ADALET ÇAVDAR
ayatının bir yerine bir zehir ya da bir merhem mahiyetinde edebiyatı almış insanların yazdıkları metinleri kendilerine sakladıklarını daha önce de gördüm. Kimisinin saklamasında haklılık payları olduğunu, metinlerin aşırı kişisel olduklarını ya da hamken pişmeyi beklemeleri gerektiğini düşündüm. Lakin kimisiyle karşılaşınca akıl almaz bir büyünün içerisinde yüksek sesle bunu herkes okumalı dedim. Köşesinde sadece kendi için demlenir misali yazan bir insanın yazdıklarını okumayalı bir hayli zaman olmuştu. İşte tam zaman bu zaman der gibi yaraya merhem, gönle şifa, kalbe gam, akla efkâr olarak kendini dinlediği ve yazdıklarını dinlendirdiği o köşeden usulca çıkıp ‘Şu Yağmur Bir Yağsa’ diyerek ilk öykü kitabıyla geldi Kâmil Erdem.
1945 yılında Erzurum’da doğan ve Ankara DTCF’nin Edebiyat ve Rus Dili ve Edebiyatı bölümlerinde okuyan, 1980 sonrasında Tan Seçki’de ve Morköpük’te öyküleri yayınlanan ve daha sonrasında adını sanını izini tahminen yakın çevresi dışında pek kimsenin bilmediği bir yazar Kâmil Erdem. Yazdığı öyküleri okuyunca bunca yıl kendini neden ve nasıl sakladığını insana istemsizce merak ettiren bir yazar.
Nesirden şiire, şiirden nesire…
Dili kullanımı, metinlerinin ritmi, kelimelerinin ahengi arasında sessiz sakin, süssüz, sade ve usulca, bir o kadar da şairane bir üsluba sahip Kâmil Erdem. Kapanan bir yaranın kabuğunu kaldırıp iyileştiğini görüp oradan, artık canı yanmayarak anlatmaya başlamış gibi, sahip olduğu dilin bütün kuytu köşelerini bilen ve ona son derece hâkim bir üslupla yazmaya koyulmuş. Öyküden azade şiir misali okunacak cümleleriyle anlatımına kocaman bir büyü katmış. Günümüz edebiyatına has bugünün genellikle kurulan kısa cümlelerinden uzakta, uzun uzun olanı biteni anlatan okuru doyuran, nesirden şiire şiirden nesire dönen bir üslupla kahramanlarını yermeden ve yüceltmeden olanı olduğu gibi anlatan bir yazar Kâmil Erdem.
‘Şu Yağmur Bir Yağsa’nın içerisinde on bir öykü bulunuyor. Kahramanlar büyük şehir merkezlerinde kayboluyor, küçük mahalle aralarında birdenbire beliriveriyor. Herkesin kendi halinde göstermeden ve anlatmadan yaşadıklarını anlatmayı seçiyor Kâmil Erdem. Kaybedenleri değil, kendince bir yerde dünyanın bir parçasını sırtlarında yük olarak taşımayı tercih edenleri anlatıyor. Mahalle aralarında, kara kışlarda ve baharlarda, köy yollarında, tren raylarında sakince dolaşıyor. İnsan Kâmil Erdem’i okurken dinleniyor, özlediği bir anlatıcıya kavuşmuş sessizlikle anlatılmış koca bir masalı dinlemiş gibi oluyor. Öyle uzun zaman olmuştu ki bir kitabın içerisinde öfkeyi değil naifliği, kaybı değil olağan kazancı, hızı ve karmaşayı değil sakinliği okumayalı.
Her an her yerde olanlar…
Her gün etrafınızda gördüğünüz kendi halinde yaşayan insanları başka türlü düşünmenizi istercesine bir zaman dilimine ait olmayan her an her yerde olan insanların hikâyelerini yazmayı tercih etmiş Kâmil Erdem. Bir bakkaldan, üst kata taşınan herhangi birinden, bir kaçaktan, bir göçebeden, bir kenar mahallede öylece duran iki katlı bir evden, o evlerin birbirilerinin içine geçişlerinden ve dışında kalışlarından bahsetmiş. Türküler tutturmuş, devrimler düşlemiş, marşlar söylemiş, yeri gelmiş kendini unutmuş sonra dönüp bir kokuyla her şeyi ayırt etmiş insanların olağanlıklarını yazmış. Kâmil Erdem, yolculuk ne kadar zor olursa olsun zorluğu değil olanı kulağınızı sadece ona vermeseniz duyamayacağınız bir sesle mırıldanır gibi, söylenmeden usulca anlatmış.
Kâmil Erdem, ‘Şu Yağmur Bir Yağsa’ ile Edip Cansever’in şiirinde bir türlü ‘Çağrılmayan Yakup’ları çağırıp getirip masanın başına oturtuyor adeta. Bir kuyunun içerisine düşmeyen ve kendilerinin kurbağalara bakmaktan geldiğinden emin, sadece zamanın akış hızını değiştirmiş kahramanlara kendilerini ve gördüklerini anlattırıyor. Bu anlatımın içerisinde kurduğu şüpheye yer vermeden yazılan uzun uzun cümleler ve bugünde pek kullanılmayan kelimelerle sizi onlara yabancılaştırmıyor aksine size de kendinizi hatırlatıyor ve insana biraz usul erkân, solfej, makam öğretiyor.
Bütün öfkelerini törpülemiş
‘Şu Yağmur Bir Yağsa’nın okurken insana sirayet eden sakinlik hissinin nedeni 71 yaşında yazan bir adamın bütün öfkelerini törpülemiş olması belki de diye düşünmeden edemiyor insan. Bunca yıl koca bir sabırla okutulmadan birikenlerin illa ki gürültüyle ortaya çıkmaması gerektiğini anlatır misali. Yıllarca kendini mi dinledi, kaleme deftere mi anlattı olanı biteni ya da bir anda mı çıkıverdi bu öyküler seyir defterlerinden insan merak ediyor. Bu soruların cevaplarını kim bilir belki uzun bir süre belki hiçbir zaman bilemeyecek olsak dahi Kâmil Erdem için kırılan kabuğunun çatlağını da sevmeyi bilir diye ümit ediyorum.
Şu Yağmur Bir Yağsa
Kâmil Erdem
Sel Yayıncılık
143 sayfa.