1915’in kayıp çocukları

Laurence Ritter’in Anadolu’nun en büyük sırlarından birini ‘Müslüman Ermeniler’ tabusunu yıkan ve gözler önüne seren yeni kitabından yola çıkarak Agos bu haftaki manşetini 'Müslüman Ermeniler'e ayırıyor. 'Kılıç Artıkları' adlı kitapta 1915’ten bu yana, dört kuşak boyunca Ermeni kalıp kendi aralarında evlenen, lehçelerini bile korumayı başaran Ermenilerin hikayeleri paylaşılıyor.

​Fotoğraf: Max Sivaslian

Müslümanlaşmış veya gizli Ermeniler konusu son yıllarda giderek daha fazla konuşuluyor. Konuşulmasına konuşuluyor ama bugüne kadar konu hakkında söylenenler spekülasyon boyutunu aşamadı. Fransız sosyolog ve gazeteci Laurence Ritter ile eşi fotoğrafçı Max Sivaslian, yıllar süren bir araştırma sonunda, bu tartışmalı konuda paha biçilmez bir eser ortaya çıkardılar.

Kılıç Artıkları (Les Restes De L’Epée) adıyla yayımlanan kitapta, Anadolu’nun her köşesinden yüzlerce insan hikâyesi bir araya getiriliyor. Laurence Ritter’in verdiği bilgiye göre, Türkiye’nin her köşesinde, 1915’ten bu yana, dört kuşak boyunca Ermeni kalıp kendi aralarında evlenen, lehçelerini koruyan Ermeniler var. Bazıları Hristiyan ibadetlerini yerine getirirken çevrelerinde inançlı Müslüman olarak tanınıyor.

Kılıç Artıkları’nın ortaya çıkardığı bir başka gerçek ise Müslümanlaştıktan sonra İslam’ı kuşaktan kuşağa aktaran Ermeniler. Laurence Ritter’e göre bunların pek çoğu için Ermenilik geçmişte kalan bir hatıra. Bazıları için ise bir tür araştırma konusu. Öyle ki, içlerinde akrabalarını bulmak için Yerevan’a kadar gidenler dahi var. Ama her ne olursa olsun, kimliklerini açık etme konusunda büyük tereddütleri var.

Müslüman Ermeniler ortaya çıktıkça tutumlar da değişiyor. Eçmiyadzin’in konuyla ilgili soruya verdiği cevap son derece anlamlı: “Tarihsel nedenlerle dilini, kültürel mirasını bilmeyen ve inancını koruyamayan insanlar Ermeni kimliği dışında görülmemelidir.” Kitaba önsöz yazan Cengiz Aktar’ın dediği gibi, “Bir gün Türkiye’de 1915 ile ilgili farklı bir hassasiyet gelişecekse, gizli olmaktan çıkan Ermenilerin bunda büyük payı olacak.”

‘Anadolu’da dört kuşak Ermeni kalmayı başaran insanlar var’

Hrant Dink, “1915’i ölenler üzerinden değil, kalanlar üzerinden konuşalım” derdi. Müslümanlaşmış veya zorla Müslümanlaştırıl-mış Ermeniler konusu, son yıllarda giderek daha fazla konuşulmaya başlayan, ama hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız bir alan. Fransız gazeteci ve sosyolog Laurence Ritter, eşi, fotoğrafçı Max Sivaslian ile birlikte, gizli ve Müslüman-laşmış Ermeniler hakkında, Türkiye’nin dört bir yanını dolaşarak kapsamlı bir araştırma yaptı ve ulaştığı bilgileri ‘Les restes de l’epee’ (Kılıç Artıkları) başlıklı Fransızca bir kitapta topladı. Ritter ve eşi, Anadolu’da başta Malatya, Elazığ, Sason, Dersim, Silvan, Muş olmak üzere pek çok şehir, kasaba ve köyü gezerek, Müslüman-laşmış Ermenilerin hayat hikâyelerini derlediler. Fransa’da Thaddee Yayın-ları’ndan, Cengiz Aktar’ın önsözüyle yayımlanan kitabın Türkçe baskısı Hrant Dink Vakfı Yayınları tarafından yapılacak.

