Dr. Siren Bora’nın ‘Başlangıçtan Günümüze Tire’de Yahudi İzleri’ adlı kitabı çıktı. Batı Anadolu’da ve İzmir’de yaşayan Yahudilere ilişkin araştırma ve çalışmalarıyla tanınan Bora ile kitabından yola çıkarak Tire Yahudileri üzerine bir söyleşi yaptık.
Antikçağ’dan Bizans’a Selçuklu’dan Osmanlı’nın son dönemine kadar Tire her zaman Yahudiler için önemli bir yerleşim yeri olmuş. Ancak Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Tire Yahudi Cemaati hızla erimiş. Bunu nasıl açıklayabiliriz?
Antik Çağ’dan Bizans’a hatta Selçuklu’dan Osmanlı’nın son dönemine değin sadece Tire değil Batı Anadolu’nun hemen tüm kentleri Yahudiler için önemli yerleşim noktalarıydı. Manisa, Akhisar, Turgutlu(Kasaba), Salihli, Ödemiş, Aydın, Menemen, Foça, Bergama ve İzmir’de Antik Çağ’dan itibaren (arada zaman zaman kesintiler dahi olsa) Yahudi topluluklarının yaşadığı biliniyor. İzmir hariç, Batı Anadolu Yahudi Cemaatlerinin erimeye başladığı tarih 1922 yılıdır. Bilindiği gibi başta İzmir olmak üzere Batı Anadolu, 15 Mayıs 1919 tarihinden itibaren Yunan Askeri Kuvvetleri tarafından işgal edildi. İşgal 1922’ye değin devam etti. Eylül 1922’de geri çekilmeye başlayan Yunan kuvvetleri, işgal ettiği yerleşim yerlerini yakarak yıkarak terk etti. İşte bu süreçte Batı Anadolu’nun Yahudi Cemaatleri de, liman kenti İzmir’e kaçtılar. İzmir Yahudi Cemaati o kadar büyüdü ki; nüfusu 55 bine ulaştı. Yunan işgali sona erdikten sonra, Tire kökenliler hariç Batı Anadolu’nun Yahudi göçmenlerinin büyük bir bölümü kentlerine geri dönmedi. Sadece Tire Yahudileri organize bir cemaat vasfını korumaya devam etti.
Bunu nasıl anlamalıyız?
Bu, Tire Yahudi Cemaati’nin köklü tarihiyle ilintili. Tire, muhtemelen Sardis ve Hypaipa Yahudilerinin yaşamını devam ettirdiği bir yerleşim merkeziydi. Bizans döneminde inanç sahibi Hıristiyanların yuvası, Türk Beylikleri ve Osmanlı dönemlerinde Bektaşi Dervişlerinin merkezi olan bölgedeki yerleşim yeri Tire, aynı zamanda Batı Anadolu’nun en eski ve en ünlü yeşivalarına (din akademilerine) sahipti. Önemli din adamları yetiştirmişti. Bu yüzden Yahudiler tarafından Batı Anadolu’nun ‘Tsafet kenti’ olarak anılıyordu.
Gelelim 1923 yılına; 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması Batı Anadolu’nun demografik yapısında büyük bir değişime yol açtı. Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili bölümünde yer alan ‘Rum-Türk Mübadelesi’, İzmir’in sosyal yaşamında Müslüman Türkleri ve Yahudileri ön plana çıkardı. Antlaşmanın 37’den 45’e kadar olan maddeleri, Anadolu’da yaşayan azınlıklarla ilgiliydi. Bu maddelerde azınlıklara verilen hakların betimlemesi yapılıyordu. Bu hakların güvencesini sağlayacak kurum ise Milletler Cemiyeti’ydi. Antlaşmanın 42. maddesi, azınlıkların arasında meydana gelecek ve aile hukuku kapsamına giren anlaşmazlıkların, dinsel toplulukların dinlerine ve geleneklerine göre Türk mahkemelerinde çözümlenmesini öngörüyordu. 15 Eylül 1925’te Yahudi Meclis-i Umumi üyesi 42 kişinin imzasıyla, Türkiye Yahudileri Lozan Antlaşması’nın 42. maddesinin birinci ve ikinci paragraflarından feragat ettiklerini Adliye Vekaleti’ne resmen bildirdiler. Onları örnek alan Ermeniler ve Rumlar, Yahudilerden bir süre sonra feragat başvurularını yaptılar. Böylece Osmanlı’dan kalma ‘Millet Sistemi’ tarihe karıştı. Yeni bir ‘Hahamhane Nizamnamesi’ hazırlandı. Bu nizamname ile Hahambaşının otoritesi ve yetkileri sınırlandı. 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet rejiminin vatandaşlık anlayışı, bireysel eşitliği sağlama amacını beraberinde getirdi. Aynı lisanı konuşan, aynı şartlarda eğitim gören, aynı siyasi ve sosyal sorumlulukları paylaşan Türk vatandaşlarından oluşan bir ulus devlet kuruluyordu. Bu duruma uyum sağlamayı göze alan Yahudiler ülkede kaldılar. Göze alamayanlar ise göç ettiler. 1921 ile 1929 arasında Anadolu’dan göç eden Yahudilerin sayısı yaklaşık 70 bindi.
