Ermenistan'daki Suriye

Suriyeli Ermeniler, Ermenistan’daki yeni hayat sınavlarını, Ermenistan’a gelişlerini, iş hayatlarını ve devletten beklentilerini Agos'a anlattı.

Suriye’deki iç savaşın Ermenilere etkisi büyük oldu. Büyük kısmı Ermeni Soykırımı’ndan sonra Suriye’de yeni bir hayat kurmaya  çalışan Anadolu Ermenileri, yaklaşık 100 yıl sonra tekrar yurtsuz, tekrar çaresiz kaldı. Bağımsız bir Ermenistan’ın varlığı, her koşulda kendilerine sorgusuz kucak açacak bir vatanın olması, Suriyeli Ermenilerin dertlerine bir nebze de olsa su serpti; fakat bu, Ermenistan’da kendileri için her şeyin yolunda gideceği, sorunlar yaşanmayacağı anlamına gelmiyordu. Başka bir ülke, başka bir ülkeydi sonuçta.

Ermenistan Diaspora Bakanlığı verilerine göre, 2015 ilk yarısı itibarıyla Ermenistan’da 12 bin Suriyeli Ermeni var; bunlardan 9 bini Ermenistan vatandaşlığına geçmiş durumda. Suriye’deki iç savaşın başlarında ülkeyi terketmemek konusunda direnen Ermeniler, savaş içinden çıkılmaz bir hal almaya başlayınca, daha büyük gruplar halinde Ermenistan’a gelmeye başladı. Çoğu bunun geçici bir dönem olduğunu, Suriye’deki durum düzelince geri döneceklerini düşündü. Savaşın 4. yılında, özellikle yaşı daha büyük olanlar halen dönme planları yapıyorlar. Genç Ermenilerin  ve yeni evlilerin hatırı sayılır bir kısmı ise, AB ve ABD vizesi alıp yurt dışına gitmek için Ermenistan’ı seçiyor,  kısaca ülkeyi transit olarak kullanıyor. Ermenistan ekonomisinin gelişememesi, iş bulma zorlukları, devlet tarafından yeterli desteği göremeyen Suriye Ermenilerinin Ermenistan’da daimi bir hayat düşünememeleri için önemli bir sebep olsa da, bugün Ermenistan’daki genel durumu içselleştirip, burada kendine yeni bir hayat kuran Suriyeli Ermenilerinin sayısı da az değil.

Suriyeli Ermenilerin büyük çoğunluğu, azınlıklara has bir biçimde hükümet yanlısı olduklarından, hâlâ Esad’ın destekçilerinden. Özellikle Kesab’da yaşananlardan sonra, artık Suriye’ye dönmelerinin zor olduğunun bilincinde olsalar da, “Esad’lı günleri” hâlâ özlemle anıyorlar. Suriye’deki Alevi elitin diğer mezheplere özellikle devlet katında yer vermediğini kabul ettikleri halde, “laikliğin” bu tip ülkelerde hayat garantisi olduğu görüşündüler. Siyasi sorulardan imtina eden Suriyeli Ermeniler ile Ermenistan’a gelişlerini, iş hayatlarını ve devletten beklentilerini Agos için konuştuk.

“Suriyeli Ermenilerin Ermenistan’da karşılaştıkları sorunlar, göçmen olarak gidilen bir ülkede karşılaşılan sorunlar ile aynı” diyen Birleşmiş Milletler Ermenistan Göçmen Bürosu Temsilcisi Nver Sargsyan, bu insanların en temel sıkıntılarından biri olan belge geçerliliği, sağlık ve eğitim hizmetleri konularının Ermenistan yetkili mercileri tarafından çözüldüğünü, fakat konaklama ve iş bulmanın hâlâ sorun olabildiğini belirtiyor. Suriyelilerin beraberinde getirdiği ehliyet, diploma ve benzeri belgeler hızla geçerli muadilleri ile değiştiriliyor, sağlık ve eğitim hizmetleri de bedelsiz olarak sunuluyor.

