Gazeteci Varduhi Balyan, ilk belgesel çalışmasını tamamladı. ‘Dialogue in a Basket’ [Sepetteki Diyalog] adını taşıyan film, pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasaklarının başladığı dönemde, Balyan’la, üst kattaki komşusu Fatma Teyze arasında gelişen iletişimi anlatıyor. Balyan’la, Gürcistan merkezli bir kültürel üretim platformu olan Chai Khana’nın çağrısı üzerine çektiği ‘Sepetteki Diyalog’ hakkında konuştuk.
Gazeteci Varduhi Balyan, ilk belgesel çalışmasını tamamladı. ‘Dialogue in a Basket’ [Sepetteki Diyalog] adını taşıyan film, pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasaklarının başladığı dönemde, Balyan’la, üst kattaki komşusu Fatma Teyze arasında gelişen iletişimi anlatıyor. Film, ilk olarak Directed by Women - Turkey Festivali kapsamında 11 Eylül Cuma günü 17.00’de Yeldeğirmeni Sanat’ta seyirciyle buluştu.
Balyan’la, Gürcistan merkezli bir kültürel üretim platformu olan Chai Khana’nın çağrısı üzerine çektiği ‘Sepetteki Diyalog’ hakkında konuştuk.
Bu, sizin ilk belgesel çalışmanız. Belgesel çekmeye nasıl karar verdiniz?
Belgesellerle daha önceki ilişkim, arkadaşlarımın projelerine destek olmakla sınırlıydı. Kendim bir şey yapmaya hiçbir zaman cesaret edememiştim. Pandemi sürecinde karantinada kalmak, bana bu belgeseli çekme cesaretini verdi. Tüm çekimler sokağa çıkma yasağının olduğu döneme denk geldi. Eve kapanmıştık, ben de epey korktuğum için çıkmıyordum sokağa. Üst katta oturan komşum Fatma Teyze 65 yaş üstü olduğu için onun çıkması zaten yasaktı. Özellikle ilaç, bazen de gıda alışverişini ben yapıyordum. Aldığım her şeyi dezenfekte edip, yukarıdan sarkıttığı sepete koyarak ona teslim ediyordum. Ciddi önlemler alarak iletişim kuruyorduk. O iletişim kısıtlılığı sanırım yeni bir iletişim doğurdu aramızda. İkimizin de görüştüğü kimse yoktu, birbirimize kaldık.
Aranızda daha önce nasıl bir ilişki vardı?
Bir iletişimimiz vardı ama aramızda hem jenerasyon, hem de yaşam tarzı açısından önemli farklılıklar var. Bu, Fatma Teyze’nin belgeseli, onun karantina günlerinin filmi olacaktı aslında, proje öyle yola çıktı. Ancak zamanla o da çekim yapmak istedi, hayatında ilk kez eline kamera aldı, kamera aramızda bir köprü haline geldi ve böylece ben de belgesele dâhil oldum.
Karakterlerimiz birbirinden çok farklı olduğu için eskiden pek anlaşamıyorduk. Mesela belgeselde de görünen o çamaşır asma serüvenini hep yaşıyorduk. Teyzenin balkonundan çamaşır hiç eksik olmuyor, o çamaşırlar bazen benim balkonuma kadar sarkıyordu. Kuşlarının yemini orada vermesi de bir anlaşmazlık konusuydu. 50 yıldır orada yaşıyorlar; daha önce aşağıdaki balkonu, yani benim balkonumu kimse kullanmamış. Benim kullanmam, onların alanını bir nevi kısıtladı. Belki de karşılıklı adım atmaya bu kadar alışkın değildik. Kimi zaman çelişkili, kimi zaman tartışmalı adım attık ikimiz de. Örneğin ben “Bunu yapamazsın” diyordum; sonra bazı konularda üslubumu yumuşattım, o da ona göre davranmaya başladı. Benim için çamaşırların balkona silkelenmesi çok doğal değildi ama bir gün bana “Temizlik hastasıyım” deyince, yine tam olarak anlamasam da, belirli günler bunu yapmasına alıştım ve silkelediği gün balkonumu temizlemeye başladım. Bir nevi kabullenmiştim bu durumu. Çok farklı iki karakter olarak, birbirimize karışmadan o iletişimi kurabildik. Ne ben onun hayatına karışıyorum, ne de o benim. Yine de, pandemiden önce onu çok farklı biri olarak tanıdığımı söyleyebilirim. Pandemi döneminde ilişkimiz yoğunlaşınca onu çok daha iyi tanıdım, çok daha iyi anlamaya başladım. Aynı şey onun için de geçerli sanırım. ‘Sepetteki Diyalog’ benim gözümden teyzenin dünyasına bir yolculuk; aynı zamanda, Fatma Teyze’nin ellerindeki titrek kameranın merceğinden, onun sorularıyla benim hikâyem. Bu belgeseli bu hâliyle sunmak biraz cesaret istiyordu, çünkü aramızdaki diyalog çok kişiseldi. Baruyr Sevag’ın bir sözü var; “Avuç içinde insanım.”. Bu belgeselde ikimiz de avuç içinde insanlarız sanırım, bütün ‘çıplaklığımızla’.