12 Kasım 1942’de yürürlüğe giren Varlık Vergisi Kanunu sonucu, borç tahakkuk ettirilenler arasında borcunu ödeyemeyenlerin Erzurum Aşkale’de ve Eskişehir Sivrihisar’da bulunan çalışma kamplarına sevk edildiğini biliyoruz. Çalışma kamplarına alınanların büyük bir bölümü azınlıklardı. Borcunu ödeyemeyen Müslüman Türklerin çok az bir kısmı söz konusu kamplara gönderildiler. En büyük yarayı alan topluluklardan biri de Yahudilerdi. 1927’den sonra ülke çapında uygulanmaya başlanan Türkçe konuşma zorunluluğu, 1934 tarihli Trakya Olayları, 1942 tarihli Varlık Vergisi Kanunu ve 6/7 Eylül 1955 Olayları Tire Yahudi Cemaatini ne ölçüde etkiledi? Elimde bu soruya yanıt vermemi sağlayacak yeterli bilgi ya da bulgu mevcut değil.
Günümüzde, Tire’de tek bir Yahudi yaşamıyor. Tire’deki Yahudi varlığı 1960’lara değin azalarak devam etti. Bu tarihe değin Tireli Yahudiler İzmir’e, İstanbul’a göç ettiler. Daha iyi bir yaşamın özlemini taşıyan yoksul Tire kökenli Yahudilerin ise, Fransa, İtalya, Belçika, Kongo, İngiltere, Arjantin, Brezilya ve özellikle 1948’den itibaren İsrail dahil dünyanın dört bir yanına göçmen olarak gittiğini biliyorum.
İzmirli Yahudiler ile Tireli Yahudileri birbirinden ayıran kültürel özellikler var mıdır?
Anadolu Yahudileri göçle beslenen ve göçle çoğalan Diaspora Yahudileridir. Bu açıdan Tireli Yahudiler farklı bir yapıya sahip değildi. Başlangıçta Tire Yahudilerinin coğrafi kökeni, Antik Dönemde Batı Anadolu’da mevcut kentlerdi. Bu kentlerde yaşayan ‘Romaniotlar’ Tire Yahudilerinin çekirdeğini oluşturdu. Sonra Ortadoğu, Orta Avrupa ve Doğu Avrupa Yahudileri Tire’ye gelip yerleştiler. Bunlar Mizrahi ve Aşkenaz Yahudileriydi. 15. yüzyılın sonlarından itibaren ise, İber Yarımadası kökenli Sefarad Yahudileri geldiler. Zamanla hepsi Sefarad dilini (Ladino), Sefarad kültürünü benimseyerek tamamen Sefaradlaştılar. Tireli Yahudiler, 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İzmir’e göç etmeye başladılar. İzmir’de Tireliler olarak organize olup bir sinagog (Pinto Sinagogu) kurdular. İzmir Yahudi Cemaati de, tıpkı Tire Yahudi Cemaati gibi kültürel bir asimilasyona maruz kaldı. Osmanlı dönemine değin İzmir’de yaşadığına kanaat getirdiğim Yahudi Cemaati, Romaniot kökenliydi. 14. ve 15. yüzyıllarda kente geldiğini öngördüğüm Mizrahi ve Aşkenaz kökenli Yahudiler de baskın Romaniot kültürünün etkisi altında Romaniotlaşmıştı. 16. ve 17. yüzyıllardan itibaren ise, İzmirli Yahudiler Tireli Yahudiler gibi tamamen Sefaradlaştı. Her iki kentte, Sefarad kültürü benimsendiğine ve uygulandığına göre, iki kentin Yahudileri arasında ‘Karambol Oyunu’ hariç kültürel bir farklılık mevcut değil. Karambol oyunu (bir çeşit bilardodur), genel kanıya göre Tire’ye, 1492’de İspanya’dan sürgün edilen Sefarad Yahudileri tarafından getirildi. Üstelik bu oyun, Tire’deki şekliyle, Tire haricinde dünyanın hiçbir yerinde oynanmıyor.
İsrail’e yerleşen Tireliler arasında sosyal bir iletişim ağı söz konusu mu? Tire’ye gelip giden İsrail’e veya başka ülkelere yerleşmiş Tireli Yahudiler veya onların çocukları var mı?