 ‘Bizi zengin zannediyorlar’

Diaspora Bakanlığı’ndan Firdus Zakaryan, son yıllarda Suriye vatandaşı Ermenilere diğer Diaspora Ermenilerine göre farklı muamelle ettiklerini, vize ve vatandaşlık hakkının çok kolaylaştığını, Suriyeli Ermenilerin her türlü sağlık hizmetini devlet hastanesinde alabildiklerini, sınavsız üniversiteye kabul edildiklerini söylüyor. Savaştan kaçan Suriyeli Ermeniler ise bu haklardan memnun olmakla birlikte, kendileri için öncelikli olanın barınma ve iş olduğunu belirtiyorlar.

Halep’ten 3 yıl önce gelen Kirkor Harutyunyan, Halep’te yaptığı gibi bir oto-tamircisinde çalışıyor. “Taksiye bindiğimde konuştuğum Batı Ermenicesinden buralı olmadığımı hemen anlıyorlar. Yol, 900 dram (2 dolar) tutuyor. 1.000 veriyorum, 100 dramı geri vermek istemiyor, isteyince de ters davranmaya başlıyor. Bunu kabullenemiyorum” diyor. Kirkor’a Yerevan’da hemen hemen herkesin kısa mesafelerde para üstü istemediğini, isterseler onlara da taksi şoförünün söyleneceğini hatırlattığımda, “Yok yok, bizi zengin zannediyorlar, ondan böyle” diyor.

En büyük sorun işsizlik

İşsizlik nedeniyle dış göçün yoğun olarak yaşandığı Ermenistan’da, son yıllarda Suriyeli Ermeniler de bu derde ortak oluyorlar. Oto tamirhanesi, küçük çaplı restoranlar ve güzellik salonlarında iş bulma şansları daha yüksek olan Suriyeli Ermenilerin, Ermenistan’da verdikleri ayakta kalma ve tutunabilme çabası, takdire şayan. Suriye’de bu tip işyerlerini uzun yıllar işlettikten sonra, başkasının yanında çalışmak insanlara zor geliyor. Devletin yapılan yardımları abartması, hatta yapılmayanlar hakkındaki uzun reklamları, bazı Ermenistanlılarda “Kendi yoksul vatandaşını bırakıp, başka ülkenin vatandaşına ev vermek doğru mu?” sorularına yol açıyor.

Suriyeli Ermeniler, bazen bilgi eksikliğinin de bu yanlış anlamalara sebebiyet verdiğini düşünüyor. 35 yaşında kuaförlük yapan Varduhi, başından geçen bir olayı özetliyor: “Konuştuğum bir sürü kişi, devletin bize ev ve maaş verdiğini sanıyor, kıskançlık duyuyor; ama durumu anlatınca üzülüyor, ben artık senin müşterin olurum diyor.”

Uyum sorunları, kalmak-dönmek kararı

Kültürel farklılıklar, uyum sağlamayı zorlaştırabiliyor. Ermenistan’da günlük hayatta Rusça kelimeler kullanılması ve işe kabul edilirken Rusça bilgisinin aranması, sorunlarn başında geliyor. Bu konuyla ilgili 2012’de Suriyeli Ermenilerin Sorunları Merkezi’ni kuran ve şu an merkezin müdüresi olan Lena Halaçyan, isteyen Suriyelilere ücretsiz Rusça ders verildiğini söylüyor. Halaçyan, aynı zamanda BM’nin de “ailenizin dostu” projesi çerçevesinde Ermenistanlı ailelerin profosyonel olarak Suriyeli ailelere belirli bir süre birlikte yaşayarak, Ermenistan’daki gelenek ve göreneklerin anlatıldığını söylüyor. Halaçyan, devlet dışında Galust Gülbenkyan ve AGBU başta olmak üzere Suriyeli Ermenilere STK ve yardım kuruluşlarının da destek olduğunu belirtiyor.

