MEHMET FATİH USLU
Son yıllarda Türkçede, Osmanlı Ermeni kültürünü bugünün okuyucusuna tanıtan çok sayıda yeni yayın yapıldı. Çoğu tercüme olan bu yayınlar sayesinde, aslında çok değerli olan ama büyük ölçüde unutulmaya terk edilmiş bazı Ermeni entelektüelleri ile tanışma fırsatı bulduk, yeni bir külliyatı tanıdık. Hagop Baronyan bu taze tercüme döneminin en çok ilgi çeken ve belki de en şanslı figürlerinden biri oldu. Kendi yaşarken hiç sahnelenme şansı bulamamış tiyatro oyunlarından ‘Şark Dişçisi’ ve ‘Bağdasar Ağpar’ çevrildi, üstüne ‘Şark Dişçisi’ Şehir Tiyatroları tarafından sahneye kondu ve büyük ilgi gördü. Düzyazı yapıtlarından ‘Adabımuaşeretin Zararları’ ve ‘Haşmetlü Dilenciler’ ilgi çekti ama ‘İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti’, Baronyan ismini geniş kitlelere tanıttı. Bu küçük ve ilginç İstanbul kitabı kısa zamanda çok baskı yaptı, çok okundu. Şimdi bu yükselen ilgiyi taçlandıracak ve Baronyan merakımızı daha somut bir tarihsel, toplumsal ve edebi zemine oturtmamızı sağlayacak yeni bir yayının müjdesini verme zamanı: Kevork B. Bardakjian’ın ‘Sivri Dilli Dâhi: Hagop Baronyan’ın Siyasi ve Toplumsal Hicvi’ adlı eseri uzun soluklu bir emeğin neticesinde bgst eliyle Türkçeye kazandırılmış bulunuyor.
İlk kez Türkçede
Kitap bugün Michigan Üniversitesi’nde (Ann Arbor) Ermeni Çalışmaları profesörü olan Kevork Bardakjian’ın 1978 yılında Oxford Üniversitesi’nde savunduğu doktora tezinin tercümesi. İlginçtir ki bu tez ne yazıldığı dil olan İngilizcede ne de Ermenicede yayımlanma imkânı bulmuş. Bizim şansımız olsa gerek, metin kitap olarak ilk defa Türkiye’de Türkçe basılıyor.
Edirne doğumlu Hagop Baronyan (1843-1891) Osmanlı’nın son döneminin en ilginç entelektüel figürlerinden biri. Osmanlı Ermeni toplumunun nev-i şahsına münhasır, hep bağımsız kalmaya özen göstermiş, herhangi bir grubun sözcüsü olmamış ve hakikat bildiğini söylemekten hiçbir zaman kaçınmamış bir aydını. Fakirlikten gelmiş, bütün ömrü boyunca yorucu bir geçim mücadelesi vermiş ve bu yorucu mücadelenin ardından nispeten genç yaşta vereme tutulup hayatını kaybetmiş bir yazar, editör, yayıncı ve gazeteci.
Gazetecilik bakımından en önemli özelliği 1870’lerin başından itibaren ‘Poğ Aravodyan’ (Sabah Borusu), ‘Yeprad’ (Fırat), ‘Meğu’ (Arı) ve ‘Tadron’ (Tiyatro) gibi süreli yayınların editörü olması. Yazar olarak ise köşe yazıları, tiyatro oyunları, romanları (ya da roman benzeri anlatıları!) ve sınıflandırması kolay olmayan başka düzyası eserleri ile oldukça üretken bir kalem. Ama tüm bu yayın çeşitliliği içinde sınırları çok belirgin bir ‘Baronyan üslubu’ yakalamak zor değil. Bu üslubun merkezinde hiciv var. Şunu söylemek abartılı olmayacak, Baronyan belki de Osmanlı coğrafyasının gördüğü en kabiliyetli hiciv yazarı. Üstüne, toplum hayatı ve siyaset üzerinde sürekli düşünen, bunların geçirdiği değişimlere müdahale etmeyi görev bilen bir münevver o. İşte tam da burada söz konusu müdahale için kullanıyor hicvi. Daha kitabın önsözünde Bardakjian’ın belirttiği gibi “kendisini insan davranışlarını yargılayan bir hâkim ve bir yıkım üstadı olarak gören Hagop Baronyan” için hiciv sanatı, toplum yaşamına dair sadece söz söylemek için değil onu değiştirmek için de kullanılacak bir silah (13).
