‘Salgınla mücadele hastane odaklı yaklaşımla yürütülemez’

Koronavirüs salgını büyürken, hayatını kaybedenlerin sayısı da artıyor. Koç Üniversitesi Dahili Tıp Bilimleri Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Sibel Sakarya ile böylesi bir salgına karşı neler yapılması gerektiğini ve halk sağlığı merkezlerinin üstlenebileceği rolü konuştuk.

Dünya çapında şiddetli bir salgınla karşı karşıyayız. Ülkeler böyle bir salgınla başa çıkmak için hangi önlemleri, hangi aşamalarda devreye sokar?

Ülkelerin bir salgın durumunda aldıkları önlemler salgının boyutuna, etkenin özelliklerine, bulaşma yoluna, toplumdaki mevcut bağışıklığın düzeyine, etkili ve mevcut müdahale seçeneklerine göre değişir. Yaşadığımız salgın, ülkeler ve kıtalar boyutuna ulaşmış bu nedenle de pandemi olarak adlandırılan çok büyük bir salgın. Üstelik söz konusu salgını yapan yeni bir virus, yani toplumda buna karşı herhangi bir bağışıklık söz konusu değil; koruyucu bir aşısı ve etkinliği kanıtlanmış bir ilacı da yok. Temel olarak insandan insana solunum yolları ile geçiyor; hafif veya belirtisi olmayan olguların da hastalığı bulaştırabildiği biliniyor. Bu özellikler de alınacak önlemleri belirliyor.  
Bu tür büyük salgınlarda ülkelerin aldığı önlemler, toplum sağlığını korumak amacıyla toplumun tümüne yönelik önlemler olabilir. Bu önlemlerin “sağlıklı” bireyler tarafından kabul edilmesinde ve uyum sağlanmasında bu nedenle zorluklar olabilir; kişiler kendilerini risk altında görmeyebilirler. Mevcut salgında ülkelerin aldığı önlemleri şöyle gruplandırabiliriz: bulaşmayı önlemek amacı ile toplumsal hareketliliği kısıtlayan ve tüm topluma yönelik önlemler: seyahat sınırlaması, zorunlu olarak evde kalma, okul ve iş yerlerinin kapanması, fiziksel mesafenin korunması, kalabalık ortamlarda maske takılması gibi. Bir başka önlem tüm topluma değil, etkenle temas ettiği düşünülen kişilere yönelik karantina uygulamasıdır (bu salgında 14 gün kuralı gibi). Bir başka önlem grubu ise, olayın olabildiğince erken bir evresinde başlayarak olguları saptama, bunları sağlamlardan izole etme, tedavi etme ve bunlarla temas etmiş olan kişileri bularak karantinaya almaya yönelik girişimlerdir. Bütün bu önlemlerin birlikte ve olabildiğince erkenden başlaması önemlidir; salgında erken müdahale anahtardır. Diğer önlemlerin yanı sıra, test yapma kapasitesinin olayın başlangıcında hızla artırılması özellikle önemlidir. Erken dönemde yaygın test yapmak, olayın toplumdaki boyutu konusunda bilgi vermesinin yanı sıra, olguları toplumda henüz çok yayılmadan saptayıp, izole etmeye ve salgını sınırlamaya yarayacaktır. Olgular toplumda yaygınlaştıktan sonra test yapmak daha çok tanı ve tedavi açısından önem kazanacaktır. Ayrıca, salgının başlangıcından itibaren toplumdan ve bütün sağlık kurumlarından sürekli ve doğru biçimde veri toplanması, bu verilerin sürekli analizi (yorumlanması) ve müdahalelerin buna göre adapte edilmesi gerekir ki buna ‘sürveyans’ diyoruz. Bunların hepsi bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Son olarak salgın kontrolünde şeffaflığın, iyi bir iletişimin ve bu yolla toplumda güven oluşturmanın da gerekli olduğunu belirtmek gerekir.   

Prof. Dr. Sibel Sakarya

Siz bir halk sağlığı uzmanısınız. Böylesi salgınlarda halk sağlığı birimleri neler yapabilir? Tamamen hastane odaklı bir politika mı yürütmek lazım yoksa Aile halk sağlığı sistemi iyi kullanılırsa yarar sağlayabilir mi?

