Kentsel dönüşüm projesinin ortasında kalan Erzurum Gez Köyü'ndeki Surp Minas Manastırı'nın tapusunu elinde bulunduran Ahmet Sabri Ergin Agos'a konuştu. Ergin, restorasyona mani olmadığını, usulüne uygun bir yenileme olursa ve kültür merkezine dönüştürülürse kullanım hakkını belediyeye vereceğini, ancak teklifine karşılık alamadığını söylüyor.
Ne diyordu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu:
“Yıkamıyoruz diyorlar, siz yıkın mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin. Kim bilecek akşam kim gelmiş yıkmış binayı...”
(İçişleri Süleyman Bakanı Soylu, Kadın Muhtarlar Derneği 3'üncü Genel Kongresi, 25.10.2021)
İçişleri böyle derse belediyeleri ne yapsın. Bu sözlerden kendine görev çıkarmak kolay. Kentsel dönüşüm dediğiniz bir kültürel miras soykırımı projesine doğru gidiyor Türkiye'de. Yıllarca yok edemedikleri, restore edemedikleri tarihi yapıları kentsel dönüşüm diyerek yerle bir ediyorlar. Bir bakıyorsunuz balyozla tarihi eserin kemerlerini kırıyorlar, bir bakıyorsunuz Galata kulesini beton matkabı ile deliyorlar...
Niğde'de eski Ermeni ve Rum mahallesi olan Kale Mahallesinde başlayan kentsel dönüşüm hareketliliği de bunlardan biri. Kale Mahallesi’ndeki kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkılması planlanan evlerden 13'ünün belediyeye karşı açtığı dava daha sonuçlanmamışken, belediye, binaları yıkmak için 16 Kasım 2021'de ihale açtı bile.
Siz yıkın izin arkadan gelir tabii...
Mahalledeki evlerin duvarlarının çoğu eski Ermeni ve Rum kilise ve hamamlarından kalma kesme taşlar. Bazı evlerin içinde kemerler ve süslemeler bile var. Bazı dış duvarları eşelediğinizde iç tarafında taşın üzerine işlenmiş haçları görebiliyorsunuz.
Sosyal medyada yaptığım paylaşımların ardından Niğde Belediyesi'nin verdiği sözü de buraya bırakalım ki ileride kantı kalsın:
“Projemizin adı Kale ve Çevresi Koruma ve Yenileme Projesi. Tarihi bütün yapılar korunacak. Yıkılacak olanlar, bölgede bulunan metruk binalar. Merak etmeyin tarihimiz bize emanet - Gülümseyen yüz ifadesi”
(20 Kasım 2021)
Sahibi izin vermiyormuş!
Şimdi bir de Erzurum'daki kentsel dönüşüm projesine bakalım. Erzurum'da eski bir Ermeni yerleşim yeri olan Gez Köy'deki Surp Minas Kilisesi yıllardır atıl duruyor. Ben 2016 yılında oraya gittiğimde pencerelerine beton örülmüş olsa da etrafı çöp doluydu. Özellikle o dönem başlayan betonlaşma ve 'kentsel dönüşüm' hafriyatının ilerleyen yıllarda kiliseye tehdit oluşturacağı belliydi.
O dönemden sonra sık sık kilise ile ilgili aynı haber, ajanslardan servis edilip durdu. Sürekli aynı kaynaklar kilisenin Almanya'daki Türk sahibinin anlaşmaya yanaşmadığı için Surp Minas'ın restore edilemediğini yazıyordu. (Kaynak: https://www.yenisafak.com/foto-galeri/gundem/sahibi-izin-vermedi-kimse-dokunamiyor-kentsel-donusumun-tam-ortasinda-kaldi-2055662?page=1)
Haber ilk yayınlandığında şans eseri kilisenin tapusuna sahip olan Almanya'da yaşayan Ahmet Sabri Ergin ile tanıştık. Haberlerin hem yerel hem de ulusal basında çok da doğru yansıtılmadığını gördüm. O yüzden şimdi yine yeniden Yeni Şafak'ın servis ettiği 'Sahibi izin vermedi kimse dokunamıyor: Kentsel dönüşümün tam ortasında kaldı' haberi üzerine artık bu konuyu açıklığa kavuşturmak gerekiyor.
Kilisenin tapusu Ahmet Sabri Ergin ve kızkardeşi Prof. Ceyda Ergin üzerinde. Tapu, dedeleri Samih Kobal’dan anneleri Mehlika Kobal’a kalmış ve 29.03.2015 senesinde annelerinin vefatından sonra Ahmet Sabri Ergin ve kızkardeşi Prof. Ceyda Ergin’e geçmiş.
