Ünlü foto muhabiri Ara Güler kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Güler'in akşam saatlerinde duran kalbi çalıştırıldı ve bir süre yoğun bakımda tutuldu. Ancak Ara Güler yapılan tüm müdahalelere rağmen gece saat 23.30 sıralarında hayatını kaybetti.
Doktor Zafer Gökay, Güler'in yakınlarına yaptığı açıklamada, "Serviste 3 kez resüsitasyona cevap vermiş, yoğun bakımda da iki kere verdi ama üçüncüsünde ne yazık ki döndüremedik, başımız sağ olsun. Tamamen kalp yetersizliği." dedi.
Ara Güler 1928 yılında İstanbul'da doğdu. Pangaltı Ermeni Okulu ve Karaköy'deki Getronagan Lisesi'nde okudu. Gazetecilik yaşamına Yeni İstanbul gazetesinde başladı. Bir yandan da Ermenice gazetelerde makaleleri, hikayeleri yayınlandı. 1956'da Time Life, 1958'de Paris Match ve Stern dergilerinin yakındoğu foto muhabirliğiniüstlendi. Aynı dönemde Magnum Ajansı'na katıldı. 1961'de İngiltere'de yayınlanan British Journal of Photography Year Book onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. 1962'de Master of Leica unvanını kazandı. Dünyanın dört bir yayında yüzlerce sergi açtı. Güler'in fotoğraflarının bir bölümü Paris'te Ulusal Kitaplık'ta, ABD'de Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu'nda ayrıca Boston, Chicago ve New York'ta özel koleksiyonlarda yer aldı.
1973'te Amerika Birleşik Devletleri'ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalı’nın fotoğraflarını çektikten sonra 'Yaratıcı Amerikalılar' adlı sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi. 1975'te Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan Kahramanın Sonu adlı bir belgesel film çekti.
Güler 1980'de Abidin Dino ile 'Fikret Mualla', 1981'de Çetin Altan ile 'Al İşte İstanbul' kitaplarını hazırladı. Güler Bertrand Russel'dan Churchill'e, Arnold Toynbee'den Picasso ve Salvador Dali'ye dek birçok ünlü ismin fotoğrafını çekti. Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları 1992’de yayımlandı.
Ara Güler’in Ermenice olarak kaleme aldığı öyküler, dönemin ‘Carakayt’ (Işın), ‘Hantes mşaguyti’ (Kültür Dergisi), ‘Jamanak’ (Vakit), ‘Marmara’, ‘San’ (Talebe), ‘Surp Prgiç’, ‘Yerçanik’ (Mutlu) gibi gazete ve süreli yayınlarında ve Hamaynabadger hanrabedagan şrçani İstanbulahay kraganutyan (Cumhuriyet Dönemi İstanbul Ermeni Edebiyatı Panoraması [İstanbul: Aramyan Okulu’ndan Yetişenler Derneği, 1957]) adlı kitapta yayımlanmıştı.
Aras Yayınları 90. doğum gününde Ara Güler’in ‘Babil’den Sonra Yaşayacağız’ başlıklı öykü kitabını Ermenice, Türkçe ve İngilizce üç cilt halinde bir ‘foto-öykü albümü’ olarak yeniden bastı.
Güler bir röportajnda kendisinden şöyle bahsetmişti: "Ben foto muhabiriyim. Fotoğrafçı değilim. Kati surette sanatçı da değilim. Ben gördüğümü çekerim. Sanat yapmam. Çok doğal olarak gördüğümü insanlarla iletirim. Bunun adı foto muhabirliğidir. Fotoğrafçıyla foto muhabiri çok farklıdır. Foto muhabiri bomba patladığı zaman bombaya giden adamdır. Foto muhabiri tarihi makinesiyle yazan adamdır."
Güler bir başka söyleşisinde ise en önemli işlerini şöyle sıralamıştı: "Ben gazetecilik hayatım boyunca çok önemli üç iş yaptığıma inanıyorum. Bunlarla insanlık tarihine hizmet ettiğimi sanıyorum. Nuh'un Gemisi, Nemrut Dağı, Afrodisias.. Bunlar benim en mühim röportajlarım."
Güler yine bir röportajında nasıl çalıştığını şöyle anlatmıştı: "Valla ben bir röportaja giderken o adam hakkında bir sürü şey öğrenirim, ondan sonra giderim. Benim röportaja gitmem korkunç zordur. Mesela bir foto muhabirinin bir yere gitmesi demek en azından yanına 400-500 rulo film alması lazım. Kaç para tutar? Yani çıkmadan röportaja 10 bin dolar masrafın olur. tayyare biletleri filan daha ortada bir şey yok. Halbuki bir yazarın röportaja gitmesi gayet kolaydır. elini cebine sokar biner gider."
Güler bir röportajında aslında piyes yazarı olmak istediğini de anlatmıştı: "Ben çocukluğumda hep tiyatronun içinde büyüdüm. Benim ikinci mektebimdi, evimdi tiyatro. O tiyatroların kulisinde aktörlerin makyaj odalarında sette dolaşırdım. Aktörlerin makyaj yapmalarını sıra beklemelerini izler oradan ayrılamazdım. Tiyatro sevgim sanatkuruluşum oradan gelir. Ben hep piyes yazarı, piyes rejisörü olmak isterdim"
Güler 2018'de yeni baskısı yapılan "Babil'den Sonra Yaşayacağız" kitabının önsözünde şöyle yazmıştı:
"Şöyle bir göz gezdirdim, son öykümü elli dokuz yıl önce yazmışım. İlk öykümü ise altmış dört yıl önce. Bir de en son, 1986’da Eritre’de bir savaş röportajı yaparken, bir anı karalamıştım. Onu ve Babamın Öyküsü’nü de bu kitaba ekledim.Bu eski öykülerimdeki duygularım, ne olmuşsa olmuş, görsel bir anlatıma dönüşmüş. Daha o zamandan görsel bir dünyanın içine düşmüşüm demek. Bana öyle geliyor ki, yazıyla görselliğin ortak bir anlatımı var. Öyle olduğu kuşkusuz, yoksa sinema sanatı da olmazdı. Zaten ben de fotoğraflarıma bakarken zaman zaman tiyatro çalışmalarımdan, öyküler için düşündüklerimden esintiler buluyorum. Belki de fotoğrafımdaki “anı yakalama ve kompozisyonu kurma” özelliğimi bütün bu eski çalışmalara borçluyum. Bir “kadr” içinde kompozisyon kurmayı tiyatro çalışmaları günlerimden, anlamlı anların yakalanması ve bir anlatıma varmasını da öykücülüğümden esinlendiğimi sanıyorum. Neyse, işte böyle şeyler sonucunda, görsel malzemede bir birikim oluşuyor anlaşılan.
Görsel malzeme, tıpkı şiir gibi, yazı gibi, resim gibi, sahne sanatları gibi, bir yerlerden birikimini topluyor, yeni bir biçim kazanıyor ve görsel sanat oluyor. Zaten yazdığım bu öykülere dikkat edilirse, bunların bir tür fotoğraf olduğu görülür. Demek ki, o zamanlar dahi görsel dünyanın adamıymışım da haberim yokmuş."