Halk Sağlığı Uzmanları salgın incelemesi ve salgın kontrolü konusunda eğitim almış kişilerdir. Sahada çalışan halk sağlığı uzmanları İl ve İlçe Sağlık Müdürlüklerine bağlı birimlerde toplum sağlığının korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar yaparlar. Bir kısım halk sağlığı uzmanı ise üniversitelerde eğitim, araştırma ve hizmet etkinliklerini yürütürler. Sahadaki halk sağlığı uzmanları şu anda mevcut salgının kontrolü için hummalı bir çalışma içindeler. Birinci basamak hizmet birimi olan Aile Sağlığı Merkezleri, buralarda çalışan Aile Hekimleri ve aile sağlığı elemanları ile birlikte salgının sahada yönetilmesi işini yürütüyorlar. Yaptıkları çalışmanın temel amacı, salgını yerinde kontrol ederek hastaneye gelecek kişi sayısını azaltmaktır. Bunun için evde izlemi yapılacak olgu ve temaslıların izlemini organize etmek, toplumu, hastaları, yakınlarını bilgilendirmek, rutin hizmetlerin devamını sağlamak üzere gerekli organizasyonu yapmak ve sürveyans için bilgi akışını sağlamak görevleri bulunmaktadır. Toplumda ve sağlık hizmetlerinin birinci basamağında bu çalışmalar organize bir biçimde yapılmazsa salgının kontrolü sağlanamaz. Öldürücülüğü yüksek olmamasına karşın, yüksek bulaştırıcılığı nedeni ile eğer salgın toplumda kontrol edilemezse olgu sayısı çok olur ve hastaneler kapasite aşımına uğrar; bu durumda da en korkulan şey olur; ölümler artar. Özetle, salgınla mücadele sadece hastane odaklı bir yaklaşımla yürütülemez. Oysa Covid-19 salgını sürecinde konuşulanların ve yapılanların büyük ölçüde hastane odaklı olduğu görüyoruz. Bu arada, sahada yapılan sürveyansın bir benzeri de hastaneye gelen olgular için yapılmaktadır. Ayrıca, hastanedeki olguların temaslıları saptanıp aile hekimine bildirilmekte ve izlemleri bu şekilde yürütülmektedir. Bu nedenle hastane ve sahanın iyi bir koordinasyonu gereklidir. En doğru yaklaşım, salgının hem sahada hem de hastanede eş zamanlı olarak iyi yönetilmesidir. 

Ülkemizde bunların yapılması için bir fırsat var mı, böyle bir altyapıya sahip miyiz?

Ülkemizde burada söz ettiğim bütün bu müdahaleleri planlayacak, yürütecek ve değerlendirecek insan gücü ve gerekli altyapı mevcuttur. Özellikle salgın yönetimi bilgisi, becerisi ve deneyimi açısından yeterli bir insan gücüne sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bunu söylerken sadece sağlıkçıları kastetmiyorum. Salgın, sağlıkla ilgili her konuda olduğu gibi çok disiplinli ve çok sektörlü bir anlayışla ele alınması gerektiren bir konudur. Nitekim bu süreçte hem tıbbın çeşitli disiplinlerinden hem de diğer sektörlerden pek çok uzman çeşitli platformlarda işbirliği yapıyor. Öte yandan bu nitelikli insan gücünden yararlanma konusunda önemli sorunlar olduğunu söylemem gerek. Salgına ait verilerin paylaşılması konusundaki kapalı tutum, bilgi ve beceri sahibi olanları sürecin dışında bırakıyor. Salgının ülkemizdeki gidişatının değerlendirilmesi ve kanıta dayalı öneriler oluşturulmasında engel yaratıyor; işi bilenler sürece katkı veremiyor. 
Bu salgınla mücadelede başarılı olmuş ülke örneklerine bakıldığında, yukarıda söz ettiğim önlemleri zamanında ve etkili uygulamalarının yanı sıra, bizden farklı olarak teknolojiden etkili bir biçimde yararlandıklarını görüyoruz. Salgının izlenmesinde coğrafi bilgi sistemlerinin kullanılması veya temaslıların izlenmesinde, evde izlemlerin yürütülmesinde veya örneğin birinci basamakta rutin hizmetlerin organizasyonu veya toplumun eğitimi için teknolojinin sağladığı olanaklardan yararlandıklarını biliyoruz. Bu açıdan da hem insan gücü hem de altyapı olarak yeterli olduğumuzu düşünüyorum; ama bunların gerçekleştirilebilmesi için daha hızlı ve daha az bürokrasi ile işleyen süreçlere gereksinim var bizim ülkemizde. 

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE