Van, ulusal ve uluslararası birçok filmin gösterildiği ‘Van Film Festivali’ vesilesiyle, Türkiye’den ve yurtdışından birçok yönetmen, oyuncu ve davetliye ev sahipliği yaptı. Festivalde, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da Ermeni yönetmenlerin filmleri de gösterildi. Van’da, Alec Mouhibian ile yazıp yönettiği ‘1915’ adlı filmi izleyicilerle buluşan ve “İsmi ‘1915’ olsa da film 2015’i, bugünü anlatıyor” diyen Garin Hovhannisian’la, hem filmi, hem de ailesinin tarihini anlattığı kitabı hakkında konuştuk.
Garin Hovhannisian kimdir?
Los Angeles’ta doğdum. 1989’da, Gümrü Depremi’nin ardından babam Raffi Hovhannisian Ermenistan’a yerleşmeye karar vermiş. İki-üç yaşımdayken Ermenistan’a taşındık, ülkenin o kötü günlerinde orada yaşadık. Hayatımda çok gelgitler oldu, çocukluğumun yarısı Kaliforniya’da, yarısı Yerevan’da geçti. Bir de, ailemin 1915’ten günümüze uzanan hikâyesini konu alan, ‘Family of Shadows’ (Gölgeler Ailesi) adlı bir kitabım var.
Daha önce Türkiye’de bulundunuz mu?
Bu Türkiye’ye ikinci gelişim. İlk olarak 2010’da, İstanbul’u gezmek üzere gelmiştim. Büyük büyükbabam Hovagim’in doğduğu Garin’in (Erzurum) Tsitoğ köyünü ziyaret etmiş, yaşadığı evi bulmak istemiştik. 40-45 yaşlarında, evlenmemiş bir Türk yaşıyordu evde, annesiyle birlikte. Babam, adama, kırmadan “Bu ev büyükbabamın evi” dediğinde adam enteresan bir tepki gösterdi; kızmak, inkâr etmek yerine elini kalbine götürerek bir jest yaptı. Belki o jestte bir teşekkür de vardı, gidip orayı bulduğumuz için.
Van’da kaldığınız süre boyunca neler hissetiniz?
Çok güzel bir kent, geçmişi hatırlatıyor bize. Vanlı olmamasına rağmen Van’ın özel, sembolik bir şehir olduğunu düşünen, benim gibi hisseden çok Ermeni vardır.
‘1915’ filmi nasıl ortaya çıktı?
Film, adı ‘1915’ olsa da, günümüzü ele alıyor. Geçmiş hakkında değil, gelecek hakkında bir film bu. Başlamadan önce kendime şu soruyu sordum: “Nasıl olur da, bundan 100 yıl önce yaşanan bir olayın etkileri bugün de devam eder?” Evet, tarihçiler işlerini yapmalılar. Öte yandan, genç nesil için bu soruya verilecek cevap çok önemli. Biz yanıtı bulmak için yola çıktık.
Kitabınızdan söz debilir misiniz?
Kitap 2010’da ABD’de yayımlandı. Bir sonraki yıl Türkçesi çıktı (‘Anıların Gölgesinde: Bir Ermeni Ailesinin Yüzyılı’, çev. Pınar Uygun, Belge Yay.) 1915’ten günümüze ailemin hikâyesini konu alıyor. Kitabı bir otobiyografi gibi değil, hikâyeler oluşturarak yazdım. Bir gün ailemin hikâyesini yazmayı düşünüyordum ama bunu bu kadar genç yaşta yapacağımı tahmin etmiyordum. New York Üniversitesi’nde gazetecilik eğitimi alırken bir hocam, ailemin hikâyelerinden birini duydu ve beni bu kitabı yazmam konusunda cesaretlendirdi.
Kitapta üç nesli anlatıyorsunuz...
Kitap üç bölümden oluşuyor. İlki Kaspar Gabloyan’ın, Hovhannisian’a dönüşme hikâyesi. Harput’tan başlıyor bizim tarihimiz. Kaspar genç yaşında, 1915’te yaşanan her şeyi görüyor. Elindeki her şeyi kaybediyor ve oradan Kaliforniya’ya, Fresno’ya kaçıyor. İlk bölüm soykırımı anlatıyor. İkinci bölüm ise Kaspar’ın evliliğiyle başlıyor. Kaspar ilginç bir karakter. Ermeniceyi çok seven, Ermenice edebiyat okuyan ve ömrünün sonuna dek Ermenice konuşan biri olmasına rağmen çocuklarına John, Ralph, Richard gibi Amerikalı isimleri veriyor. Çocuklarını hatıralarından saklamak istiyor sanki. Çocukları Ermenice konuşmuyor. Fakat nedendir bilinmez, çocuklarından Richard, yani büyükbabam, sorularının cevapsız kalmasını istemiyor – özellikle de, gece geç saatlerde babasının rüyasında attığı çığlıkları duyarken... Yaşananları öğrenmeyi, babasının çığlıklarının nedenini bulmak, hayatının amacı olmuş. Zamanla, ABD’de Ermeni Soykırımı konusunu araştıran önemli isimlerden biri olmuş, Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nde (UCLA) Modern Ermeni Tarihi Kürsüsü’nü kurmuş. Kitabın üçüncü bölümü de ailemin bana bir hediyesi oldu âdeta. Babam Raffi, Los Angeles’ta doğmasına, UCLA’de eğitim alıp avukat olmasına rağmen 1989’da depremden sonra Sovyet Ermenistanı’na dönmek istedi. Son bölümde, Ermenistan’ı, bizi ve oradaki yaşantımızı yazdım.