NİDA DİNÇTÜRK
lk kitabı ‘Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz’ ile yüreğimize su serpen Melisa Kesmez, ikinci kitabı ‘Bazen Bahar’ ile bu kez kışın en sevimsiz günlerine burun kıvırıyor. Yazarın yine Sel Yayıncılık’tan çıkan ikinci kitabı, okurlarının karşısına birbirinden saf 10 yeni öykü ile çıkıyor.
Kırık kalplerin, özlemlerin, tamamlanamayışların en tanıdığımız ama bir türlü ifade etmeyi beceremediğimiz haliyle anlatıldığı ‘Bazen Bahar’, ‘Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz’in devam filmi tadında. Sanki yazarın cümlesi yarım kalmış, arada koca bir yudum su içmiş de kaldığı yerden devam ediyormuş gibi. Üslubundan hiç taviz vermeden, duygusunu yitirmeden yazmaya devam ediyor Melisa Kesmez. Zaten onu ayrıcalıklı kılan özelliklerinden bir tanesi, konuşur gibi yazması. Bundan kastım cümlelerinin konuşma diline yakınlığı değil. Öylesine sade, öylesine özgün bir üslubu var ki minyon bir kadının dikkatleri hiç üzerine çekmek istemeden, sakince ve huzurla bir şeyler anlatmasını dinliyormuşsunuz gibi bir iz bırakıyor. Şimdi böyle söyleyince Melisa Kesmez’i yakından görüp dinleme şansı yakaladığım için beynimin bütünleme yaptığını düşünebilirsiniz ama yanılıyorsunuz. Zira Kesmez, henüz ‘Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz’in ilk cümlesinden beri bu etkiyi koruyor. Ve benim kendisiyle bundan başka bir evveliyatım bulunmuyor.
Yalnız değiliz
Mutlaka kendinizi içinde bulduğunuz bir öyküsü var Kesmez’in. O kadar insana dair, o kadar hepimize dair şeylere değdiriyor ki kalemini, hiç değilse, bir cümlede mutlaka dudağımızın kenarında hüzünlü ya da mutlu bir tebessüm bırakıyor. Yaşadığımız çocuksu heyecanların, tahribatı büyük hayal kırıklıklarının, içimize sığdıramadığımız öfkelerin ve nasıl o kadar büyüyebildiğini anlayamadığımız mutluluklarımızın tarifini veriyor. Söz gelimi, pazar tezgâhında gördüğümüz bir pembe çocuk terliğinin bizi alıp da çocukluğumuzun o güneşli öğleden öncelerine götürebilmesini mantığa bürüyor. Şehrin keşmekeşinde her akşam omuzlarımız düşmüş vaziyette ofislerimizden çıkıp, güneye varacağımız günlerin hayalini kurarken vapurda karşılaştığımız gün batımıyla kafamızın karışmasını açıklıyor. Halimize şaşmamızı önleyip, yalnız olmadığımızı hissettiriyor.
Melisa Kesmez, bizim üzerine sürgü çektiğimiz, başa çıkamadığımız için halının altına süpürmeyi tercih ettiğimiz tüm insani dertlerimizin kapısını aralıyor. Bunca zaman kolaya kaçıp içimize içimize sustuklarımızı bir koşu gidip anlatma, ortalığa serme, hepsiyle bir bir yüzleşme ihtiyacı uyandırıyor. Kesmez’in cümlelerini okudukça kendi içimizde bir hikâye başlıyor en başından. Yaşayıp da yerine koymayı beceremediklerimizi, günlük tutar gibi anlata anlata yerleştirmeye başlamamızı sağlıyor. Hiçbir şey öylece durduğu yerde kalamaz, bir eleyip elden geçirmen, yerini buldurman lazım, diyor adeta. Ardından aynı öykülerindekine benzer bir ferahlama sarıyor etrafımızı. O yaz başlarında balkonları yıkayıp, baş aşağı bekleyen sandalyeleri düzeltiyor, uçuşan perdelerin hafifliğine kaptırıyoruz kendimizi.
İçtenliğin marifeti
Tüm bu hisleri okuyucusuna başarıyla geçirebilmek bir içtenlik marifeti. Melisa Kesmez, kim okuduğunda ne düşünür acaba telaşına kapılmadan, hissettiği gibi yazıvermenin başarısını ortaya koyuyor. Ama öyle şairane bir dili var ki, bu ‘hissettiği gibi yazıverme’ hali onu edebi kaygılardan uzaklaştırmıyor. ‘Bazen Bahar’ ile beraber Melisa Kesmez, yazdıklarını okumak için heyecan duyduğumuz, yeni eserlerini merakla beklediğimiz yazarlar arasında kendine yer yapmaya başladığını da hissettiriyor.
Bazen Bahar
Melisa Kesmez
Sel Yayınları
110 sayfa.