Yerevan’daki Küçük Halep

Yerevan’ın en büyük meydanı olan Cumhuriyet Meydanı’na iki dakika mesafede bulunan Nalbantyan Caddesi’ndeki metro alt geçidi, son bir yılda ‘Halep Pazarı’ adını aldı. Birçok kişi, buranın Haleplilere devlet tarafından bedelsiz verildiğini düşünse de hikâye farklı. Bir Haleplinin alt geçide inip “Burası Halep çarşılarına benziyor. Kiralar da uygundur herhalde, dükkânı buraya açalım” demesi ile başlayan süreç, tüm alt geçidin Halepliler tarafından kiralanması ile devam ediyor. Kısa bir süre içinde baharatçı, berber, iç çamaşırcı, ayakkabıcı Halepli’nin ayrı ayrı dükkânlar açtığı alt geçide ‘Halep Pazarı’ denmeye başlasa da, kiracıların belediyeden rica ettiği reklam panosu hâlâ yerleştirilmiş değil. Bunun yanında, Ermenistan’da ve yurt dışında yayın yapan özel Ermeni TV kanalları ve farklı yayın organları, Suriyeli Ermenilerin üretimlerinin ve mağazalarının reklamlarını bedelsiz olarak yayınlayıp, destek olmaya çalışıyorlar.

Yerevan’da tekrar canlanan Lena Butik

Lena Şahinyan

Lena Şahinyan, Suriye’de olup bitenlerden sonra yaşadığı kayıpları ve hayal kırıklığını bir tarafa bırakıp hayatında aydınlık bir dönem açmaya çalışanlardan. Evine ve işyerine füze düştükten sonra, artık Halep’te kalmak için daha fazla direnmenin anlamsız olduğunu düşünen Lena, 2012 sonunda Yerevan’a gelmiş. Halep’ta kadınların çok fazla iş hayatında olmadıklarını, tüm yükün erkeklerin üzerinde olduğunu söyleyen Lena ve kız kardeşi, uzun yıllar Halep’te kendi iş yerlerinin sahibi olmuşlar. “Kız kardeşimin pastanesi vardı. Hiç evlenmedik, sanıyorum işimizle evlendik” diyen Şahinyan, Halep Pazarı’nı gördükten sonra, burada bir iç çamaşırı dükkânı açmaya karar vermiş. “Kader bizi getirdi buraya, bu alt geçitte toplanmaya başladık. Küçüktür, altgeçittir ukalalığına kapılmadan, yan yana gelebildik” diyen Lena’nın dükkânında kadın, erkek ve çocuklar için Gümrü yapımı iç çamaşırlar bulmak mümkün.

“Ermenistan’da yerli ürün çok tercih edilen bir şey değil. Burada ‘tezgâhtarlık’ anlayışı da gelişmiş değil. Benim dükkânın sahibi olarak müşterilerle tek tek ilgilenmem hoşlarına gidiyor. Yerli malının kaliteli olduğumu söylediğimde itibar ediyorlar” diyen Lena, 2012’de Yerevan’a kız kardeşi ile geldiği zaman, buradaki hayatlarının geçici olduğunu, ortalık durulunca döneceklerini düşünmüş. Fakat artık dönüş olamayacağının farkında, durum düzelirse belki gidip evlerini satabileceklerini umuyor: “Ermenistan’da hayat kurmak kolay değil, ama ben şükrediyorum. Şehir, yalnız yaşayan bir kadın için çok güvenli, rahat hareket edebiliyorum. Halep’te etek ya da elbise giymemeye özen gösterirdim iş yerinde, burası o anlamda çok özgür.”

Suriye baharatları Yerevan’a gelirse…

Bedros Kirazyan 3 yıldır eşi ve çocukları ile birlikte Yerevan’da. 10 aydır bu alt geçitte bir baharat dükkânı işletiyor. “Başlamak zordu. İlk 1,5 yıl işsizdim. Bizim gibi çalışmaya alışanlar için evde çaresizce oturmak çok zor. İlk başlarda Vernisaj’da (Yerevan’ın merkezinde genelde el işi ve yağlıboya resimlerin satıldığı açık hava pazarı) bir masa kiraladım ama iyi gitmedi” diyor. Savaşın alt üst ettiği ailelerden Kirazyanlar, dükkânlarını, evlerini, her şeylerini bırakıp gelmişler: “Ailemi geçindirebiliyorum, ama bazen düşünüyorum, üç dükkânım vardı, yaktılar mı, yıktılar mı, ne oldu? Ev yıkılmamış, onun haberini aldık, ama kesin talan etmişlerdir içini... Bunları düşündüğüm anlarda kötü oluyorum.”

