İzmir’de sınıf arkadaşlarımız Bozok ile Ümit tanıştırmıştı ikimizi, 96’da.
Kısa bir süre İzmir’de buluştuk, çok güzel günlerdi, çok iyi anlaştık, ama ben Ankara’ya, işimin başına dönmeliydim.
Uzun, upuzun telefon görüşmeleriyle idare etmeye başladık.
***
Feyhan’ın iki çocuğu vardı: Hasan ile Neyran.
Babaları dört yıl önce vefat etmişti. Artık, annelerinin fevkalade dikkatle ayarlanmış sevgi ve disiplin bütünlüğü içinde üç ahbap çavuş misali özgür ve mutlu bir hayat yaşıyorlardı.
Bu çocukların bu evliliğe nasıl tepki gösterecekleri çok önemliydi.
14 yaşındaki Neyran, aynen abisi gibi, anaya fevkalade bağlıydı. Ayrıca, abisinin ağzının içine bakıyordu.
Hasan’ın nasıl davranacağı kilit unsurdu.
***
Hasan 22’sini sürüyordu. Dahası, katı ve inişli-çıkışlı olduğu anlaşılan bir babanın ardından, dört yıldır evin tek aslanı o olmuştu.
Şimdi ise kim olduğu belli olmayan bir erkek gelebilirdi ailenin başına. Klan dışından bir erkek aslan. National Geographic Wild seyredersiniz diye söylüyorum.
Üstelik, aynı kızı seviyorduk.
***
Hiç umulmadık bişey oldu. Hasan annesini almış karşısına, demiş ki “Böyle ayaküstü görüşmeyle birbirinizi nasıl tanıyacaksınız? Sizin [annelerine iki çocuk da ‘sen’ değil ‘siz’ diye hitap ediyorlar] Ankara’ya gidip bu adamın kim olduğunu, nasıl yaşadığını, çevresini görmeniz lazım. Onu yakından tanımanız lazım. Ankara’ya bi gitmelisiniz.”
***
22 yaşında ve bu koşullarda bir erkek evlat için görülmedik-duyulmadık bir olgunluktu bu. Çok şaşırmıştım. Feyhan da çok şaşırmıştı.
***
Ankara seyahati ikimize de çok iyi geldi.
Çok çok iyi geldi.
O gün bu gün, 21 yıldır hem huzuru hem mutluluğu bir arada yaşatacak kadar iyi.
Dördümüze de.
***
Bizi Bozok ve Ümit tanıştırdı, Hasan evlendirdi.
Hep aklımı meşgul etti: Annesine bu kadar bağlı, 22 yaşındaki bir delikanlıda bu olgunluk olacak şey değildi.
***
O olgunluğun sebebini, Bodrum’un yarısını beyin ameliyatlarıyla kurtarmış olan Dr. Ender Tabur’un onu yatırdığı Devlet Hastanesi yoğun bakımdan Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece, 01.30 sularında gelen telefon üzerine anladım.
Hasan’ın acelesi vardı.