporlarda 2008 öncesi ve sonrası Türkiye ve Ermenistan arasındaki buzların çözülebilmesi için gerekenleri tespit etmiş, Ermenistan’dan katılımcılarla toplantılar düzenlemiştiniz. Son süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Süreç hızlı gelişti, karşılıklı açıklamaların ardından Özel Temsilciler atandı.
Evet, öyle oldu ve muhtemelen bu kez ilişkilerin normalleşmesi mümkün olacak. 2008-2009 arası yaşananlardan farklı bir süreç söz konusu. Her şeyden önce Azerbaycan’ın muhalefeti değil desteği var bu kez. Ermenistan tarafında da sorunların çözümü, Ermenistan’ın daha müreffeh bir ülke olması için samimi bir siyasi irade var gibi görünüyor. Ancak gerçekçi olmak gerekirse önkoşulsuz bir yakınlaşma mümkün olmayacak gibi duruyor. O zaman da şimdi de Türkiye’nin beklentisi üstünden soykırım baskısının hafifletilmesi, bunun yöntemi olarak tarih komisyonu/alt komisyonu benzeri bir şey öngörülmüştü 10 Ekim 2009 protokollerinden birinde. Ve her şey de takvime bağlanmıştı. Benzeri bence yine gündeme gelecek. Ve tabii ki müzakere edilecek.
Daha önce olmayan ve şimdi olan ne var? Sadece Azerbaycan'ın 44 günlük Karabağ savaşını kazanmasıyla açıklanabilir mi bu?
Siyasi irade bariz bir şekilde var. Savaş önemli bir değişken ama Ermenistan belli ki Türkiye ile olan sorunlarını da çözmek istiyor.
Daha önceki süreçte Türkiye'nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu idi. Şimdi kendisi muhalefette, iktidarın birçok kararını ve geçmişte yaptıklarını eleştiriyor. O dönemde de Davutoğlu'nun süreci istediği gibi yönlendiremediğini ve kararlarını vermediğini öngörebilir miyiz?
Bana sanki dışsal faktörler o dönemde daha çok rol oynadı gibi geliyor. Azerbaycan’ın itiraz etmeyeceği düşünüldü, belki Bakü’nün beklentileri iyi anlaşılamadı. Bir de Zürih’teki imza töreninin saatlerce gecikmemesine neden olan metindeki koşullar yerine getirilemedi. Dağlık Karabağ sorununda bir ilerleme kaydedilemedi. Bunda Davutoğlu’ndan ziyade üçüncü tarafların sorumluluğu var. Başta ABD olmak üzere hiçbiri yakınlaşmayı, normalleşmeyi besleyecek süreç üstünde ağırlıklarını koymadılar. Koymuş olsalardı Ermenistan-Türkiye yıllar önce barışabilir, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sorun da çözülebilirdi. Son savaşta bunca insan da ölmezdi.
Savaşın ardından özellikle diasporadan ve Ermenistan'daki muhalefetten bu normalleşme sürecine karşı sesler yükseliyor. Bu sürecin bir yanılsama olduğu ve Türkiye'nin 'Turan' hayali çerçevesinde Ermenistan'ı kandırıp, zayıflığını kullanarak toprak bütünlüğüne kast edeceği yönünde açıklamalar geliyor. Bunlar önyargılar mı? Yoksa olası gerçekler midir?
Bana önyargı gibi geliyor. Türkiye’nin herhangi bir şekilde Ermenistan’ın toprak bütünlüğünü ihlal etmesi imkansız. Zaten buna ne Rusya ne de Amerika müsaade eder. Ayrıca Turan hayalinin ne kadar gerçekçi olduğu da tartışmalı. Dil ve etnik köken bazında dayanışmayla Turan çok farklı şeyler. Ama insanların değişime alışması, yeni gerçekleri kabul etmesi, özellikle de binlerce kilometre uzakta olduğunda kolay olmuyor.
Türkiye'nin AKP iktidarına yakın bir ismi, Washington eski büyükelçisi Serdar Kılıç'ı Ermenistan özel temsilcisi atamasını nasıl değerlendirmeliyiz?
Tecrübeli bir diplomatın böylesi bir göreve atanması sürecin seyri açısından önemli. Bu bence Türkiye’nin normalleşmeyi ciddiye aldığını ama aynı zamanda konuşması ve çözmesi gereken sorunlar gördüğünü de gösteriyor. Benim tahminim Türkiye’nin tarih komisyonu gibi bir talepte bulunacağı yönünde. Muhtemelen 2009 protokolleri üstünden müzakere etmeyi tercih edecekler, yeni bir takvim belirlenmesini isteyeceklerdir.
Son olarak: Normalleşme derken, nasıl bir normalleşmeden bahsedebiliriz? İki ülkenin yakınlaşması iki halkların yakınlaşması anlamına gelir mi?
Normalleşmeden kastedilen öncelikle sınır kapılarının açılması, karşılıklı diplomatik temsilcilerin atanması. Halkların birbirini sevmesi hemen gerçekleşmeyebilir. Ama zaten halk diye amorf bir kitle de yoktur. Dünyanın pek çok yerine ve ülkesinde olduğu gibi bazı Türkler ve Ermeniler birbirlerini sevecek, bazıları da sevmeyecektir. Önemli olan diplomatik ilişkilerin kurulması, sınır kapılarının açılması, ticaret ve yatırımların artması, hepsinden önemlisi de iki ülkenin birbirini tehdit olarak görmekten vazgeçmesidir.
Türkiye'de soykırım inkarının son bulmasına Türkiye ve Ermenistan normalleşme adımlarının bir katkısı olur mu? Yoksa bunun için de başka bir sürece mi ihtiyacımız var?
Soykırım inkarı değil de yaşanan trajedinin soykırım olarak tanınmaması diyelim isterseniz. Bunun değişmesi kolay olamayacak ancak bir ortak komisyon kurulup tarihçiler ve belki hukukçular günün birinde yaşananların 1948 Sözleşmesi’ne göre soykırım olarak aldandırılabileceğini, niyetin bile var olduğunu kabul edecek olursa, olabilir. Bu bence dışında değil tam tersine normalleşmenin içinde gerçekleşebilecek bir şey.