Son toparladığı birikimle bu dükkânı açan Bedros, Lübnan, Suriye ve Dubai’den gelen baharatlarla doğal sabunlar satıyor. Hayat onu da zorluyor: “Yaşadığımız tam bir kısır döngü. Feraha çıkmak şu anda zor, gözünü aç kapa ev kirası, dükkân kirası, elektrik, gaz, su, vergi… Ermenistanlılar bizi vergiden muaf sanıyorlar, ama yanılıyorlar.” Bedros da diğer Suriyeliler gibi, dönüp sahip olduğu mülkü satmak için savaşın sona ermesini bekliyor. Oradaki sermaye birikimini, buraya getirebilirse rahat edeceğini umuyor.

Baharatların Ustası Vahram Amca

Halep Pazarı, henüz Haleplilerin ilgisine mazhar olmadan önce, bu alt geçidi ilk farkeden ve burada ufak bir büfe açan Vahram Der-Ohanyan olmuş. 20 senedir bu işle uğraşan Vahram işinde gerçekten usta, kısa zamanda Yerevan onu lezettli sandviçleriyle anar oldu. “Ermenistanlılar, Suriye mutfağını, baharatlarını ve sucuğunu çok seviyor. Benim hazırladığım yiyecekleri beğeniyorlar, baharatlar damak tadlarını değiştiriyor” diyen Vahram, işini çok seviyor: “17 yaşımda başladım bu işe. Halep’te büyük bir dükkânım vardı, üzerine füze düştü, arkadaşlarım akrabalarım öldü, yaralandı. Başlarda zordu her şey elbette, ama yine de memnunum, hayattayım ve eve ekmek götürebiliyorum.”

9 ay önce burada bir dükkân kiralayan Nerses Aroyan, elektrik malzemeleri satıyor. Hemen hemen diğer Haleplilerin dediklerini tekrarlayan Aroyan’ın devlete net bir önerisi var: En azından bir sene vergiden muaf tutulmak: “Bunu yapabileceklerini düşünüyorum. Bu küçük dükkâna 40 bin dram (90 USD) ödüyorum, vergi dairesi ve diğer masraflar ise 50 bin dram tutuyor (100 USD). Ev kiram 100 bin dram (200 USD). Hepsine yetişemiyoruz.” Ev kirası için 60 bin dram (135 USD) yardım alan Nerses, kendileri için yurt dışından gelen yardımın, ellerine tamamen geçmediğinden de şüpheleniyor.

Diaspora Bakanlığı, son göç dalgasında yaklaşık 600 Suriyeli Ermeni’nin Ermenistan’a geldiğini ve yıl sonuna kadar sayılarının 13 bine ulaşacağını açıkladı. Diaspora Bakanlığı’nın Suriyelilerden sorumlu yetkilisi Firdus Zakaryan, “Artık girişleri Lübnan üzerinden, hava yoluyla gerçekleşiyor, biz temelde bize başvuranları esas alıyoruz, sayılar daha da çok olabilir” diyor. Zakaryan, son dalga ile gelenlerin ekonomik durumunun oldukça kötü olduğunu ve kira veremeyenleri yerleştirmek için canla başla çalıştıklarını ifade ediyor.

Vergi reform şart

Ermenistan’da ayakabı imalatı ile uğraşan Kevork Safar, Halep’te de uzun süre bu işi yapmış. Baba mesleği olan ayakabıcılığa ilk başladığı yılları hatırlayarak, “Kendi imalathanemi açtığımda, Suriye devleti yerli yatırımcı ayağa kalksın diye 4 yıl vergi almadı. Ermenistan, uygun şartlarda kredi veriyor diyorlar; doğru, veriyor ama tüm belgelerin yanında bir de Ermenistanlı kefil istiyor” sözleriyle, kırgınlığını dile getiriyor.

Oğlu ve oğlunun iki arkadaşının beraberce çalıştığı fabrikaları, Sovyetler döneminin ünlü Masis Fabrikası’nın 7. katında. Çöken sistemin en iyi çalışan fabrikalarından biri olan bu binanın birkaç odası, şu an Halepli ayakkabı üreticilerine ev sahipliği yapıyor. Kevork’un oğlu Antranik Safar, “Sadece bizim için değil, Ermenistanlı için de de uygun değil bu vergi sistemi, mutlaka reform gerekiyor. Vergi reformu olmadan Ermenistan’ın ekonomisi düzelmez” diyor.

