OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Arslanyan’dan Ateşyan’a

İçinde bulunduğumuz patrik seçimi krizinde, karşılaştırma yapmak, feyz almak amacıyla 1944-1950 arasında yaşanan krize bakmakta fayda var. Her şey birebir aynı olmayabilir veya o gün yapılanlar bugün aynen tekrar edilmeyebilir ama dediğim gibi, özellikle ruhaniler ama aslında herkes o zaman kendi muadillerinin ne yaptığına bakarak, üzerimizdeki bu Ateşyan utancını kaldırmak için ilham alabilir. Tabii, böyle bir yazının sınırları o krizin ayrıntılarına bakmaya yetmez. O işi Talin Suciyan, Türkçe’ye de çevrilmekte olan ama henüz basılmamış “The Armenians in Modern Turkey” kitabında yapmış. Bu yazıda anlatacaklarım da o kitabın ilgili bölümünden yapılan bir özettir. Meselenin ayrıntılarını, önemli ama benim bu yazıda değinemediğim sınır ötesi boyutlarını ve Suciyan’ın kaynaklarını merak edenlere kitabı okumalarını öneririm. Bu arada aşağıdaki hikayede, şimdiki durumla olan benzerlikler dikkatinizi çekecektir. 

Arslanyan Ruhani Kurul’u fesheder
Patrik Mesrop Naroyan 31 Mayıs 1944’te aniden ölüyor. Hemen iki gün sonra, 2 Haziran’da Ruhaniler Genel Meclisi (bu Ruhani Kurul da olabilir, burası en azından benim için muğlak), bazı sivillerin de rol aldığı bir seçimle Başepiskopos Kevork Arslanyan’ı değabah seçiyor. Kriz, Arslanyan’ın Ruhani Meclis’i devredışı bırakıp seçimi geciktirmesiyle başlıyor. Arslanyan, 21 Ağustos 1944’te Ruhani Kurul’u feshettiğini açıklıyor. Kurulun kimi üyeleri bir açıklamayla buna karşı çıkıyor ve Arslanyan’ı kural ve teamüllere uymaya çağırıyor. Böylece Arslanyan’a karşı ruhanilerden ve sivillerden oluşan bir muhalefet ortaya çıkmış oluyor. Kiliselerde ayin sırasında Arslanyan’ın adının ve ünvanının anılmamasını isteyen bir hareket başlıyor. Bu olursa, kilisede “Adını anmayın”, diye bağıracaklarını söylüyorlar.
7 Mart 1949’da 47 ruhaninin 38’i toplantı talebiyle Arslanyan’a bir memorandum veriyorlar. Bunlardan 9’u Arslanyan gelip kendileriyle görüşene kadar patrikhaneyi terk etmeyeceklerini beyan ediyorlar. Arslanyan’ın cevabı, 5 ruhaniyi organizatör olarak niteleyerek azletmek oluyor ama o ruhaniler bu kararı tanımıyor ve kiliselerinde görev yapmaya devam ediyorlar. Badarak sırasında da Arslanyan’ın ismini anmıyorlar. 
Muhalif ruhaniler 16 Mart’ta Hmayag Bahtiyaryan’ı değabah seçiyorlar. 18 Mart’ta Bahtiyaryan, durumu anlatmak ve muhtemelen bu seçimin tanınması sağlamak için Ankara’ya gidiyor. Arslanyan da gene 16 Mart 1949’da Eçmiadzin Katolikosu’na yazdığı bir mektupta durumun kendi açısından izahını veriyor ve yeni bir Ruhani Kurul oluşturmanın gerekli olduğunu söylüyor. Ayrıca, hükümetin azınlıklar hakkında yapacağı yeni kanunu beklemenin en doğrusu olacağını belirtiyor. (O kanunu halen bekliyoruz! Şunun şurası 69 sene olmuş!) Arslanyan, valiye, İçişleri Bakanı’na ve Başbakan’a da mektuplar gönderiyor. 

Protestolar
Mart ayının sonunda Ruhani Kurul üyesi Hosrof Misakyan’ın cenazesi gene Arslanyan karşıtı protestolara sahne oluyor. Arslanyan yanlıları da, onun devletine sadık biri olduğu ve yurtdışındaki Ermeniler tarafından sevilmediğini söyleyerek propaganda yapıyorlar. (Tanıdık geldi, değil mi?) Bu arada, şunu da not düşelim ki o zamanlar Marmara gazetesi Arslanyan karşıtı bir pozisyon alırken, Jamanak ve Nor Lur, Arslanyan yanlısı oluyor.
1949 Paskalya’sında, Kumkapı kilisesinin devlet tarafından atanmış tek mütevellisi Bahtiyaryan’ı Paskalya ayinini yönetmek üzere davet ediyor. (1938-1949 arası Ermeni vakıfları tek parti devleti tarafından atanan tek bir yönetici tarafından yönetiliyor.) Arslanyan Paskalya sabahı kiliseye geldiğinde Bahtiyaryan ve taraftarlarını kilisede buluyor ve kilisenin kapısından içeri giremiyor. Marmara o gün kilisede bulunanların sayısını 3000 olarak veriyor. Bu sayı abartılı bile olsa, Suciyan’ın da dediği gibi, toplumda Arslanyan’a karşı olan tepkinin ve muhalif ruhanilere verilen desteğin büyüklüğü hakkında yeterince bir fikir veriyor. Bu arada, Bahtiyaryan Kumkapı kilisesini mesken tutuyor. Arslanyan, onun oradan çıkarılması için polise başvuruyor ama polis, Türkiye’nin laik bir devlet olduğunu söyleyerek bu isteği geri çeviriyor. 

