Ekrem İmamoğlu AKP’yi zorluyor. Seçilirken de zorlamıştı, seçildikten sonra da zorluyor. Bu açık. Bunu iki yerden anlayabiliyoruz. Muazzam bir israf olan önceki döneme ait makam araçlarının Yenikapı’da sergilenmesi AKP’yi açıkça zorladı. Doyurucu bir yanıt veremediler. 31 Mart’tan sonra işe alınan belediye personelinin şu günlerde işten çıkarılmasını ise bir koz olarak kullanmak istiyorlar. AKP medyası belediyenin önünde gösteri yapan çalışanları her gün ekrana getirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuya değinme ve İmamoğlu yönetimini eleştirme gereği hissetti.Türkiye’de siyaset böyle yürüyor ne yazık ki. Yıllardır. Bu kampanyaları yürütenler yalanlarının kısa sürede ortaya çıkacağını biliyorlar ama o sürede kimin aklını çelerlerse kar diye bakıyorlar. Çünkü siyasi tercihini buna göre belirleyenler az değil bu ülkede. Yıllar boyunca Hıristiyan düşmanlığıyla yetiştirildiler.
Elbette işten çıkarılmak sıkıntılı bir durum, ancak 31 Mart sonrası YSK’nın seçimi iptal ettiği süreçte belediyede kasıtlı işe alımlar gibi çok sayıda benzer işlem yapıldığını biliyoruz. Bazı çalışanların seçilmiş başkan aleyhine bildiri okuduklarını da.
Bunlar siyaset ve medya düzeyinde yürütülen hamleler. Ancak bir de sosyal medya düzeyinde yürütülen hamleler var ki, çok şey anlatıyor, sağ siyasete ilişkin.
Önceki gün İmamoğlu’nun ‘mason’ olduğu iddia edildi. İmamoğlu’nun bir fotoğrafı bir bilgisayar uygulamasıyla gençleştirilmiş ve bir masonluk belgesinin üzerine iliştirilmişti. Belgenin sahte olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Zaten gerçek de kısa süre sonra ortaya çıktı.
Sağ siyaset masonluk meselesini sever. Her türlü rakibini karalama vesilesidir masonluk, bilhassa İslamcılara göre. Konspiratif teorilerden beslenen sağ siyasete göre birileri bir yerde sürekli Türkiye aleyhine (Türkiye derken İslamcılar, muhafazakârlar kastediliyor elbette) komplolar kurmaktadır ve bunların başında da masonlar gelir. Bu teorinin her zaman müşterisi olmuştur memlekette. Düşünün ki Süleyman Demirel hakkında da böyle iddialar ortaya atılmıştı ve Demirel bir mason locasından ‘mason değildir’ kâğıdı alma lüzumu hissetmişti. Gerçi tartışma ondan sonra da yürüdü, iddialar kesilmedi. Bilhassa 1970’lerdeki siyasi hayatını komünizmle mücadeleye adayan Demirel’in aslında parti içi muhalefet, İslamcılar, milliyetçiler ve ordu ile mücadele etmesi de ayrıca ilginçtir.
Neyse, konumuza dönelim. Bu belgenin sahte olduğu yeni ortaya çıkmıştı ki, bu sefer İmamoğlu’nu boynunda koskoca bir haçla gösteren, montaj bir fotoğraf sosyal medyada dolandı. Bunun da sahte olduğu kısa sürede ortaya çıktı. (“Gerçek olsa ne olur ki?” sorusuna bir türlü gelemiyoruz farkındaysanız)
Bu da İslamcı ve milliyetçi siyasetin sevdiği bir konu, ya da komplo teorisi. Siyasette birini karalamak istiyorsanız, “Gizli Hıristiyan”, “Gizlice kiliseye gidiyor” “Boynunda haçla görülmüş” gibi iftiralar ortaya atabilirsiniz. Şunun hemen altını çizeyim: “İslamcılar”, “sağ siyaset” deyip duruyorum ama ulusalcılar da bundan muaf değil. Hatırlanacaktır, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için de “Aslen Ermeni’dir” diye bir iddia ortaya atılmış, Gül “Olsam ne olur?” diyememiş, iddiayı ortaya atanları mahkemeye vermişti. Bu kampanyanın kaynağı ise ulusalcılardı. Şimdilik böyle işleri bırakmış görünüyorlar.
Türkiye’de siyaset böyle yürüyor ne yazık ki. Yıllardır. Bu kampanyaları yürütenler yalanlarının kısa sürede ortaya çıkacağını biliyorlar ama o sürede kimin aklını çelerlerse kar diye bakıyorlar. Çünkü siyasi tercihini buna göre belirleyenler az değil bu ülkede. Yıllar boyunca Hıristiyan düşmanlığıyla yetiştirildiler. Üstelik bunlar öyle uzun zaman önce olmadı. Mevcut iktidar hâlâ, Avrupa’yla bir derdi olduğunda hemen “Haçlı zihniyeti” suçlamasını yapıştırıveriyor. O geçiyor, bu sefer “Yahudilik” parmağa dolanıyor. Daha kat etmemiz gereken öyle çok yol var ki.
Tehlikeli bir söylem
Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu, Ermeni toplumdan birçok yöneticinin hazır bulunduğu bir toplantıda, en başarılı Ermeni okullarından biri olan Getronagan Lisesi için “Militan yetiştiriyorlar” demiş. Öyle ‘duyum’lar almış. Bunu kulağına kim fısıldadı ve Şirinoğlu niye böyle ortalık yerde böyle ciddi bir suçlama getirdi, bilemiyorum. Ancak bunlar çok tehlikeli söylemlerdir. Kafanızdaki bazı projeleri uygulamak için okulları suçluymuş gibi göstermek, tamir edilemez yaralar açar ve sonuçta topluma büyük zararı olur. Bunu duyunca aklıma 12 Eylül sonrasında Ermeni toplumundan bazı din adamları ve okul yöneticilerinin “Militan yetiştiriyorsunuz” diye sahte suçlamalarla gözaltına alınmaları geldi. Öyle görünüyor ki yeni dönemde 12 Eylül’e gerek yok. Toplumumuzdaki bazı aktörler zihniyet olarak o dönemi zaten yaşatıyorlar.