“Dağı farklı coğrafyaların farklı ideolojileriyle yaşayan, farklı insanların konumlarından fotoğraflayıp, Edward Said’in bahsettiği bir ‘hayali coğrafya’ olarak incelemeye çalıştım.”
Fotoğrafçı Ece Gökalp’in, Ağrı Dağı’nı konu alan ‘Tek Bir Dağ Kadar Çok’ başlıklı sergisi Kadıköy Poşe’de açıldı. 2 Haziran Cumartesi günü açılan sergi, Ağrı Dağı’nın çağdaş ve tarihsel anlamlarını arşivlemeyi hedefliyor. Projenin odağında dağın yüzyıllar boyunca hikâyeler, mitler ve olaylarla nasıl şekillendiği, bunların dağın anıtlaşmasında ve kişileştirilmesinde nasıl bir rol oynadığı bulunuyor. Doğubayazıt, Ağrı, Khor Virap ve Iğdır’dan Ararat’ın fotoğrafların çeken ve sergide bunları yan yana dizerek tek bir dağ yaratan sanatçıyla, 22 Temmuz’a dek sürecek olan sergisi üzerine söyleştik.
Ararat’la tanışmanız nasıl oldu? Bu dağa ilişkin bir sergi hazırlama fikri nasıl oluştu?
2016 sonbaharından beri proje üzerinde çalışıyorum, fakat Ararat’ın etraflıca bir okumasını yapma ve onun nasıl bu kadar önemli bir imgeye dönüştüğünü anlamaya çalışma isteği, 2015 yılında dahil olduğum –ve bu projenin yolculuk kısmının başlamasından önce bıraktığım– ‘Acting Together’ [Birlikte Hareket Etmek] projesinin hazırlık atölyeleri sırasında aklıma girdi. Projenin Türkiye ayağı iptal edilince, Berlin’e dönüp, bu işi kendi imkânlarımla yapmayı istedim, çünkü aslında yapmak istediğim şey çok net bir şekilde belirdi aklımda.
‘Acting Together’da, Ermenistan ve Türkiye’den toplam 22 genç olarak Ermeni Soykırımı ‘uzlaştırması’ [reconciliation] üzerine çalışmak için bir yolculuğa çıkacaktık. Yolculuk ve soykırım, benim kafamda, tam olarak neden bilmiyorum ama ‘Ararat’ olarak canlandı. O dönem Ararat’ın Ermeni halkı için bu denli önemli olduğunu bildiğimi sanmıyorum. Sonrasında araştırmaya devam edince, işin içine sayısız katman girdi. Doğubayazıt’ın bilinmezliği ve dışlanmışlığı, Ermenistan için önemi, hakkındaki efsaneler, üzerine yapılmış sanat projeleri, çeşitli zamanlarda ona atfedilmiş politik görevler bunlardan sadece birkaçı. Bunca izleyicinin yüzyıllardır baktığı ve tamamen farklı şeyler gördüğü bir dağ üzerine çalışmaktan kendimi alamadım diyebilirim.
Sergide dağın yanı sıra bölge fotoğrafları da görüyoruz...
Dağı farklı coğrafyaların, farklı ideolojileriyle yaşayan, farklı insanların konumlarından fotoğraflayıp, Edward Said’in bahsettiği bir ‘hayali coğrafya’ olarak incelemeye çalıştım. Bu ‘hayaliliği’, projeyi konu alan yüksek lisans tezimde izleyiciler ve tarih üzerinden ele alıyorum. Dağa baktığım konumlardaki şehirleri, kasabaları, yani aslında o coğrafyaları da göstermeyi anlamlı buluyorum. Hem, bir şekilde Ararat’la tanışık olan fakat Doğubayazıt’ı, Aknaliç’i bilmeyen insanlara da ulaşma ihtimalimi daha verimli kullanmak, hem de bu ‘Tek Bir Dağ Kadar Çok’ adını verdiğim yeni –fakat bir o kadar eski– dağın etrafındaki yaşamdan da bir kesit sunmak istedim.
Sergide Ararat’ın Ağrı, Iğdır, Gürbulak, Doğubayazıt ve Khor Virap’tan çekilmiş fotoğrafları var. Bunları çekerken herhangi bir sorunla karşılaştınız mı?
Hiçbir sorunla karşılaşmadım. Bu çalışmanın, tezimde daha detaylı anlattığım teorik tarafını ve deneyimlerimi, gözlemlerimi aktarabileceğim ve daha çok görsel paylaşabileceğim halini kitaplaştırmak, bu nedenle gittiğim yerleri en kısa zamanda tekrar ziyaret etmek istiyorum. Ermenistan’da kaldığım bir hafta süresince dağı sadece son gün, akşamüstü görebildim. Saha çalışmalarımda, bölgeye yaptığım ilk gezide öncelikle olasılıklarımı anlamaya çalışıyorum. Bütçe sorunları nedeniyle Ermenistan’a ikinci sefer gidemediğim için, orada Doğubayazıt’ta yaptığım türde röportajlar yapamamış olmanın içimde bıraktığı bir bitmemişlik hissi mevcut.
Aslında bu projeyi yapacağımı yakınlarıma ilan etmeye başladığım o heyecanlı günlerde, OHAL’in de etkisiyle ‘bu bölgelerde sorunla karşılaşma olasılığı’ sık karşılaştığım bir tepki oldu. Belki biraz da bu yüzden bölgede çektiğim diğer fotoğrafları, yaptığım görüşmeleri, deneyimlerimi aktarmak istiyorum.
Ararat’ın fotoğrafını çektiğiniz bölgelerde, yerel halkın dağa olan bakışını gözlemleyebildiniz mi?
Doğubayazıt ve Iğdır’a iki sefer, Ermenistan’a bir sefer gidebildim şimdiye kadar. Doğubayazıt’a ikinci gidişimde görüşmeler yaptım, Ermenistan’a bir daha gidebilmek için ise fon arayışındayım. Bunların dışında Ararat’la ilgili bulabildiğim şeyleri okumak, izlemek ve hatta internetteki birtakım forumları taramak gibi yöntemlerle, dağın farklı kültürlerdeki izlerini ve anlamlarını toplamaya çalıştım. Bunları, kendi yorumlarımdan ayrı tutarak aktardım. Konunun teorik okumasını ise ilerde yazılı bir şekilde sunabilmek istiyorum.
Ararat’ın bu kadar etraflı bir okumasını yapmaya çalışmak benim için hâlâ inanılmaz bir deneyim. Yapabildiklerim ve yapamadıklarımı görebilmek, metodolojimi geliştirmek, eleştirdiğim yanlışlar ve ulaşmaya çalıştığım doğrular içinde kendi yerimi görebilmek açısından başlı başına bir akademi gibi. Dolayısıyla, hakkını verebilmek ve ‘Tek Bir Dağ Kadar Çok’un ana kaygısı olan tarihi yeniden okumak ve ayrıştırıcı politikalara rağmen birleştiriciliğe odaklanmak için, bu bölgelerde daha çok zaman geçirmek, insanlarla daha çok konuşmak, görüşmeleri daha iyi arşivlemek ve sunmak önümüzdeki aylarda yapmak istediğim şeylerden bazıları. Umarım projeyi Yerevan ve Doğubayazıt’ta sergileme imkânı bulup, oradaki tepkileri de projeye dahil edebilirim.