Aret Gıcır’ın ‘Günden Güne’ başlıklı yeni sergisi, 7 Mayıs Cumartesi Galata Rum İlkokulu’nda açılıyor. Çizer ve ressam Gıcır’la, Patrik Mesrob Mutafyan’ın hastalığına odaklanarak, toplumsal hafızanın zamanla soluşuna işaret eden yapıtları hakkında konuştuk.
Agos’taki ‘1915’ten beri’ başlıklı köşesinde her hafta yayımlanan çizimleriyle güncel meselelere kendine özgü açılımlar getiren Aret Gıcır, resim çalışmalarından oluşan üçüncü kişisel sergisini açıyor. Öktem&Aykut galeri işbirliğiyle hazırlanan ‘Günden Güne’ başlıklı sergi, 7 Mayıs - 4 Haziran arasında Galata Rum İlkokulu’nda izleyiciyle buluşuyor. Gıcır, buradaki tuvallerinde, Patrik Mesrob Mutafyan’ın yıllardır süren ve onu bilinçsiz halde yatağa bağlayan fronto-temporal demans hastalığı sürecini hikâyeleştirerek, toplumsal hafıza kayıplarına gönderme yapıyor.
Sergi, adını, kısacık ömrüne sığdırdığı eserlerle Ermenice çağdaş şiirin en önemli isimlerinden biri haline gelen Garbis Cancikyan’ın şiirinden alıyor. “‘Günden Güne’de Garbis Cancikyan, yavaş yavaş gelen kendi ölümünü anlatıyor” diyen Gıcır, şair ile Mutafyan’ın hastalıkla boğuşmakla geçen yılları arasında benzerlik kuruyor ve bu ismin, Patrik II. Mesrob’un durumunun günden güne kötüye gitmesini de simgelediğini belirtiyor.
Serginin, açılışla eşzamanlı olarak yayımlanacak kitabında, Rober Koptaş’ın bir yazısı da yer alıyor. Koptaş, yazısında, “Günden güne, ardımızdaki ve önümüzdeki zaman arasındaki bugünü de imleyebilir, ne orada ne burada olma halini, bir tür ‘araf’ı da. Aynanın bize bizi gösteren ön yüzünü de, o olmazsa aynanın ayna olamayacağı sırlı ardını da” diyerek, çalışmaların kavramsal altyapısına dair ipuçları sunuyor. İşler, Patrik Mesrob Mutafyan’ın sekiz yıldır ölümle yaşam arasında kaldığı yeri betimlerken, yüzünü, onu bu duruma getiren olaylara ve geçmişe dönüyor.
Patriğin hastalığı ve geçmiş
Aret Gıcır, işlerin toplumsal boyutunu şöyle anlatıyor: “Burada bir kişinin içinde bulunduğu durum aracılığıyla, bir toplumun hikâyesi anlatılıyor; hafızayla ve geçmişin hızlıca unutulmasıyla bağlantı kuruluyor. Türkiye’de ve diasporada yaşayan Ermenilerin durumu, Patrik Mesrob Mutafyan’ın hastalığıyla ilişkilendirilebilir. Ölüm ile yaşam arasında kalmış Ermeni toplumunda da bilincin bir nevi kesintiye uğraması hali söz konusu.”
Sergilenen tuvallerde gözümüze çarpan silah metaforu, Ergenekon soruşturmaları sırasında ortaya çıkan, Patrik II. Mesrob’a yönelik suikast planını, Patrikhane’nin bahçesinde açılan ateşi, Hrant Dink’in öldürülmesinden önce ve sonra yaşananları getiriyor akla. Sergi, Ermeni Soykırımı’nın inkârını ve bir asrı aşkın süredir devam eden bu tavrın toplumda ve kolektif bellekte yarattığı etkiyi anımsatarak, izleyiciyi, Mutafyan’ın zihinsel rahatsızlığını tüm bu geçmişle birlikte ele almaya yönlendiriyor.
Anonim portreler
Sanatçının geçen yıl Öktem& Aykut’ta açtığı ‘Ateş ve Kılıç Arasında’ başlıklı, katliamlara direnen Ermeni kadınların hikâyelerinden esinlenerek yaptığı portre çalışmalarına yer verdiği sergisinde olduğu gibi, burada sergilenen portrelerde de figürleri ‘anonimleştiren’ bir yaklaşım göze çarpıyor var. Tuvallerdeki yüzlerin bulanıklaştırılması, kimi zaman örtülmesi, Gıcır’ın özneye odaklansa da yeri geldiğinde onun bireyselliğini geri plana atabilen tutumu, serinin tek bir kişinin hikâyesinden öte, toplumsal boyutta ele alınmasını kolaylaştırıyor.
“Betimlenen giysilerin ve benzeri unsurların etkisiyle, işler, ikonalara ve kilise resimlerine benzetilmeye müsaitti ama ben bundan kaçındım” diyor Gıcır. Diğer taraftan, Galata Rum İlkokulu’nun tarihi dokusu ile sergi mekânının penceresinden görünen Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi, sanatçının koymadığı arka planı kompozisyonalara ekliyor âdeta. Gıcır’ın, sergiyi, tekdüze bir yerleştirmenin ötesinde, tuvallerin farklı yönlerden incelenebileceği şekilde tasarlaması, işlerin bulundukları mekân ve çevreleriyle daha rahat ilişkiye geçmesini sağlıyor. Bu kurgu ve sanatçının bıraktığı boşluklar, izleyiciye, gördüklerinin üzerine kendi zihninde oluşan yansımaları ekleme imkânı tanıyor. Gıcır, tuvallerinin arka planlarına başka figürler ya da mekân betimlemeleri yerleştirmeyişinin bir diğer nedenini de, “Figürün boşluktaymış gibi resmedilmesi, bir anlamda Patriğin yalnızlığını simgeliyor” sözleriyle açıklıyor.
Aret Gıcır’ın 4 Haziran’a kadar Galata Rum İlkokulu’nda devam edecek ‘Günden Güne’ başlıklı sergisi kapsamında basılan kitaptaki metinler, Türkçe, İngilizce ve Ermenice olarak hazırlanmış. Aras Yayıncılık etiketiyle çıkan kitapta, Rober Koptaş’ın yanı sıra, sanat eleştirmeni Evrim Altuğ’un sergideki işlere dair değerlendirme yazısı da yer alıyor.