LİLİT GASPARYAN 
lilitgasparyan@agos.com.tr

•          Bu konuya ilginiz nereden geliyor?

Doktora tezim için Ermeni meselesini araştırıyordum. Bugün halen net bir kavram bulamadığımız ve bazen ‘gizli’ bazen de ‘kurtulan’ ya da ‘dönme Ermeniler’ dediğimiz insanlar hakkında ilk bilgileri Marsilya’da Rakel Dink’in akrabalarından aldım. 2000-2005 yıllarında pek çok bilgi topladım. Fakat beni bu bilgileri kitaplaştırmaya götüren Hrant Dink’le bir araya gelmem oldu. Hrant, bu konuya hâkimdi. Onunla birçok kez konuştuk. Antropolog değilim ama benim için bu insanları araştırmak bir vicdan meselesiydi. Çünkü anlatacakları çok şey var… Bu insanlara Müslümanlaştırılmış ya da dönme diyebiliriz, ancak bu sadece bir din meselesi değil, daha çok kültür ve kimlik meselesi. Gidip bu insanlarla yüz yüze konuşmak, kendilerini halen Ermeni hisseden bu insanlarla bir bağ kurmak istedim.

•          Çalışma süreci nasıl geçti?

Şubat 2007’de İstanbul’a gidecektim. Ama o yıl 19 Ocak’tan sonra yolculuğu erteledim. Bütün görüşmelerimiz ve yolculuklarımız önceden hazırlanmıştı. Yoksa Anadolu’da öylesine gezip bu insanları bulup konuşturmak pek mümkün olamazdı. Kimi zaman 4-5 bin kilometre yol yaptık. Kime ve niçin gittiğimizi çok iyi biliyorduk. Görüştüğümüz insanların büyük kısmının isimleri ve yaşadıkları yerlerin adını onların ricasıyla değiştirdik. Çevreye karşı duydukları korku nedeniyle üzgünlerdi ama  “Böyle yaşadık, böyle de devam etsin, gürültü yapmaya gerek yok” düşüncesiyle hareket ettiler.

•          Bu çalışmanın temel tespiti ne?

Müslümanlaştırılmış Ermenilerle gizli Ermenileri kesin bir şekilde ayırt ediyorum. Bazı bölgelerde dört kuşak Ermeni kalıp kendi aralarında evlenen, lehçelerini koruyan Ermeniler var. Bazıları Hristiyanlık âdetlerini hâlâ uygularken, çevrede inançlı Müslüman olarak tanınıyor. Bunlar gizli Ermeniler. Fakat Müslümanlaştırılmış Ermenilerin çoğunluk olduğunu, İslam’ı kuşaktan kuşağa aktardıklarını söylemek gerek. Onlar için ‘geri dönüş’ yok. Bu insanlar böyle yaşamaya devam edecekler. Çoğu için Ermenilik sadece büyüklerinin Ermeni olmasına dair bir hatıra. Bazıları için ise Ermenilik bir nevi araştırma konusu; bazıları da akrabalarını bulmak için Yerevan’a kadar gidiyor.

•          Bir yabancı gözüyle baktığınızda, karşı karşıya olduğunuz olgu ‘Ermenilik’ açısından ne anlama geliyor?

Bu çalışmaya başladığımda, görüştüğüm insanlar “Ben Ermeni’yim” diyecek gibi bir beklentim yoktu. Tek amacım 1915’e kadar uzanan bir yol haritası çizmekti. Kim öldü, öldürülen kimdi, kimler İslam’a geçti ya da geçirildi sorularının cevabını aradım. Nasıl bir süreç yaşandığını ortaya çıkarmak istedim. Belki eşim böyle düşünmüyordur ama benim için bu süreç çok önemliydi. Zaman zaman dini, kültürel ve siyasi olan farklı ‘ben’ler var. Gerçekte ne dilleri, ne kültürleri, ne de soyadları korunmuş. Bu, Fransa ve İspanya’da Katolikleşmiş Yahudilerin durumuna çok benziyor. Onlar da zorla Katolikleştirilmiş, fakat dinlerini gizlice yaşıyordu. Gizli Ermeniler sorununun nasıl çözüleceğini merak ediyorum. Bunu daha çok o Ermenilerin gelecekteki tavrına ve Türkiye’nin demokratikleşmesine bağlıyorum.

