ADALET ÇAVDAR
Çok değil altı ay önce bile gelmiş olsanız İstanbul’a bu altı aylık bir zaman dilimi içerisinde sizin için de bir şeyler mazi olmuş olur. Sokaklar, semtler, mekânlar, dükkânlar… Şehir hızla değişiyor, önü kesilemiyor. Oysa kim bilir belki dedelerimizin belki babalarımızın zamanında şehir daha yavaş değişiyordu. İnsanların değil, şehrin değişmesi ve bunun hızla olması görenin farkına vardığı ve zoruna gittiği bir hal. Peki ya bundan sonrası nasıl olacak diyor insan, zamanla değişimin orantısı ortadan bu kadar kalktığı halde biz koşar adım İstanbul’da bir yerden bir yere yetişmeye çalışırken; bir son varsa o nasıl ve ne olacak? Peki, şehir kendini yüzlerce yıl önce böyle hayal eder miydi?
İthaki Yayınları tarafından yayınlanan Mehmet Berk Yaltırık’ın ‘Yedikuleli Mansur’ romanı okurunu İstanbul’un içerisinde yüzlerce yıl öncesine götürüyor ve şehre bir hikâye anlattırıyor. Şehrin dilini öğrenmeye çalışır ya da bir el alarak onu duymayı, anlamayı başarırsanız eğer, İstanbul’da her sokak taşı size altında yatanı üstünden geçeni sayfalarca anlatabilme yeteneğine sahiptir. Mehmet Berk Yaltırık ürkütücü, tarihi, fantastik bir romanla 1600’lerin İstanbul’undaki yeraltını yerüstüne çıkarıyor.
Öyküden romana
Yazar, kitaba giriş yazısında ‘Yedikuleli Mansur’un yazım hikâyesini anlatıyor. Daha önce 2011’de yayınlanan ‘Kanlı Pençe’ öyküsüne devam niteliğinde bir öykü olarak yazılmak istenen ‘Yedikuleli Mansur’ sonra bir şekilde kendini roman haline getirmeyi başarmış. Fantastik bir öyküden yola çıkılan metnin kurgusuna mafyayı, kabadayıları da almış. Yaltırık’ın giriş yazısında bahsettiği üzere söz etmekte fayda görülen bir başka konuysa romanda adı geçen kahramanların ve olayların tamamıyla kurgu olduğu. Yazımda kullanılan eski kelimeler, şiveler ve ağızlar ise okuru o günlere daha çok yaklaştırabilmek için kullanılmış. Bu yanıyla aslında okuması oldukça ilginç bir roman, ‘Yedikuleli Mansur’. 1987 doğumlu bir yazarın günümüzde artık hatırı hiç bilinmeyen kelimelerle olan ilişkisini okumak ve o kelimeleri keşfetmek de oldukça keyifli. Bir eseri okurken sözlüğe bakma ihtiyacı duymayalı uzun zaman olmuştu.
Yaltırık, hikâyeyi anlatmaya Ases Ahmet’le başlıyor. Sultan Süleyman’ın son seneleri. Gündüzleri uyuyup geceleri şehrin sokaklarını arşınlayan ve herkesin ondan çekindiğini bilen bir semtin değil koca İstanbul’un bekçisi Ases Ahmet. Ahmet’in de baş edemeyeceği cadılar, gulyabaniler musallat oluyor şehre ve yeraltından gelenlerin ilk katlettiklerinden biri oluyor Ahmet.
Ases Ahmet gittikten sonra şehre istemsiz bir korku musallat oluyor. İnsanlar daha çağrısı yapılmadan kendilerini evlerine kapatmaya başlıyorlar. Sokakları korumakla görevli bekçiler ise artık yalnız dolaşmaya çekinir oluyorlar. Her semtin bir koruyucusu var elbet ama koca İstanbul’u kim koruyacak kimse bilmiyor.
İşte o zaman Kırım’dan İstanbul’a göç eden bir ailenin oğlu olan Mansur, ağabeyine başkaldırıp bu işe gönüllü oluyor. Yeniçeri artığı Kara Şaban Ağa’yı buluyor. Şehirdeki cinayetlerin izini sürmek için Kara Şaban Ağa, Yeniçeri artığı cadılara karışan Osman Ağa ve Mansur iş birliği yapmaya başlıyorlar. Yaptıkları bir seyahat sırasında kocaman bir hayal kırıklığına uğruyor Mansur. Öğreniyor ki sırtlarını saraya dayayarak ağa olmuş yoldaşlık ettikleri; öfkelenir. Bildiğini sandığı hiçbir şeyin bildiği gibi olmadığını anlar. İstanbul’un altının efsunlulara, üstünün ise sesi daha çok çıkana ait olduğunu anlar.
‘Yedikuleli Mansur’ aslında bugünün devlet ve ahali üslubuna da değiniyor ve zorbalığı, zorbalığa geçit vermeyenleri, dik duranları, üç kuruşa yer değiştirenlerin hikâyelerini de anlatıyor. Devir değişse, dünyanın merkezi kaysa dahi insanoğlunun insanoğlu olduğunu unutmamak gerektiğini okuruna hatırlatıyor. Yüzlerce yıl önce ya da bugün ortada bir iktidar ve bir korku nesnesi olduğu anda işlerin bir anda nasıl herkes için değişebildiğini anlatıyor.
Mansur’u okudukça seviyorsunuz. Elinizde bir bıçak yarasıyla onunla beraber büyüyor mavra yapmaya başlıyorsunuz. Dili iyi kullanan bir yazarın kitabını okumanın tadına çıkarırken, okurken büyüttüğünüz o delikanlı sizi bütün yol boyunca asla arkada bırakmıyor ve onun artık neye ne tepki vereceğini, aklının nasıl çalıştığını anlıyorsunuz.
Korku, gerilim ve fantastik romanın tarihi öğeleri içermesiyle bir hayli sürükleyici bir romanı okurlarıyla buluşturan yazar, umarım önümüzdeki yıllarda üzerine beş yıl uğraştığı ve verilen emeği satır satır görülen ‘Yedikuleli Mansur’un devamı niteliğinde eserlerle de karşımıza çıkar.
Yedikuleli Mansur
Mehmet Berk Yaltırık
İthaki Yayınları
290 sayfa.