İşte onun bütün gazetecilik ve edebiyat faaliyeti bu hiciv ile siyasi-toplumsal müdahale ekseninde toplanabilir. Kevork Bardakjian da buradan yola çıkarak Baronyan’ın ürettiği külliyatın toplumsal ve siyasi içeriğine ortaya koymayı ve onun ürünlerinin dönem içinde neye tekabül ettiği konumu anlamayı deniyor.
‘Sivri Dilli Dahi’ temelde iki büyük bölümden oluşuyor. İlk bölümde Bardakjian, Baronyan’ın, gazetecilik ve yazarlık yaptığı dönemin önemli hadiseleri karşısında takındığı farklı tutumları analiz ediyor, süreli yayınlarda ve eserlerinde yazdıklarına bakarak Baronyan’ın siyasi ufkunun haritasını çıkarıyor. Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin ilanı ve etrafındaki tartışmalar, Şark Meselesi, Osmanlı-Rus Harbi, Berlin Anlaşması, Patrikhane’nin ve din adamların durumu ve özellikle Anadolu’da Ermeni taşrasının durumu gibi konuların bir gazeteci olarak Baronyan’ın gündeminde sürekli olduğunu ve bunların, Bardakjian’ın tabiriyle onun “siyasi hicvi”nin ana meselelerini oluşturduklarını görüyoruz.
Burada en ilgi çeken şey çok faal ve iddiali bir yayıncı ve gazeteci olarak Baronyan’ın hep tekil bir özne olarak var olabilmesi. Bardakjian’ın sözleriyle “ne iktidarın sınırlamaları, ne kendi sefil yoksulluğu onu yanlış bildiği şeyi eleştirmekten alıkoyabilmiş” (31). Onda tarafsız kalabilmek için her bedeli ödemeye razı bir tavır hakim. Ne eski iktidarın sahibi Patrikhane’ye ne özellikle ikinci yüzyılın yarısından itibaren kuvvetlenen burjuvaziye ne de milliyetçi yeni entelektüellere yanaşmış. Üstüne, Osmanlı’nın merkezi iktidarıyla da didişip durmuş. Yayınları durdurulmuş, sansüre maruz kalmış ama ‘sivri dili’nden hiç vazgeçmemiş.
Bardakjian onun bir anayasalcılık taraftarı olduğunu ve parlamenter demokrasi arayışında bulunduğunun altını çiziyor (48). Bu parlamenter sisteme yaklaşırken her imkân (önce Ermeni Milli Nizamnamesi, sonra Kanuni Esasi) karşısında bir yandan heyecanlanırken, bir yandan eleştirel bir temkini korumuş Baronyan. Umduğuyla bulduğu arasındaki mesafenin yarattığı hayalkırıklığını eserlerinin malzemesi yapmış. Bu perspektiften bakıldığında aslında “farklı dinlerden ve farklı milletlerden insanların daha adil bir yönetime ulaşması için” reform taraftarı olan, Ermeni milletinin sorunlarına çare arayan, bunun için her tür imkân üzerine kafa yoran ama son kertede Osmanlı’nın birliğini dert eden bir zihinle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Romantizmden kaçış
Baronyan’ın keskin hicvinin bir kaynağı da kolay romantizmlerden hep kaçmış olması. Örneğin devrinin en ilginç eserlerinden olan ‘Azkayin Çoçer’ (Milli Kodamanlar) dönemin önde gelen Ermenilerinin taşlamalı biyografilerinden oluşuyor. Bu eserden de anlaşılacağı gibi ‘biz’ demenin, ‘biz’i yüceltmenin sıcaklığına yüz vermemiş, tam tersine iğneyi kendine batırmayı tercih etmiş Edirneli yazar.
İkinci ana bölümde Bardakjian, Baronyan’ın eserlerinde yarattığı topluma bakıyor. Burada kaynak olarak neredeyse sadece edebi eserler kullanılıyor ve zaman zaman da eserlerin yakın okuması yapılıyor. Dolayısıyla ilk bölümde daha çok bir tür siyaset tarihçisi konumunu işgal eden Bardakjian’ın, ikinci kısımda daha ziyade bir edebiyat eleştirmeni pozisyonuna geçtiğini söyleyebiliriz.