•          Elinizde rakamsal bir veri var mı?

Buna dair bir şey söylemek istemiyorum. Zira büyük bir soru işareti bu. Kimi sayıyoruz? Büyükannesi Ermeni olanı mı? Onun torunlarını mı? Yoksa gizli Ermenileri mi? Bilmiyorum, ben sayamıyorum. Hem benim için önemli olan bu değil. Ben daha çok bu insanların kendilerini nasıl tanıttıklarına bakıyorum. Hrant Dink bir ilâ üç milyon arasında insan olduğunu varsayıyordu. Eğer büyükanneleri ve onların torunlarını sayarsak elbette haklıydı. Ama bugün, bana kalırsa, “Anadolu’da üç milyon Ermeni var” gibi bir düşüncenin ırkçılığın artmasına katkıda bulunma riski var.

•          Bu konu, Türkiye ve Ermeniler açısından önemli mi sizce?

Türkiye ve Ermeniler için bu hayati önem taşıyan bir mesele. Çünkü geçmiş, bugün ve gelecek arasında en önemli ve güçlü bağ bu. Türkiye bu sorunu inkâr edip 1915’in yanından geçemez. Bugün Anadolu’da yaşayan bu insanlar 1915’ın kanıtları. Bu insanları yok sayamayız. Bugün Anadolu’da birçok Kürt size Ermenilerin yaşadığı evleri, onların mezarlarını gösterebilir. Bu Kürtlerin soyağacında mutlaka bir Ermeni vardır. Yolculuk boyunca Kürtleri çok dinledim. Onlarda 1915’e dair farklı açılardan ele alınmış büyük bir hafıza var.

•          Müslümanlaşmış Ermeniler modern Ermeni kimliğinde nerede oturuyor?

Önce modern Ermeni nedir onu anlamak lazım. Yerevanlı ile İstanbul Ermenisi, Marsilya ve Los Angeles Ermenisi aynı değil. Bazı insanlar “Müslümanlaştırılmış olan Ermeni değildir” diyor, bazıları ise tam tersi. Kitapta ve tezimde şunu söylüyorum: Dördüncü kuşak Ermeni ile 1920’lerin Ermeni’si aynı değil. Her insan Ermeniliğiyle ilgili farklı açıklamalar yapabilir. Ama onları birleştiren tek bir şey var. Ermeni kimliğinin geleceği için, her insanın Ermeniliği kendince, istediği gibi ortaya koyması çok önemli. Mesela Ermenice konuşmak Ermeniliğin en önemli unsuru olmamalı. Ermeni kimliğini yaşamanın çeşitli yolları var. Örneği benim eşim Ermenistan’a yerleşerek bunu yaptı, başka biri müzikle, edebiyatla yapar. Birilerine benzemeye gerek yok, çünkü çokkültürlülük bir ulusun ne kadar ileri olduğunu gösterir. “Ermenilik eşittir Ermenice ve Hıristiyanlık” kalıbından artık çıkmak gerekiyor.

•          Ermenistan ve Diaspora bu konuya nasıl bakıyor?

Yerevan’da bu konuya hassas bir yaklaşım var. Çünkü ve sınır bir gün açılırsa bu gizli ve Müslümanlaştırılmış Ermeniler mutlaka Ermenistan’a gitmek isteyecekler. Oradaki insanlar da “Bunlar gerçek Ermeni değil, rol yapıyorlar” diye rahatsız olacak... Fakat aynı Ermenistan’da bazıları da “Gelip soylarını araştıracaklar, kültürümüzü ve dilimizi yakından yaşayacaklar” diye seviniyor. Kitapta yer alan örneklerde bazılarının Ermenistan’a yerleşme karar aldığını göreceksiniz.

•          Ya Diaspora?

