Yalın, sade, billurdur Oşin Çilingir satırları. Tek bir tashih bile bulamazsın. Hasan Ali Toptaş’ın tek bir virgül için saatlerce düşündüğünü okumuştum bir yerlerde. Oşin Çilingir’in yazılarında da tek bir fazlalık bulunmaz.
Çalıştığın gazetede kendi zevkin için okumayı seçtiğin yazıların yeri ayrıdır. Onlara editör gözüyle bakmaya kıyamaz, saf okur olarak yaklaşmak istersin. Okumanın ve duymanın kendi zevki için.
Oşin Çilingir’in yazılarına hep okur oldum. Hem de öğrenmeye aç bir okur. Bir kere gündeme takılmayan zamansız-mekânsız yazılardı hepsi. Ama büyü bu ya işte, her seferinde mutlaka o içinden geçilen zaman ve mekâna da dair bir şeyler söylerdi onun sözleri. Öyle bağıra çağıra değil, usulca… Usulca kulağında vızılayan ve hedefe on ikiden saplanan bir ok gibi.
Yalın, sade, billurdur Oşin Çilingir satırları. Tek bir tashih bile bulamazsın. Hasan Ali Toptaş’ın tek bir virgül için saatlerce düşündüğünü okumuştum bir yerlerde. Oşin Çilingir’in yazılarında da tek bir fazlalık bulunmaz. Bir kelimeyi yerinden oynatamazsın. Tek cümleyi koca yapıyı çöktürmeden atamazsın. Ve en önemlisi bunlara köşe yazısı diyemezsin, hepsi birer denemedir. Şiire ve kısa öyküye de bolca göz kırpan denemeler. Kimi satırlarını yüksek sesle tekrarlamadan duramadığın. Altını çizip bir yerlere not aldığın. Filozoflara, şairlere, yazarlara, filmlere, kitaplara ve ille de hayata selam eder hepsi. Gönlü zengindir. Ezmeden öğretir. Paylaşa paylaşa.
Bir yazıya, daha doğrusu bir ruha daha zamansız-mekânsız denmişse, onun keşfi sizin hazır olduğunuz zaman ve mekâna kalmış sayılır. Yıllar sonra Aras Yayıncılık’tan çıkan; el, akıl, kalp ve ruh emeği o yazıların toplandığı kitabının adı İçimizdeki Kara Delik zaten bir başına uyarı niteliği taşıyor. Ruhun dehlizlerinde gotik bir gezintiye var mısınız? Kendinizin, insanlığın ve kainatın sırlarında kaybolmaya. Soruları çoğaltmaya. O zaman buyrun kara deliğe. Okyanusun o en derindeki dibine.
Bir dervişin sabrıyla
Hançepek'teki çocukluktan maden mühendisliği yıllarına biriktirilmiş kara deliklerin gazetecilik döneminde damıtılan ve en sonunda tefekküre dalmış bir dervişin sabrıyla dökülen kelimeleri. Hepsi huzmeli. Bütün o kelimeleriyle bir gün Agos’a geldi. Gazeteden çok fazlası olan bir zaman ve mekâna… Yılların birikimiyle elbet. Verilmiş siyasal mücadelelerle. Tuhaftır, kendine dair hiçbir şey anlatmadı. Ona dair ne varsa, yoldaşlarından, dostlarından, tanıklardan öğrendim. Yazısı gibi az ve öz konuşan bir insan… Gözlerinde bir sincabın muzip merakı ve bir aslanın sınanmış bilge cesareti. Hüzünlü ama neşeye teslimi bahaneye bakan bir gülümseyiş. Kocaman, dağ gibi, ova gibi, çöl gibi bir yürek.
“Dünyada ne kadar insan varsa gökyüzünde de o kadar kara delik vardır. Her insan kendi kara deliğinin tutsağıdır. Bu tutsaklıktan kurtulmanın biricik yolu, kendi eylemimize kayıtsız kalmak, bir köşeye çekilip tırnak kesmektir” dedi bu kitapta. Bahsi geçen kayıtsızlık, gamsız kolaycılığına nasıl da taban tabana zıt. İnsanı dert edinenin, nihayetinde güç ve zaaflarını kefelerden boşaltıp görülmek ve bilinmek beklentisinden azade, özgürce kanat çırpışı. Bütün zaman ve mekânların tanığı oluşu. Taşın sabrı ve karıncanın emeğiyle doluşu.
Oşin Abi yalnız tırnak kesmez. Şeytan tırnaklarını kopartır. Kalbinin telini yakar. Ruhunu ateşler. Beynini uçurur. Ne olduğunu anlamazsın. Kalbin, ruhun ve aklın olduğunu anlamaktan gayrı. Ne kadar zamandır kendini unutmuş, yaşar gibi yaptığını itiraf etmekten gayrı. Uyanırsın. Bir bakmışsın sabah serini çıkmış. Hırkayı sevdiren cinsten bir sabah ayazı. Oşin Abi aynı zamanda o hırkadır. Uyanmışsan, şefkatle sarmalayacaktır.
Ne mutlu bana ki onun keskin gözleminden, kıymetinden sual olunmaz değerlendirmelerinden nasibimi aldım. Yıllar içinde benim kelimelerimi de hiç yalnız bırakmadı. Uyardı, sorguladı, heyecanlandı ve paylaştı. Şiiri yolumuz eyledi. Büyüttü usul usul.
Seni bilmek ne güzel şey Oşin Abi. Ne kadar az insanın varlığından coşkulanabiliyormuş insan zamanla. Ne muhteşem suskunlukta da anlaşıldığını bilmek. Kuş diliyle halleşmek.
Nice kutlu doğum günlerin olsun. Her nefesin ferah zamanlara çağrıdır senin. O ki zifiri geceden geçirmişsindir bizleri, güneşin doğuşuna şaşmayı öğretmişsindir. İnsandan vazgeçmemeyi bir de. Çırağın olmak ömürlük onurdur bana. Elini üzerimden ayırma.