Son yıllarda bilhassa sivil toplum alanında yaptığı çalışmalarla bilinen Osman Kavala’nın Gaziantep’ten İstanbul’a döndüğünde uçakta gözaltına alınması ve bunun AKP medyasında “kafeslenme” olarak sunulması yeni bir aşamayı daha işaret ediyor. Farkındayım bu yeni aşamalar hiç bitmiyor. HDP’li eş başkanların ve vekillerin hapse atılması, Barış Akademisyenleri’nin başına gelenler, Özgür Gündem ile dayanışma için bir günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapanların hüküm giymesi, Cumhuriyet davasında hapis yatanlar, haber yaptıkları için hapse atılanlar, hak savunucularının topluca tutuklanması derken zaten her seferinde yeni bir aşamaya geçiyorduk. Bu da sonuncusu oldu.
Özellikle hak savunucuları ile Kavala’nın gözaltına alınması sürecinde kimi benzerlikler var. Süreç şöyle işledi: 90’ların derin devlet bağlantılı medyasının zaten yıllardır hedefinde olan kişi ve kurumlar AKP-MHP koalisyonu ile birlikte AKP ve medyasının da hedefi haline geldi. Sonra OHAL’in de verdiği rahatlıkla bir vesile bulup gözaltı. Sonrasında ise AKP medyasında başlayan/başlatılan dizginsiz bir karalama kampanyası. Hak savunucuları için yazılan yazılar, atılan manşetler gözümüzün önünde duruyor. Bunlar için suç duyurusu girişimleri başlamış vaziyette. Bu kampanya ve suçlamalar öyle bir vaziyet aldı ki, yakın vakte kadar AKP’ye çok yakın durmuş medya ile hala AKP ile dirsek temasında olan medyada suçlamaların tutarsızlığına işaret eden kimi yazılar yayınlandı. Yeri gelmişken, hak savunucuları 25 Ekim’de ilk kez mahkemeye çıkacaklar. Hak örgütleri ve insan hakları alanında çalışmalar yapan kurumlar Çarşamba sabahı saat 10.00’da Çağlayan Adliyesi önünde buluşma çağrısı yapıyor, bunu da not düşelim.
Kavala tutuklanmış değil. Ve elbette umarız ki tutuklanmaz. Ancak gözaltına alınmasının hemen ertesinde AKP medyasında başlatılan karalama kampanyası, içinde bulunduğumuz rejim hakkında gayet açıklayıcı göstergeler sunuyor. Başta da bahsettiğim gibi 90’ların derin devletinin dilini benimseyen ve tekrarlayan AKP medyası, totaliter bir rejimde yaşadığımızın bir nişanesi olarak neredeyse yargıdan önce (üstelik “gizli” bir soruşturmada) suçlamaları yöneltiyor, iddianameyi hazırlıyor, mümkünse hükmü de vermeye çalışıyor. Sanki AKP medyasında “Kim kaç kişiyi içeri aldırdı” yarışı var.
Osman Kavala vakasında bu derin devlet birlikteliği daha da ilginç hale geliyor. Bilenler bilir. Kürt meselesinde adil ve tüm tarafların benimseyeceği bir çözüm olsun, Ermeni meselesinde diyalog çalışmaları olsun, devletin üzerini örtmeye çalıştığı ne kadar mesele varsa Kavala bir sivil toplum çalışanı olarak (evet çalışanı, katıldığı hiçbir toplantıda bir ‘yönetici’ gibi davranmamıştır) hiç durmadan koşturur.
Bilhassa Türkiye ile Ermenistan arasında kapalı olan sınırların aşılması, kültür, sanat ve diyalog köprüsü kurulması çabalarında Kavala’nın gayreti kaydedilmelidir. Her toplantıda mutlaka ya kendisi vardır ya da bir şekilde desteklemiştir. Devletin yıllardır önünü kestiği bu diyalog, birlikte iş yapma, birbirini tanıma çalışmalarında Osman Kavala sürekli teşvik edici olmuş, katkıda bulunmuştur. Bir gün sınırlar açılırsa ve iki halk gerçekten ön yargısız biçimde kucaklaşırsa, bu alanda yıllardır çalışan kurumların yanı sıra Osman Kavala’nın ismi de mutlaka anılacaktır. Ortak film projeleri, konserler, diyalog çalışmaları, yayın faaliyetleri, sergiler vs.
AKP medyasının gözaltına alındığı için bayram ettiği ve her gün karalamaya çalıştığı Osman Kavala böyle bir kişi. Başta da bahsettiğim gibi bu gelişmeyi, dışarıdan Aydınlık çevresi destekli AKP-MHP koalisyonundan bağımsız düşünmek zor. İlginç olan ise şu: Açılım süreci döneminde, hele ki Ermenistan ile diyalog, kapalı sınırları aşma konularında Kavala’nın etrafında bulunmaya önem veren kimi AKP’ye yakın çevrelerin bugünlerde Kavala’ya yönelik karalama kampanyasının başını çektiğini görmek. Gerçi bu konu da ilginçliğini kaybetti artık. Kürt meselesinde, Ermeni meselesinde, demokratikleşme meselesinde en ileri lafları eden dindar çevrelerin bir kısmı bugünlerde, 90’ların derin devletinin madalya takacağı performanslar sergilemekle meşgul.
Neyse, bu karanlık çevrelerin ne yaptığı üzerinde uzun uzadıya durmaya gerek yok. Ben kişisel olarak Osman Kavala’nın ismini ilk olarak 1980 darbesi sonrasında demokratikleşme, darbe koşullarını aşma, solda toparlanma ve her kesimle diyalog çabaları yeni yeni başlamışken duydum, kendisini öyle tanıdım. Gerek yayın faaliyetleri, gerekse sivil toplum alanında gösterdiği çabalar, yaptığı katkılar önemlidir. Onun bu karalama kampanyasından sıyrılacağına ve en kısa sürede serbest kalacağına inanıyorum.