Eylül ayından beri devam eden, Rusya’nın Suriye’ye doğrudan askerî müdahalesi büyük şaşkınlık yarattı. Bu, bazı yorumculara göre ‘oyunu dönüştüren’ bir hamle olabilir; bazılarına göre ise, aslında Putin’in Ukrayna’da yenilgiye uğramış siyasetinin bir sonucu. Yine de, Kremlin’in hükümdarının Suriye’de ne yaptığını anlamak için, öncelikle Putin’in siyasi siciline ve özellikle de Çeçenistan deneyimine bakmak gerekir.
Her şeyden önce, Putin halihazırdaki pek çok evrensel siyasi sorunun Amerikan genişleme ve ABD’nin egemen devletlerin iç işlerine karışma siyasetinin bir sonucu olduğunu düşünüyor. Rusya’ya göre kendi istikrarına yönelik en büyük tehdit, tıpkı Gürcistan’daki Gül Devrimi ya da Ukrayna’daki Turuncu Devrim gibi bir ‘Renk Devrimi’. Rusya ayrıca batılı devletleri 2011’de Libya’ya askerî müdahale sonrası Birleşmiş Milletlerin sivilleri koruma konusunda verdiği kararı Kaddafi’yi devirmek noktasına vardırarak ülkede kargaşa yaratmakla da suçluyor.
Putin Suriye’deki duruma da benzer bir açıdan yaklaşıyor. Batılı devletlerin dört yıldır başarısız olduğu bir yerde önerebileceği bir çözüm bulunduğunu düşünüyor ve stratejisini de İkinci Çeçenistan Savaşı’ndan devşiriyor.
SSCB’nin yıkılmasından ve bağımsız Rusya’nın ortaya çıkışından sonraki süreçte Çeçenistan, kendi toprak bütünlüğü açısından, üstesinden gelinmesi gereken en büyük zorluk haline geldi. Başlangıçta Boris Yeltsin, görüşmeye dayalı bir çözümden yana olmuş, ama 1994’ün sonlarına doğru Çeçenlerle savaşmak üzere, zayıf ordusunu bölgeye göndermişti. Üç yıllık bir savaştan sonra Rus güçleri Çeçenistan’da yenilgiye uğrayarak, 1996 Ağustosu’ndan sonra geri çekildiler. Bunu anarşi durumuna çok yakın, üç yıllık, fiilî bir bağımsızlık dönemi izledi. Çoğunluğun tanımadığı Putin başkan seçilince, Çeçenistan’ı vitrinine dönüştürdü. Çeçen direnişini kırmak için karmaşık bir strateji uyguladı; ilk savaştaki 35 bin askere kıyasla çok daha büyük, 100 bin kişilik bir askerî gücü bölgeye yığarak, Çeçenlerin isyancı liderlerine suikast düzenleyerek, diğer bazı isyancıları da işbirliğine zorladı. Bu noktada, Çeçenistan’ın eski müftüsü Ahmet Kadirov ve onun öldürülüşünden sonra da oğlu Ramazan kilit konumdaydı. Putin’in stratejisi dehşet verici bir can kaybı pahasına başarılı oldu. Bugün Çeçenistan, Ramazan Kadirov’un zalim polis devletince idare edilen, yüzeyde istikrarlı bir ülke.
Putin Suriye’ye gidiyor
Putin, Suriye’de de benzer bir strateji izler gibi görünüyor. Önce pek çok cephede gücünü yitirmeye başlayan Suriye Arap Ordusu’nu desteklemeye yetecek kadar mühimmat yığdı. Sukhoi 30’lar, 34’ler ve Smerch roketatarlar gibi en modern askerî jetlerini bölgeye yollamasının yanı sıra, Rusya birliklerinin karada da savaştığına dair, giderek artan kanıtlar var. Ardından, strateji gereği sıra isyancı önderlerin öldürülmesine gelecek. Bu yakınlarda Suriyeli isyancı liderleri hedef alan suikast dalgası, halen esnek bir şekilde ‘Özgür Suriye Ordusu’ olarak adlandırılan yapıdan pek çok ismi hedef alabildi.
Bütün bunlardan daha önemli olansa, Rusya’nın Suriye muhalefeti içinde, rejime katılacak ve radikal gruplarla savaşacak kesimleri bulma yönündeki siyasi çabaları. Rusya Dışişleri Bakanı müthiş bir diplomatik çaba göstererek, işbirliği yapmak için muhalefet içinden belli grupları belirlemek amacıyla Moskova’da Suriye rejim temsilcileri ile muhalefet arasında en az iki toplantıya ev sahipliği yaptı. Ancak bütün bu çabalar başarısızlıkla sonuçlandı. Muhalefette yer alıp rejimle konuşmaya hazır olanlar Kadirovlardan çok Zavgayev’e benziyor; çarpışan hiçbir büyük muhalif güç, Esad’la birlik olup IŞİD ya da El Nusra gibi radikal cihatçılara karşı savaşmaya hazır değil.
Suriye’deki Rus stratejisi, bazı noktalarda İran’ınkiyle sürtüşüyor. Rusya, rejimi kurtarmak adına hizipçi Şii milislere yaslanarak büyük ihtimalle etkisiz ‘ulusal savunma milisleri’ni parçalamaya ve rejimin savaşçı güçlerine daha geniş bir zemin sağlamaya dayalı 2012 tarihli İran stratejisini değiştirmek istiyor. Ancak, Rusya giderek büyüyen İran ve müttefik ordularının aksine, Suriye’de savaşçı birliklere sahip olmamasından ötürü, İran’la bazı uyuşmazlıklar yaşayabilir.
Putin’in burada Kafkasya’dakinden farklı bir tutum izlemesinin temel nedeni, Rusya’nın Suriye’deki birçok dış müdahil güçten sadece biri olması. Batılı devletler, Çeçenistan’da Putin’e, Çeçen silahlı direnişini yıkmak üzere, insan kaybı oranına bakılmaksızın örtük şekilde bir yeşil ışık yakmıştı. Bugün pek çok devlet ve aynı zamanda devlet olmayan aktörler Suriye’ye müdahale ediyor. Moskova’da 11 Ekim’de Suudi prensi Muhammet Bin Salman’la yapılan görüşme diğer aktörlerle ortak bir zemin bulma amacını taşıyordu ama bu hayli zor görünüyor.
Rejimin daha geniş bir güç alanına sahip olmasının önündeki en büyük engel Beşer Esad’ın ta kendisi. Kremlin, Esad’ın 2011’de tırmanan krizi baskıyla sona erdirmeye çalışıp bunu başaramayan, kutuplaştırıcı bir figür olduğunun farkında. Rejimi destekleyecek daha geniş bir zemin oluşturmak için, Esad’ın yerine Suriye kamuoyunun daha geniş kesimleriyle uzlaşmaya gidebilecek ve bir kısım eski muhalif grubu etkileyebilecek birinin gelmesi gerekiyor. Ancak kişi kültü üzerine inşa edilmiş Stalinist bir rejimde, Esad olmaksızın nelerin ayakta kalabileceği de halen belirsizliğini koruyor.