Evin önünde istifa çağrısı
Mayıs’ın ilk haftası bir grup vakıf başkanı Arslanyan’ın evinin önünde kendisine istifa çağrısı yapıyorlar. Aynı günlerde İstanbul Valisi Lütfi Kırdar, hem Arslanyan’la hem muhalif ruhanilerle görüşerek seçimin yakında yapılacağını söylüyor. 
Suciyan’ın aktardığına göre, kiliselerde protestolar devam ediyor. Rutin ayinler dışında, Paskalya gibi özel günlerdeki ayinlerde, hatta cenazelerde Arslanyan protesto ediliyor. Kumkapı Koğtan Korosu, Arslanyan’ın keyfi kararları devam ettiği sürece, kendilerinin kilisede söylemeyeceğini duyuruyor. 
Temmuz 1949’da muhalif ruhaniler, seçim sürecini başlatmak üzere valiliğe başvuruyorlar. Valilik, bu ihtilafa taraf olmayacağını açıklayınca onlar da seçim sürecini başlattıklarını duyuruyorlar, patrik adaylarını belirliyorlar. Bu sırada, Arslanyan ve birkaç Ermeni, 26 Temmuz’da Başbakan Şemsettin Günaltay’la görüşüyorlar. Bu görüşmenin ardından, TBMM’ye, patriğin sadece bir din adamı olduğunu, Ermeni toplumunu temsil yetkisi olmadığını, dolayısıyla da seçiminin siviller karışmadan sadece ruhaniler tarafından yapılacağını söyleyen bir tasarı sunuluyor. Anlaşılan o ki, başka bir heyetin Cumhurbaşkanı İnönü’yü ziyareti sonucu tasarı mecliste onaylanmadan geri çekiliyor.
Ekim 1949’da tek mütevelli sistemi sonlandırılıyor ve vakıf seçimleri için hazırlıklar başlıyor. Bu seçimlerde Arslanyan muhalifi adayların seçilmesi, patrik seçim sürecini de hızlandırıyor. 28 Ocak 1950’de, bu sefer Ermeni Genel Meclisi’nin kalan 18 üyesi ve kanaat önderleri, bir mektupla Arslanyan’a istifa çağrısı yapıyor. Bu mektubu aynı zamanda Başbakan’a da gönderiyorlar. Arslanyan ve danışmanları buna karşı lobi yapmak için Ankara’ya gitme kararı alıyorlar. Bu çabaların nihai bir faydası olmuyor, seçim süreci ilerliyor. Fakat, anlaşılan o ki, daha evvel Sevan Değirmenciyan’ın Agos’ta anlattığı gibi, valilik, halkın etkisini azaltan yeni bir seçim usulü getirmeye çalışıyor. Bunun üzerine, Katolikos’un gönderdiği mektubu Değirmenciyan anlatmıştı zaten. Ermeni toplumundan yapılan müracaatlar sonucunda seçimin eski usule göre yapılması kabul ediliyor.  
 
Haçaduryan Patrik seçiliyor
25 Kasım 1950’de 14.000 kişinin oyuyla 99 delege seçiliyor. Delegeler de 2 Aralık 1950’de patrik seçimini yapıyorlar. Güney Amerika dini önderi Başepiskopos Karekin Haçaduryan, 67 delegenin oyunu alarak patrik seçiliyor. Arslanyan sadece iki oy alıyor. 
Velhasıl, sancılı olsa da sonunda haklının kazandığı bir süreç oluyor. Bugün de biz Ateşyan’ın makamı gaspettiğini, bir an önce seçim yapılması gerektiğini söyleyenler olarak sonuna kadar ve apaçık haklıyız. Başkaları istediği kadar güçlü olsun, bu onları haklı yapmaya yetmez. Bizim hikayenin sonu nasıl biterse bitsin bizim haklılığımız değişmeyecek. Nasıl Talin Suciyan 1940’ların hikayesini yazdıysa, biri de bir gün, bugünlerin hikayesini yazacak, hiç şüpheniz olmasın. Kendi payıma, o hikayede, “Ohannes Kılıçdağı bu duruma sonuna kadar karşı çıkan yazılar yazdı” deneceğini düşündükçe, ne yalan söyleyeyim hem seviniyorum hem gurur duyuyorum. Herkes de, kendi ismi o hikayede nasıl anılacak, onu düşünsün.