Surp Minas’ın hikayesi
Gelin biz bu hikayeye yakından bakalım:
Erzurum’un Aziziye ilçesine bağlı Gezköy Mahallesi'nde bulunan Surp Minas Kilisesi, 1790 yılında Ermeniler tarafından inşa edilmiş. Kilise 1914 – 1918 yılları arasında şahıs mülkiyetine geçiyor. Mülkiyeti, az evvel de belirttiğim gibi Almanya'da yaşayan Ahmet Sabri Ergin ve kız kardeşi Ceyda Ergin’e ait. Kişisel çabalarla yapı 2010’da tarihi eser olarak tescil edilmiş. Kilisenin iç duvarlarına çizilen resimler büyük ölçüde silinirken, duvarları ise defineciler tarafından tahrip edilmiş durumda.
Sabri Ergin süreci bana şu cümlelerle anlatıyor:
“2010 senesinde Erzurum Belediyesi noter kanalıyla anneme bir yazı gönderdi. Bu yazıda St. Minas Kilisesi'nin yıkılma tehlikesi arz ettiğinden etrafa zarar vermemesi için bir ay içinde tarafımızdan yıktırılması gerektiği ve eğer biz yıktırmazsak bu yıkımı belediyenin üstleneceğini ve masrafların da tarafımızca ödenmesi gerektiği bildirilmekteydi. Bu yazının akabinde avukatımızın noter aracılığıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yaptığı müracaat sonucu 29. Haziran 2010’da kilise taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmiştir.”
Daha önce belediyenin, mahallelerden topladığı molozlar buraya dökülüyordu. Belli ki mahalleli kilisenin pek de ayakta kalmasını istemiyor. Restore edilmeyi bekleyen kilisenin sütunlarının dibinde defineciler tarafından derin çukurlar açılmış vaziyette.
Ben 2016'da buradan geçtikten sonra kiliseye dair AGOS’ta da bir haber çıktı. Ahmet Sabri Ergin, Aziziye Belediyesi’nin, kiliseyi, restore edilmemesi halinde yıkmakla tehdit ettiğini dile getirmişti. Bu da aslında Erzurum'daki Gezköy Kentsel dönüşüm projesine kuşkuyla bakmamıza sebep oluyor.
Kilisenin sahibi ne öneriyor?
Belediye ise kilisenin restore edilmesi için Ergin’in izninin gerektiğini; ancak Ergin’in gereken izni vermediğini iddia etmişti.
Ahmet Sabri Ergin yıllardır bu kilisenin restore edilip kültürel kimliğine uygun bir şekilde Erzurum'un kültürel hayatına kazandırılması için çalışıyor. Evet kilisenin tapusu kendisine ve kardeşinde. Ailesinden yadigar kalmış. Doğrudur, restorasyon için talepleri var. Ama bu talepler bence bugünün Türkiyesi’nde makul ve bir Ermeni olarak benim de katılabileceğim talepler.
Erzurum Aziziye Belediyesi ile görüşmeleri avukatı aracılığı ile sürdüren Ahmet Sabri Ergin buranın tarihi bir eser olduğunu ve buna uygun bir şekilde restore edilmesini istiyor. Ayrıca restorasyon sürecine dahil olmak istiyor. Ermeni toplumu, Patrikhane, çeşitli Ermeni vakıfları, Avrupa Birliği, UNICEF, KMKD (Kültürel mirası Koruma Derneği) başta Erzurum’dakiler olmak üzere birçok üniversite ile birçok görüşme yapmış. Onlara da aynı teklifler iletilmiş: Restore edilsin ama mülkiyet ailede kalsın.
Birçoklarımız bunu ‘Biz üstüne para harcayacağız, sizin mülkünüz değerlenecek’ gibi değerlendirebilir. Ama bence değil. Ahmet Sabri Ergin ile yaptığımız telefon görüşmeleri sonrasında ben samimiyetine inandım.
Ergin: “Surp Minas Kilisesi'nin bir kültür merkezi olarak Erzurum halkının hizmetine açılması için işletmesini karşılıksız Erzurum Üniversitesi'ne devredeceğimizi her yerde söyledik ve beyan ettik” diyerek çözüm arayışında olduğunu belirtiyor.
Bugün mülkiyeti belediyeye geçecek olan bir kilisenin ileride yok olmaması ya da adının değişip, taşlarının kaybedilmeyeceğine ben pek güvenemiyorum. Şu anda Ermeni Patrikhanesi'nin de bu yapıyı koruyacak bir güce sahip olduğunu göremiyorum ne yazık ki. Dolayısıyla belediye restore etsin ve gereği gibi kullanılsın fikri bana uygun geliyor.
Öte yandan bu süreç içinde belediyenin 'ikna edemiyoruz' 'çözüm öneriyoruz' yönündeki açıklamaları da izaha muhtaç. Öğreniyoruz ki belediyenin 'çözüm önerisi' dediği, Süleyman Şah Türbesi gibi kilisenin taşlarının taşınıp başka bir yere inşa edilmesi imiş.
Ahmet Sabri Ergin: “İnanın param olsa ben yapardım restorasyonu, niye ihtiyacım olsun başkasına” diyor ve ekliyor: “Tapu elimizde ama biz bunu ticari amaçla kullanmak istemiyoruz” .
