Rafael Demircan, 11 Mayıs tarihli Agos’ta ‘Gençlerbirliği’nin Uğuru Ermeni Rıfat’ başlıklı röportajla sayfalarımıza konuk olmuştu. Röportajı okuyan bir grup Gençlerbirliği taraftarı, Avustralya’da yaşayan Demircan ile önce telefon ve e-posta yoluyla irtibat kurdu, ardından onu Ankara’ya davet etti. Gençlerbirliği’nin Rafi Abi’si, geçen hafta Ankara’daydı.
Rafi Abi’yle Avustralya’dan telefonla ilk görüşmemizde karşımızda çok sıcak, samimi bir (kendi tabiriyle) “Angara bebesi” bulduk. Ankara’ya, Gençlerbirliği’ne, hayatına, neden gittiğine, neler yaptığına dair birçok konuda muhabbet ettik. İşte bu muhabbetlerin birinde, birçok hastalığı olmasına rağmen, dokuz yıl aradan sonra Ankara’ya gelmek istediğini söyledi. O kadar heyecanlıydı ki, doktorundan izin almak için görüşmeye gideceği gün hepimiz nefesimizi tutmuş bekliyorduk.
En zor dönem
90 yaşına basmak için gün sayan Gençlerbirliği Spor Kulübü’nün tarihindeki en zorlu dönem, 1970-1982 yılları arasındaki 12 senedir. Alt liglerde yer alan, sahipsiz ve parasız kalan kırmızı-siyahlılara o süreçte çok az insan omuz verir. Bunlardan biri de, 1948 Ankara doğumlu bir Ermeni olan Rafael Demircan’dır. Babası da koyu bir Gençlerbirliği taraftarı olan Rafi Abi, esnaftır; kazandığı tüm parayı takımı için harcamaktan çekinmez. Deplasman giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşıp para toplar. Futbolcularla konuşup maçı kazanmaları için elinden geldiğince moral vermeye çalışır. Saha kenarında, antrenörün yanında volta atar. Sıkıntıdan adeta sigara yer. 80’lerin ilk yarısında Gençlerbirliği’nin kaderi değişmeye başlar. Bu değişimde Rafi Abi’nin de payı vardır.
“O günlerde tuvalete gidecek zaman olmazdı. Zaten zaman olsa da aklımıza gelmezdi. Şimdi en büyük sağlık problemlerimden biri bundan kaynaklı” diyen Rafi Abi, 1988’de istemeye istemeye çok uzaklara, Avustralya’ya gitmek zorunda kalır. Gider ama aslında çok büyük bir tarafı burada kalmıştır.
Rafi Abi 20 Haziran’da Ankara’ya indi. Bir gün dinlendikten sonra buluşmaya gittiğimizde o kadar heyecanlı ve mutluydu ki, anlatılamaz. Bizi görür görmez 40 yıllık dost gibi sımsıkı sarılıp “Çok mutluyum, yerinde duramıyorum” dedi. Yanında bulunan eski başkanlarımızdan Hasan Şengel’le birlikte o günlerden bahsederken kimi zaman gülüyor, kimi zaman hüzünleniyordu. Konu konuyu açtıkça, görmesi gereken kişilerin listesi kabarıyordu. Bol bol muhabbet ettik, dinledik, sorduk, anlattı, anlattık.
‘Angara bebesiyiz’
Bir gün sonra Papazın Bağı’ndaki buluşmamızda çok yorgundu. Gün boyu hem geleni gideni olmuş, hem de birçok kişiyi ziyarete gitmişti. Ankara’dan, çocukluğundan, geçmişinden bahsettik. Rafi Abi’ye konuşma üslubunu amcama benzettiğimi söylediğimde nereli olduğumuzu sordu. “Ankara” diye cevap verdiğimde, “E normal, Angara bebesiyiz işte” dedi ve kahkahayı bastı.
Pazar günü, en son 30 yıl önce gördüğü Zir Vadisi - Stanos’ta atalarının izini aramaya koyulmuştuk. Dört-beş saat süren bu yolculuk sırasında bir yandan hatırlamaya/tanımaya çalışıyor, bir yandan koşturuyor, heyecanlanıyor, bir yandan da doğma büyüme Ankaralı olan bizlere bugüne dek duymadığımız şeyler anlatıyordu. Çocukluğunda Zir Çayı’nın etrafında ayakta kalmayı başaran evlerden birinin sahibinin tüm ısrarlara rağmen evinden ayrılmadığından, etrafta çok zengin ve yeşil bahçeler olduğundan, burada ördek avladığından ve büyüklerinin zaman zaman çaya gelip ağladıklarından bahsediyordu.
Pazartesi günü Rafi Abi’yi güzel bir sürpriz bekliyordu. Gençlerbirliği’nin yaz okulunun açılışına davet edilmişti ve şu anda altyapıda çalışan, 1970’lerdeki maçlardan önce “hadi aslanlarım, hadi koçlarım” diyerek yüreklendirmeye çalıştığı futbolculardan bazılarını görüp özlem giderecekti. Önce başkan İlhan Cavcav konuşma yaptı. Ardından basın sözcümüz Hakan Kaynar mikrofona gelip “Gençlerbirliği’nin bir İlhan Cavcav öncesi, bir de İlhan Cavcav sonrası dönemi var. İşte İlhan Cavcav öncesi o zor dönemde Gençlerbirliği’ne büyük emek verenlerden biri, Rafael Demircan, Avustralya’dan geldi, aramızda bulunuyor. Yaptıklarını karşılığı asla olamaz ama...” diyerek, onu ‘06 Rafi Abi’ yazılı formasını almaya davet etti.
Rafi Abi o an kendisinden bahsedildiğinden ve daha önemlisi “Rafael” diye çağırılmasından ötürü kulaklarına inanamıyordu. Çok heyecanlandı. Cavcav’la kucaklaştı, ağladı. Bir gün sonra bana “Hiç beklemiyordum. Çok acayip oldum. Çok enteresandı, çok güzeldi her şey” dedi.
Salı günü yaklaşık 25 kişinin katıldığı bir yemeğe davetliydi Rafi Abi. Bol bol muhabbet etti. Anlattı, dinledi, soruları cevapladı. Gecenin sonuna doğru İrfan Abi uduyla çaldı, söyledi, Rafi Abi dinledi, söyledi, duygulandı. Sonra herkese tek tek teşekkür etti. “İyi ki varsınız, çok mutluyum” dedi. Bizler de ona “İyi ki varsın ve iyi ki geldin Rafi Abi” dedik.
Son bir hafta içinde, Rafi Abi tüm dertlerinden, sağlık sorunlarından sıyrılıp bambaşka bir âleme daldı. Heyecanlandı, hüzünlendi, kahkahalar attı ve en önemlisi mutlu oldu – hatırlandığı için, sevilip sayıldığı için, ve belki de en önemlisi, koparılmış olsa da kökleri hâlâ Ankara’da olduğu için...