Diaspora sanırım o kadar da sıcak bakmıyor. Oysa onlar da aynı toprakların çocukları ve bu sorun onları daha yakından ilgilendirmeli. Umarım bu kitap, Diaspora Ermenilerinin Müslümanlaştırılmış Ermenilerle ilgili görüş ve değerlendirmelerini gözden geçirmelerine katkıda bulunur.

kitaptan

‘BİZDEN BİRİSİN, BUNLARI NEDEN YAPIYORSUN?’

Noyem Adıyaman’dan İstanbul’a 1999’da geldi. O dönem camilere gidip dualar etti ve başörtüsü taktı. Sahibi Ermeni olan bir eczacıda iş buldu. Bir gün patronu ona “Kızım sen bizden birisin, neden bunları yapıyorsun?” diye sordu. Noyem, ailesinin tamamının, kardeşlerinin dönme Ermeni olduğunu söyledi. Annesi hastalandığında Ermenilerden büyük destek gören Noyem, içindeki şükran duygusuyla, evinin yakınındaki Ermeni kilisesinin müdavimi oldu. Bu kilisede, her akşamüstü, bir vaiz çoğunlukla Anadolulu Ermenilere İncil’i okur ve yorumlardı. Daha sonra tanıştığımız bu vaiz, bizden kilisenin ve kendisinin adını yazmamamızı istedi, çünkü okudukları dualar “misyonerlik faaliyeti” olarak algılanıp başına bela açılabilirdi.

Hafıza çalışmaları demokrasinin temel taşı olacak

Cengiz Aktar

İlk defa Müslümanlaşmış Ermeniler konusunda bu kadar kapsamlı bir kitap hazırlandı. Konuyla ilgili sadece bir iki makale biliyoruz. Yeterince araştırılmamış, sanki araştırılması istenilmeyen bir konu, bir tabu… Fethiye Çetin’in Anneannem ile Ayşe Gül Altınay’la birlikte yaptığı Torunlar kitapları, Hrant Dink Vakfı’nın yayımladığı Sessizliği Sesi kitabı ve Laurence’in bu çalışmasıyla yavaş yavaş bu tabu kırılıyor. Bu tip çalışmaların önümüzdeki dönemde çoğalacağını düşünüyorum. Bu kitap çok önemli bir tanıklık ve çok önemli bilgiler veriyor. Hrant yıllar önce Eçmiyadzin’de bir toplantıya katılıp, orada gizli Ermenilerden bahsederken onu susturmaya çalıştıklarında çok üzülmüştü. Laurence Ritter, bu çalışma kapsamında Eçmiyadzin’e bir mektup yazmış ve o zamankinden farklı bir cevap almış. Bu değişim çok önemli. Günün birinde Türkiye’de soykırımla ilgili farklı bir hassasiyet gelişecekse, gizli olmaktan çıkan Ermenilerin bunda büyük payı olacaktır. Temennim şu ki, bu kitap Türkçeye çevrildikten sonra yeni çalışmaları tetikler. Bu hafıza çalışmaları, Türkiye’de demokrasinin temel taşlarından biri olacak. Süreç kolay olmayacak ama başka yolumuz yok.

 

Eçmiyadzin Gatoğigosluğu:

‘Ermeni kimliği dışında değiller’

Kitabın yazarı Laurence Ritter, Eçmiyadzin’deki Tüm Ermeniler Gatoğigosluğu’na, Kilise’nin Müslümanlaşmış Ermeniler konusuna bakışını sordu. Gatoğigosluğun 2 Mart 2010’da verdiği yanıtta şu ifadeler yer alıyordu:

“Ermeni kimliği ve bilinci 4. ve 5. yüzyıldan sonra şekillendi ve Ermeni Apostolik Kilisesi himayesi altında muhafaza edildi. Dil, kültürel miras ve inanç, her ulusu tanımlarken değerlendirdiğimiz genel ölçütlerdir. Kimi durumlarda, bu ölçütlerden biri veya birkaçı eksik olabilir. Bu nedenle, tarihsel nedenlerden ötürü dilini öğrenememiş, kültürel mirasını bilmeyen ve inancını koruyamamış insanlar Ermeni kimliği dışında görülmemelidir.”

Etiketler

Laurence Ritter