Evet, İsrail’e yerleşen Tireliler arasında sosyal bir iletişim ağı mevcut. Tire’ye gelip giden İsrail’e veya başka ülkelere yerleşmiş Tireli Yahudiler veya onların çocukları da var. Hepsi, coğrafi kökenlerine saygılılar ve Tire Yahudilerine ilişkin yapılan kültürel etkinlikleri takip ediyorlar.
Tire’deki Yahudi kültürel mirasının korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için bugün neler yapılıyor? Ve ayrıca sizce neler yapılması gerekiyor?
Tire’deki Yahudi kültürel mirasının korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için yapılan çalışmaların büyük bir bölümü Tire Belediyesi ve Kültür Bakanlığı tarafından organize ediliyor. Tire Yahudi Mezarlığı, 1959’da kent merkezinde kaldığı gerekçesi ile defin işlemlerine kapatıldı. Yahudilere, Tire Ovası’nın Kızılyar semtinde (bugünkü Organize Sanayi Bölgesi’nde) bir mezarlık yeri tahsis edildi. Yerel yönetim tarafından oluşturulan bir heyet mezarlıktaki kemiklerin toplanması kararını aldı. Taşınabilenler, tahsis edilen yeni Tire Yahudi Mezarlığı’na ulaştırıldı. Taşınamayanlar ise kayboldu. Ta ki, Kürdüllü Deresi yatağında keşfedilinceye değin. Derede bulunan mezar taşlarının büyük bir bölümü yeni mezarlık arazisi içerisine taşındı. Bir kısmı ise, Kent Müzesi ile Arkeoloji Müzesi bahçesinde sergileniyor. Tire Yahudilerinden geriye kalan tek sinagog, Kahal Şalom Sinagogu’dur. Bu yapı günümüzde zücaciye mağazası olarak kullanılıyor. Ne yazık ki, yapının mülkiyetine sahip olan şahıs, Tire Belediyesinin tüm çabasına rağmen, onun tekrar bir sinagoga ya da Yahudi Kültür Merkezine dönüştürülme girişimlerine olumlu yanıt vermiyor. Bir zamanlar ibadethane olarak kullanılan bu yapının bir an önce bir kültür merkezine dönüştürülmesi gerektiği görüşündeyim.
Üç yıl önce Tire Yalınayak Mahallesi’nde bulunan Yalınayak Hamamı restore edilmeye başlandı. Restorasyon çalışmaları sırasında içerisinde bir ‘Mikve’ saptandı. İbranice bir sözcük olan Mikve(çoğulu mikvaot), suyun toplanması ve bir araya getirilmesi anlamındadır. Kültür Bakanlığı ve Tire Belediyesi işbirliğiyle sürdürülen Yalınayak Hamamı restorasyon çalışmaları tamamlandı. Hamam ve Mikve, aslına uygun olarak restore edildi. Halkın kullanımına açıldı.
Biraz önce sözünü ettiğim ‘Karambol oyunu’nun halen 100 civarında oyuncusu mevcut. Tire’nin kurtuluş günü olan 4 Eylül’de düzenlenen turnuvalarla gündemde tutuluyor. Oyunun daha geniş kitlelere duyurulması ve benimsenmesi için Tire Belediyesi tarafından proje hazırlanıyor.
İbranice ve Ermenice kitabeli mezar taşı
Araştırmanızda, tek bir mezar taşı üzerinde İbranice ve Ermenice olmak üzere iki farklı iki farklı kişiye ait bir kitabe olduğunu bulmuşsunuz. Bu bulgu bize ne gösteriyor? Tire’deki Ermenilerle ilgili bilgi ve bulgulara ulaştınız mı?
Tire Yahudilerine ait mezar taşları üzerindeki kitabeler İbranicedir. Sadece tek bir mezar taşı üzerinde iki farklı dilde iki farklı kişiye ait kitabe saptadım. Kitabelerden biri İbranice kaleme alınmış. Mezar taşı Rosa(?) Azar’a ait. Diğer kitabe ise, Ermenice olup mezar taşının bir erkeğe ait olduğu anlaşılıyor. Aynı mezar taşı üzerinde birbirinin içine geçmiş iki farklı dildeki kitabe, hem iki farklı cinsiyete hem de iki farklı dine mensup kişilerle ilgili. İbranice kitabe üzerine Ermenice kitabenin yazılmış olması nedeniyle, Rosa(?) Azar’a ait mezar taşının, daha sonra vefat eden bir Ermeni’ye ait mezar üzerinde mezar taşı olarak kullanıldığı kanaatine vardım. Bulgu, söz konusu Ermeni’nin bir mezar taşı yaptıracak kadar dahi mali güce sahip olmadığına işaret ediyor. Başka bir deyişle, son derece yoksul bir Ermeni’den ve Ermeni aileden söz ediyorum. Araştırmadığım için bunun dışında Tire Ermenileriyle ilgili herhangi bir bilgi ya da bulguya rastlamadım.