Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü tarafından Ağustos’ta yayımlaması beklenen, balıkçılık sektörüne “İstanbul Adalar bölgesinin gırgır ve çevirme ağları ile avcılığa kapatılması”, “Endüstriyel avcılığın 30 metreden sığ sularda yasaklanması” gibi doğa dostu düzenlemeler getiren tebliğle ilgili çevreci gruplar ve endüstriyel balıkçılar arasında yoğun tartışmalar yaşanıyor.
Fatih Gökhan Diler
fgdiler@agos.com.tr
İki hafta önce Agos’ta ele aldığımız konuyu bu kez İstanbul Deniz Ürünleri Avcıları ve Üreticileri Birliği Başkanı Murat Kul, Deniz Ticaret Odası Balıkçılık Meslek Komitesi Başkanı Ahmet Menekşe ile Lüfer Hareketi ve Slow Food aktivisti Defne Koryürek ile konuştuk.
‘Bu iş yasakla olmaz’
Murat Kul, Marmara denizinde gırgır avcılığının yaygın olduğunu, bu durumun bölgenin coğrafi yapısından ve balıkların göç yolu olmasında ileri geldiğini söyledi. Göç eden balıkların kıyıları takriben ilerlediğini belirten Kul, 30 metrelik avlanma sınırının gelmesi halinde balıkçılığın iflas edeceğini söyledi. Kaçak avcılığın çok yaygın olmasına rağmen bunun önüne geçilmediğini ifade eden Kul, insanların lüfer kampanyasına ve 30 metre sınırına takıldığını ama esas korumacı kesimin ‘endüstriyel balıkçılar’ olduğunu belirti ve “4 buçuk ay denizlere çıkmıyoruz, görüyorsunuz ne kadar korumacıyız, bu iş yasakla olmaz, önce balığın üreyeceği yerlerde yasadışı avı durdurmak gerek” dedi.
‘Yaygara koparıyorlar’
Ahmet Menekşe ise böyle bir tebliğin çıkacağına inanmadığını söyledi ve “endüstriyel balıkçılar 5-6 çeşit balık avlar, ülkemizde bu balıkların soyunun tükenmesi diye bir şey olmaz, bunu ispat edemezler, birileri lüfer yiyecek diye yaygara koparıyor” dedi. Marmara denizinin dibinde 1-1,5 metre çamur olduğunu söyleyen Menekşe, Marmaray Projesinin de göç yollarını ve dip akıntılarını etkilediğini, balıklara barınacak yer bırakmadığını ifade etti.
‘Karar olumlu olacak’
Lüfer Hareketi’nin aktivistlerinden Defne Koryürek ise konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Marmara denizinde kirlilik had safhada, milyonlarca insan yaşıyor, onca evsel pislik akıyor, boğaz trafiği artmakta bu zaten balıkların yaşamını alt üst eden bir durum, bir de üstüne kilometrelerce ağ atabilmek çılgınca. Bu meselelerin hepsinin ele alınması gerekir ve bunun ya 30 metre sınırından ya ağlarla ilgili düzenlemeden bir yerden başlaması, ama öte yandan da İstanbullu küçük gırgır reislerinin kayıplarının da telafi edilmesi gerekiyor. Endüstriyel avcıların balığın bitmediğini söylemesi büyük bir aymazlık, son kırk yılda 143 türün yok oldu. Gırgır reislerinin beş yaşında çocuklar gibi “bana ne bana ne biz tüketmiyoruz” şeklinde değil daha uygun bir üslupla yaklaşmasını beklerdik. Genel Müdürlük bu meseleyi çok olumlu ele alıyor. İstişare kurulu, bürokratlar ve bakanlık korumacı politikalar uygulanması konusunda hem fikir; sürecin İstanbul Boğazı’nda gırgır avcılığına kapatılması yönünde ilerlemesi gerektiğini biliyorlar ve Bakan’ın kararının bu yönde olacağını düşünüyorum.”