Kiliseyi taşımayı önermişler
Belediyenin ‘İkna etmeye çalışıyoruz’ dediği önerilerle ilgili Ergin şunları söylüyor:
“Belediye tarafından Surp Minas ismini yok etmek için buranın renöveden sonraki isminin Mehlika Kobal Kültür Merkezi olarak değiştirilmesi önerilmiş ve tarafımdan reddedilmiştir. Ayrıca Aziziye Belediye başkanı Surp Minas Kilisesi’nin bulunduğu yerden başka bir yere taşınmasını da önermiştir. Buranın kıymetli bir yer olduğunu ve kilisenin burada bulunmasının buranın gelişmesini engelleyeceğini ifade etmiştir. Bu da tarafımdan reddedilmiştir.”
Kültür merkezi ile ilgili mimarlarla çalışmalar da yapılmış. 500 bin Dolarlık bir maliyet öngörülüyor. Etrafına yapılacak kentsel dönüşüm projesi için toplamda 1013 konut yapılması planlanıyor TOKİ tarafından. Hak sahipleri ile sözleşme imzalama işlemlerine 15 Kasım'da başlandı bile. 1013 konuttan ne kadar kar edilmiştir sizce?
500 bin dolar çıkmaz mıydı bu projeye? Kentsel dönüşüm denince rant da işin içinde tabii ki. Ergin'in aktardığına göre yetkililer rant konusunu dile getirmekten çekinmiyorlar bile. Doğal buluyorlar: “Haklı olarak rant çıkarmak istiyoruz” demişler. Rant işin içine girince kültürel kıyımın çan sesleri duyulur gibi oluyor.
“Belediyeden protokol bekliyoruz”
Ahmet Sabri Ergin “Biz anlaşmadan yanayız. En son bir anlaşma üzerine çalışıp yollayacaktı belediye. Sonrasında kendilerinden bir daha haber almadık. Biz o binanın sadece kullanım hakkını veriyoruz” diyor ve ekliyor:
“2021 senesinde mimarım ve Erzurum Üniversitesi'nden bu projeye eşlik eden doçent hanım, belediye başkanını makamında ziyaret ederek, basında çıkmış olan yazıların gerçekle bir ilgisi olmadığını ve 20 seneden fazla bir süredir Gez köyündeki Surp Minas Kilisesi'nin hiçbir menfaat gözetmeden bir kültür merkezi olarak Erzurum ahalisine kazandırılması çabasında olduğumuzu ifade etmiştir. Bu toplantıdan önce ben de telefonla belediye başkanıyla yaptığım konuşmada bu arzumuzu sözlü olarak da dile getirdim. Erzurum'da belediye başkanıyla makamında yapılan konuşma sonucu belediye tarafından ele alınacak bir protokolün bize gönderileceği sözü verildi. Protokolün şimdiye kadar tarafımıza gönderilmemesinin sebebi Corona krizi ve belediyede yaşanan zorluklar olarak gösterildi. Bugüne kadar biz belediyeden gelecek protokolü beklemekteyiz.”
Belediyeye de sordum tabi. Beyaz Masa’nın cevabını da buraya ekleyelim:
“Edindiğimiz bilgilere göre belediyemiz tarafından bahsini ettiğiniz tarihi yapı ile ilgili kentsel dönüşüm çalışmalarına rağmen koruma çalışmaları devam ettirilmektedir. Yine kurumumuzun da katkılarıyla ilgili yapının restore edilerek turizme kazandırılması amaçlanmaktadır. Gerek sosyal medyadan gerekse yazılı yayın organlarından bilgilendirileceksiniz”
Sonuç: Surp Minas Kilisesi'nin tapusu şu anda Ahmet Sabri ve Ceyda Ergin’de.
Bugüne kadar ana akım basında yapılan haberlerde kendilerinden görüş dahi alınmamış. Kendilerinin kimseyi engellediği yok. Sadece tarihi bir yapının usulüne uygun restore edilmesini istemekteler. Öte yandan yazının başında da belirttiğim gibi, bir ülkenin içişleri bakanı 'yıkın izin sonra gelir' dedikten sonra herhalde bu memleketin kentsel dönüşümlerine güvenmemekte haklıyız. Zira haber kanallarının sürekli ‘metruk bina’, ‘harabe’ vurgusu aslında günün birinde pat diye belediye kararıyla buranın yıkılmasının önünü açmak için yapılmış bir propaganda da olabilir.
Umarım Ahmet Sabri Ergin bey tapusunu sonuca ulaşıncaya kadar elinde tutabilir.
Bu arada görüşlerine başvurduğum Aziziye Belediye Başkanı, ben bu yazıyı kaleme aldığım hafta, iletişim kurmak için telefon numaramı istemişti. Verdim. 10 gün beklememe karşın herhangi bir şekilde iletişime geçmedi.