Bu pozisyonun da bir uzantısı olarak Baronyan’ın metinlerinin kaynaklarını, özgünlüğünü ve tesirini sorguluyor Bardakjian. Onun üzerindeki Molière etkisinin altını çiziyor. Ama Baronyan’ın bir taklitçi olmadığını, belki Molière’den esinlese de tamamen yerli meseleleri üzerine bina edilmiş yerli kahramanlar üretmeyi başardığını gösteriyor. Burada, Osmanlı Tanzimat Edebiyatı ile ilgilenenlerinin özellikle ilgisini çekecek bir taklit, orijinallik ve yerellik tartışması var.
Bardakjian, Baronyan’ın toplumsal muhayyilesinin temel kavramının ahlak olduğunu düşünüyor. Burada hicvin toplumda bozulmuş olanı ifşa etmeye yöneldiğini gösteriyor. Ona göre, Baronyan’da bir tür “Ermeni toplumunu edebi eserler aracılığıyla geliştirme saplantısı” (169) var. Ama bu ahlak vurgusunun ve geliştirme saplantısının onun edebi eserlerini didaktik metinlere dönüştürdüğü düşünülmemeli. Örneğin ayrıntılı bir şekilde çözümlediği ‘Bağdasar Ağpar’da kahramanın tüm ahlakçı vurguya rağmen nasıl karikatürleşmediğini gösteriyor. Bu dengeyi tutturmuş olması belki de Baronyan edebiyatının başarısının temel kaynağı. Siyasi ve toplumsal eleştirisi hatta mesajı olan bir metin kaleme alırken, kahramanları tipleştirmeyen, kurmacayı mesajdan / eleştiriden ibaret kılmayı önleyen bir denge bu.
Buradan bakıldığında Bardakjian Ermeni edebiyatında gerçekçiliğin önüne açanın da Hagop Baronyan olduğunu düşünüyor. Özellikle romantik edebiyatın edebiyat içinden ciddi bir eleştirisini içeren ‘Haşmetlü Dilenciler’de “Baronyan devamlı olarak Ermeni gerçekliklerini gerçekçi tarzda yansıtacak bir edebiyata duyulan ihtiyacın savunuculuğunu” (190) yapıyor Bardakjian’a göre. Yani toplumsal eleştiri amaçlı bir edebiyattan, toplumu eksiksiz yansıtmayı amaçlayan bir edebiyata gidiş yolunun taşlarını döşüyor Baronyan hicivle.
Netice itirabiyle elimizde sadece Ermeni kültürünü, Ermenice edebiyatı anlamak isteyenler için değil, Osmanlı’nın son dönemi üzerine düşünen herkes için ilgi çekecek bir çalışma var. Baronyan hem kendine has, dönem içinde benzeri zor bulunur bir entelektüel hem de Osmanlı edebiyatlarının büyük macerasının en ilginç kalemlerinden biri. Bardakjian bize, onun serüveninde bu zorlu ve karmaşık dönemde ortaya saçılan ümitlerin, çıkmazların ve imkânların pek çoğunu bulmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Bu zaviyeden bakıldığında, ‘Sivri Dilli Dahi’, Fırat Güllü ve Zeynep Okan’ın titiz ve leziz tercümesiyle Türkiyeli okurun Osmanlı’nın son yüzyılını görme açısını genişletmeye ve derinleştirmeye de aday.
Bu değerli kitapla alakalı iki küçük eleştiriyi de not ederek bitirelim. Birincisi, 1978’de savunulmuş tezin Osmanlı tarihi kaynakçasının bugün için artık “dar” ve eskimiş bir kaynakça olması. Bardakjian’ın, Baronyan’ın zihin dünyasını yansıtırken kurduğu Osmanlı hikâyesine bu kaynakçanın bugünkü darlığı üzerinden eleştiri getirilmesi sürpriz olmayacaktır. İkincisi ise, kitapta referansların Baronyan’ın ‘Toplu Eserler’ine veriliyor oluşu. Bu durum bazen referansın tam olarak Baronyan’ın hangi eserine verildiğini anlamamızın önüne geçiyor. Baronyan’a daha yakından bakmak isteyen araştırmacı-okur için bunun işi zorlaştıran bir durum olduğunu söyleyebiliriz.
Sivri Dilli Dâhi: Hagop Baronyan’ın Siyasi ve Toplumsal HicviKevork B. Bardakjian
bgst Yayınları