Teyzeyle olan iletişiminizi neden yazı ya da başka bir mecrayla değil de kamera kullanarak aktarmayı tercih ettiniz?
Burada Chai Khana’dan bahsetmem gerekiyor. Chai Khana, Gürcistan merkezli, kadınlar tarafından yönetilen, sıkı takipçisi olduğum bir platform. Bu platformda sadece Gürcistan’da değil, Güney Kafkasya genelinde, çok çatışmalı ve toplumsal meselelerin çok olduğu bu bölgede, benim bakışıma uyan projeler yapılıyor. Oraya fotoğraf projesi olarak da sunabilirdim bu çalışmayı, yazı da olabilirdi ama Fatma Teyze’yle aramızdaki ilişkiyi yazıyla anlatmam imkânsızdı.
Chai Khana, izolasyon konulu projoler için bir açık çağrıda bulundu. Evdeydim, herkes gibi bolca vaktim vardı. Bir şey yapmam gerekiyordu ve Fatma Teyze gibi temizlik hastasına dönmüştüm. Karantina sürecinin ilk döneminde her gün evi temizliyordum. Bir gün, “İzolasyonumu nasıl çekmek isterdim?” diye düşündüm. Bunun üzerine Chai Khana’ya yazdım ve İstanbul’dan bir proje kabul edip etmeyeceklerini sordum. Yanıt olumlu olunca şaşırdım aslında, çünkü yalnızca o bölgeden işleri kabul ettiklerini sanıyordum. Bir gün cam silerken, izolasyon sürecime Fatma Teyze’yle iletişimimin damga vurduğunu fark ettim ve bunu çekmeye karar verdim. Oturup sinopsis yazdım. Fatma Teyze, dışarıdan göründüğü gibi biri değil. Başörtülü ama açık görüşlü, yeniliklere birçok arkadaşımdan çok daha açık bir kadın. Amacım, çok farklı iki kadın olarak aramızdaki ilişkiyi, çelişkileri göstermekti. Başvurum kabul edildi. Ardından fragman yazamayacağımı belirttim. Biraz kulağa ukalaca gelebilir ama, böyle bir iş için fragman yazılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu kez reddedeceklerini düşündüm ama bilakis, hoşlarına bile gitmiş. Ortaya ne çıkacağını tamamen Fatma Teyze’ye bıraktım. Belgesel çekmek istediğimi ona haber bile vermedim, çünkü bunu onaylayacağını biliyordum. Chai Khana’dan kabul gelince, ona durumu anlattım, o da seve seve kabul etti ve sokağa çıkma yasaklarında, belli saatlerde çekimlerimize başladık.
Belgeseli karantina döneminde yapmak, işin teknik boyutunu nasıl etkiledi? Kurgu, montaj gibi işleri nasıl yaptınız?
Kurgu çok ciddi bir mesele. Hazırladığım video haberlerin kurgusunu kendim yapsam da bir belgesel filmi kurgulamak başka. Bir yerden sonra çektiğin şeyden uzaklaşıyorsun, soğuyorsun. “Ben bunlarla nasıl başa çıkacağım” düşüncesi de oluşuyor. Çevremde kurgucu çok arkadaşım var ama bunun için bir bütçem yoktu. Sonuçta bu, sadece istediğim için çektiğim bir belgeseldi. Bir gün Facebook’a belgesel için kurgucuya ihtiyacım olduğunu yazdım, birinin bana yardım edip edemeyeceğini sordum. Ermenistan’daki Altın Kayısı Film Festivali’nde tanıştığım yönetmen Hacı Orman cevap vererek bana Aynur Özbakır isimli bir arkadaşını önerdi. Daha önce tanımıyordum Aynur’u. Sadece bir kez, Kadıköy Rıhtım’da görüştük, maskelerimiz yüzümüzde... Hard disk’i dezenfekte ederek ona verdim ve ondan sonra her toplantıyı çevrimiçi yaptık. Yan yana olsaydık, üç gün süren bu işi belki üç saatte bitirebilirdik ama ne yazık ki mümkün olmadı. Belgeselin en zor kısmı buydu. Aynur’a süreçteki sabrı için müteşekkirim. O olmasaydı, bir noktada pes edebilirdim.
Bu belgeseli nerede, ne zaman izleyebileceğiz?
Ağustos’ta Chai Khana’da yayınlandı. Bir filmin internet ortamında yayınlanması bazı festivallere kabul edilmesine engel olabilir. Bunu hep biliyordum ve yayınlamama konusunda çok tavsiye aldım ancak benim amacım bu filmi insanlara ulaştırmak. Senelerce Ermenistan-Türkiye diyalog projelerinde yer aldım ama sanırım bu belgesel şimdiye kadar kurduğum en samimi diyalog oldu. Zira bitmemiş bir diyalog, devam eden bir süreç bu. Ütopik, pembe bir sonucun olmadığı, gösterilmediği bir proje... Diyaloğumuz her gün devam ediyor ve gelişiyor. Belki ismimi telaffuz edebildiği gün, sürecin kısmen tamamlandığını varsayabiliriz.