BÜRKEM CEVHER
Nadiren de olsa bir kitabın kapağına tav olduğum olur. Yazarını hiç duymadığım bir kitap bir anda beni keşfe davet eder. Deli Dolu Yayınları’nın bu yıl yayınladığı ‘Gevişgetirenler Zamanı’ da en önce kapağı, sonra da ismi ile cezbetti beni. Yazarı José j. Veiga’yı daha önce hiç okumamıştım ve açıkçası daha ilk anda tekinsiz bir dünyaya adım atmak üzere olduğumu anladım. Kapağı açıp da ilk paragrafı okuduğumda çoktan geri dönülmez bir yola girmiştim.
Tacir konvoyu
Köprünün üzerinde birkaç adam pahalılıktan, domuz pastırması bulamamaktan yakınırken tacir konvoyunun yolunu gözlerler. Bir ihtimal tacirlerden biraz pastırma alabilmektir amaç. Sesini duydukları konvoy bir türlü geçmez ve yanıldıklarını düşünürler. Oysa sabah uyandıklarında nehrin karşı tarafında kamp kurmuş bir takım adamlar görürler; tacir konvoyu sandıkları adamlar bir sabah kasabanın komşusu oluverirler.
Adamların kimseyle ilişki kurmaya niyeti yoktur; papaza alenen hakaret ederler, kasabalıların selamını almazlar. Kasaba sakinleri ise iletişim kurmaya çok meraklı görünmek istemez, uzaktan takip ederler yeni gelenleri. Bu yabancılar ve kamp yerinin varlığı yavaş yavaş Manarairema halkı üzerinde baskı kurmaya başlar. Açık bir tehdit yoktur. Kasabanın en dik başlısı olan Amâncio adamlarla tanışmaya gider ve onların hayranı olarak döner kasabaya. Üstelik kimseye adamlar hakkında açık bilgi de vermez, sadece “Eğer buradaki herkes onlar gibi olsaydı, Manarairema cennetten bir köşe ya da yabancı bir memlekete dönüşürdü,” der. Artık dükkanı adamlarla gizli toplantılar yaptığı bir mekana dönüşmüştür.
Kasabanın arabacısı Geminiano yabancılar için çalışmaya başlar ve o andan sonra kasabanın hiçbir işine bakmaz olur. Yabancılardan korkmakta ama işi bırakamamaktadır. Bu korkunun nedenini ise asla öğrenemeyiz. Arabasını tamir ettirmek için gittiği marangoz Manuel, yabancılara hizmet ettiği için önce arabayı tamir etmeyi reddeder. Onu ikna edecek olan Amâncio olacaktır. Amâncio artık adamlardan korkuyordur, nedenini söylemese de korkusu Manuel’e de geçer ve arabayı tamir ederek boyun eğer yabancılara Manuel. Ortada belli bir tehdit yoktur, tehdidin var olduğunun söylenmesi bile yeter Manuel’e.
Bir gün bir anda tüm kasabayı köpekler basar. Köpekler kasabalıları kovalar, tarlaları mahveder, kasaba sakinlerinin evlerine girer ve evlerin her yerinde ihtiyaçlarını giderir. Kasabalılar ise bir süre sonra köpekleri baş tacı etmeye başlarlar, bunu neden yaparlar? Belirsizdir, tıpkı yabancıları kanıksadıkları gibi köpek istilasını da kanıksarlar. “Ayakaltında uyuklayan yabancı köpekler, çocuklardan ya da ihtiyarlardan daha fazla saygı görüyordu, onları uyandırmak istemeyen insanlar yanlarından ayak uçlarında yürüyerek geçiyordu, pek çoğu hayvanları ezmemek için eve pencereden girip çıkıyor veya arka kapıya kadar dolanıyordu... Manarairema’da yabancı köpek olmak çok avantajlıydı.”
Nedensiz bir baskı vardır kasabanın üzerinde, neredeyse herkes yabancıların tahakkümü altındadır ve bunu içselleştirmişlerdir bile. Kasaba sakinleri yabancılara karşı çıkanları da baskı altına almaya, yabancıların dediklerini kabul ettirmeye çalışırlar. Demirci Apolinàrio, yabancıların dedikleri yapmadığı zaman önce Apolinàrio ve ailesi için endişelenirler ama sonra ona kızmaya başlarlar. Birden bire yabancıları kızdırmanın bir alemi var mıdır? Onların şimşeklerini üzerine çekmenin kasabaya da zararı dokunmasından korkarlar. Apolinàrio ve yabancılar arasındaki gerilim artıkça biz okurların sinirleri de yavaş yavaş gerilmeye başlar.
Veiga’nın başarısı bütün bu tahakkümü ve baskıyı okura birebir yansıtmasındadır. Romanda açıklamalara girişmez Veiga, sadece var olan durumu anlatır. Alegorik bir roman olarak de okunabilir ‘Gevişgetirenler Zamanı’, bir gerilim romanı olarak da bir durum hikayesi olarak da. Brezilya’daki askeri diktatörlük zamanın alegorisi olarak da bakabiliriz romana. Ortada bir tahakküm vardır, bu alenen hissedilir ama hayat bir şekilde akmaya devam eder. Halk duruma ayak uydurarak hayatını sürdürür, bu duruma uymayanları da uymaya zorlar. Bazen bir iki kişi tahakküme baş kaldırır; bunlar ya cezalandırılır ya da kendi haline bırakılır ama hayat tahakküme rağmen devam eder. Bütün ilişkilerin iç içe geçtiği hatta bazen bir düğüm haline geldiği küçücük bir kasabada herkes kendini kurtarmak zorundadır. Dostlar uyarılır ama son tahlilde her koyun kendi bacağından asılır.
Kitabı böylesine akıcı şekilde çeviren Canberk Koçak’ın başarısını ise göz ardı edemeyiz. Elbette kitabın kapak resmini yapan Hasan Karaca ile tasarımını yapan Burak Tuna’yı unutmamam lazım çünkü onlar olmasaydı bu kitabı belki de okumayacak ‘Gevişgetirenler Zamanı’ndan mahrum olacaktım. Umarım yazarın bütün kitapları dilimize çevrilir de böylesine iyi bir yazarı daha yakından tanıma fırsatı buluruz.
Gevişgetirenler Zamanı
José J. Veiga
Çeviri: Canberk Koçak
Deli Dolu Yayınları
184 sayfa.