Türkiye’nin zaferi ne göründüğü kadar mutlak, ne de göründüğü kadar tatminkâr. Hatta Türkiye şimdi, hem askerî hem de diplomatik açıdan fazla açılmış durumda. Rusya’nın meseleye geç müdahale etmesinin ardından, Türkiye’nin beklenenden daha az şey elde etmiş olması da bu değerlendirmeyi doğruluyor.
Bazı gözlemciler, 45 gün süren Karabağ Savaşı’nı, Azerbaycan için olduğu kadar Türkiye açısından da bir zafer olarak değerlendiriyor. Bu görüşün kaynağı, Türkiye ordusunun Karabağ’da Azerbaycan güçlerine benzeri görülmemiş bir askerî destek sağlaması ve savaşa beklenmedik bir şekilde, doğrudan doğruya dâhil olup Azerbaycan’ın yanında çarpışmış olması. Türkiye ve Azerbaycan bu ortak askerî girişimle geniş topraklar almış ve Karabağ’ın bazı kısımlarını ele geçirmiş olsa da, Türkiye’nin elini zayıflatan ve savaştan kazanımlarını azaltan bazı faktörler var.
Diğer bir ifadeyle, Türkiye’nin zaferi ne göründüğü kadar mutlak, ne de göründüğü kadar tatminkâr. Hatta Türkiye şimdi, hem askerî hem de diplomatik açıdan fazla açılmış durumda. Rusya’nın meseleye geç müdahale etmesinin ardından, Türkiye’nin beklenenden daha az şey elde etmiş olması da bu değerlendirmeyi doğruluyor. Bu durum ayrıca, hem Rusya hem Türkiye açısından, müstakbel barışı koruma görevine dair anlaşmazlıkta da görülüyor.
Bu son mesele Türkiye için bilhassa utanç verici oldu, çünkü Moskova, Türkiye’nin askerî barış güçlerinin daha doğrudan bir rolü olacağına dair sözünden açıkça dönmüş görünüyor. Son karara göre Türkiye’nin, Azerbaycan’ın içinde, barışı korumanın planlanması ve denetiminde küçük ve önemsiz bir konumla, daha sembolik bir rolü olacak. Bu da pratikte, bölgede baskın rolün Rus barış güçlerinde olacağı anlamına geliyor.
Sınırlı bir zafer
Diğer yandan, Türkiye, Azerbaycan’ın ana askerî ‘hami’si rolünü yitirmişken yeniden kazanarak, ülkenin başta gelen silah sağlayıcısı ve kaynağı olan Rusya’nın yerini aldı. Bu durum, güç dengelerinde daha derin bir değişim trendine bağlı bir ‘güç takası’yla da örtüşüyor; tekrar ortaya çıkan Türkiye, Karabağ’a karşı yürüttüğü başarılı askerî harekâtın ardından özgüven patlaması yaşayan Azerbaycan’a güç veriyor.
Türkiye’nin Azerbaycan ordusunu destekleme ve güçlendirme konusunda oynadığı rol, zaten iki şekilde kendini göstermişti. Bunların ilki, Karabağ’daki askeri harekâtların daha önce görülmemiş yoğunluğunun kilit bileşenlerinden biri, Türkiye’ye ait, askerî standartlardaki dronlarıyla (İHA) yapılan saldırıların ardından Azerbaycan hava saldırılarının ölçeğinin büyümesi ve genişlemesiydi. İkincisi, Türkiye’nin, harekât bölgesine –Rusya’nın hava savunma kabiliyetlerine doğrudan meydan okuyan ve onu hedef alan– güçlerini intikal ettirmesi açısından, hava gücüne verilen önemin artışı da öne çıktı.
Şimdi ne olacak?
Savaş bitti; bundan sonra neler olacağına dair, yanıt bekleyen birçok soru var, kesin olan neredeyse hiçbir şey yok. Örneğin, 45 gün süren çatışmalar, Ermenistan’ın 10 Kasım’da, Rusya’nın dayattığı, savaşa son veren ama aynı zamanda fiilen Azerbaycan’a toprak verilmesini öngören anlaşmayı kabul ettiğini açıklamasıyla, aniden durdu.
Savaşı durduran anlaşma, Karabağ’ın geri kalan kısımlarının kurtulmasını sağlamış ve bölgedeki Ermenileri ilerleyen Azerbaycan güçlerinden korumuş olsa da, bölgenin statüsü ve güvenliğine dair soru işaretlerini artırdı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan tarafından imzalanan Rus yapımı bu plan birkaç ögeden oluşuyor.
Anlaşmanın şartları çerçevesinde, yaklaşık 2000 kişilik bir Rus barış gücü derhal Karabağ’a sevk edilerek, Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan yaşam hattı olan Laçin Koridoru’nu koruma ve savunma amaçlı bir çeper oluşturuldu. Ermenistan güçlerinin, Karabağ sınırlarının dışındaki Azerbaycan topraklarından çekilmesi gerekiyor. Bunun ardından, kademe kademe ilerleyecek olan geri çekilmede, Ermenistan’ın Kelbecer ve Ağdam’ı 25 Kasım’a kadar Azerbaycan’a iade etmesi, ardından 1 Aralık’a kadar Laçin bölgesinden çıkması gerekiyor. Rus barış güçlerinin de, o zamana kadar, Laçin’den geçerek Karabağ ile Ermenistan’ı birbirine bağlayan beş kilometre genişliğindeki koridorun Ermenilerin kullanımı ve kontrolünde olmasını güvence altına almış olması gerekiyor.
Görünürde eşitlik sağlamak için, benzer ama çok daha belirsiz bir ‘koridor’la Azerbaycan’ın eksklavı Nahçıvan’a bağlanması taahhüt ediliyor. Anlaşmanın bu son maddesi, potansiyeli itibariyle en ciddi sonuçlar doğuracak olan maddelerinden biri olabilir, çünkü Ermeni topraklarının içinden geçecek Azerbaycan hattının niteliği tehlikeli derecede bulanık ve belirsiz; bu da, sonradan çıkabilecek birtakım önemli meselelerde egemenlik, hukuki statü ve kontrol hakkı konularında soru işaretleri uyandırıyor.
Anlaşmada bahsedilmeyen veya vurgulanmayan noktalar da ayrı bir endişe kaynağı. Örneğin Karabağ’ın kalan kısımlarının ‘statüsü’ hakkında bir netlik yok; geçmişteki müzakereler görmezden geliniyor. Ortada birçok dolaylı sonuç ve sorun olması nedeniyle, doğrudan pazarlıklar ve başka anlaşmaların gerekli olduğu açık. Dolayısıyla bölgedeki geleceği belirsiz olan Türkiye, Azerbaycan’ın yönlendirmesiyle tekrar savunması zor bir konuma düşebilir ve Bakü, Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki politikaları üzerindeki gücünü yeniden kazanabilir.
(Çeviren: Altuğ Yılmaz)