Parçalanan hayatlar, çekilen ve daha çekilecek zorlukların yanında, Suriyeli Ermenilerin varlığı Yerevan’a iyi geliyor. Artık sokaklarda daha çok Batı Ermenicesi duyuluyor. Yerevanlı çocuklar, küçük yaşta başka ülkede doğmuş bir arkadaşının da olabileceğini anlıyor. Batı Ermenicesini duymak için ortaokula kadar bekleyip, bu dille sadece edebiyat dersinde okunan Bedros Turyan ve Misak Medzarendz’in şiirleri vasıtasıyla tanışmak zorunda kalmıyor. Çok hızlı adapte olan Suriyeli çocuklar, evde aileleriyle Batı Ermenicesi konuşurken, sokakta okulda arkadaşlarıyla konuştuklarında tam bir Yerevanlı oluyor. Yerevan’ın damak tadı değişiyor. Eleman alımında çalışkanlıkları ve güvenirlikleri için tercih edilen Suriyeli Ermenilerin Ermenistan’da yaşadıkları en büyük sorun ekonomik. Kalanlar Ermenistanlılar ile aynı arzuları paylaşıyor; işsizliğin azalacağı, vergi sisteminin düzenleneceği ve yatırımın teşvik edileceği günleri bekliyor.

Yerevan’da ‘Gaydzak’ gibi bir Halepli genç

Suriyeli Ermeniler dendiğinde ilk akla gelenlerden biri de kuşkusuz Gaidz Cabakhjuryan. Gaidz (Şimşek) aynı ismi gibi, başta zor olsa da başarı basamaklarını Yerevan’da hızla tırmanabilmiş dirayetli Haleplilerden.  Nalbantyan Caddesi’nde bulunan Gaidz Lahmacun’un farklı çeşit ve ölçüdeki lahmacunlarını hem lezzetli, hem de Yerevan’daki Arap restoranlarına kıyasla daha hesaplı. Geçen sene en büyük ustası olan babasını kaybeden Gaidz, işe annesi Salpi, dayısı Corc ve yine Halepli Anahit ile devam ediyor. Ermenistan’a olan düşkünlüğü duvara astığı “ülke gibi ülke” yazısından da belli oluyor. Gaidz ile henüz öğle kalabalığı bastırmadan uzun bir sohbete koyulduk.

Ermenistan’da hemen hemen herkes şakayla karışık olsa bile “ülke ülke değil” der, memleketin çivisi çıkmış anlamında. Sen tam tersi görüşte bir poster asmışşsın. Neden?

Ülke, güzel ülke. Yaşadığımız ülkeyi bırakmak zorunda kaldık diye bunu göz ardı etmemiz doğru olmaz. İnsanlar gelmeden önce çok şey duyuyor Ermenistan hakkında, olumsuz bir fotoğraf canlanıyor, ama bende öyle olmadı. Ben Ermenistanlılarla ilk kez Fransa’da tanıştım. Kız kardeşim daha önce Fulbright programı ile gelmiş, buraları çok sevmişti; bana hep gelip görmem gerektiğini söylüyordu. Ben de tatil için geldim ve bir daha da dönmedim. Halep’te her şey zaten kötüydü, daha da kötüye gitmeye başladı. Ben Halep’ten çıktığımda, oradaki yaşam artık dayanılmaz hale gelmişti. Su olmuyor, elektrik olmuyor, un bulamıyorsun. Çalışamaz hale gelmiştim.

İlk günler nasıl geçti peki?

Geldim ve buranın bana anlatılan yer olmadığını gördüm. Ermenistan’ı kurak, ağaçsız ve sokaklarda mafyanın gezdiği bir yer sanıyordum. Sevdim ben burayı, rahatlığı, özgürlüğü, benim oluşu hoşuma gitti. Hayır dedim, ben burada yaşamalıyım. Suriye, soykırımdan sonra bize çok yardım etti, yer verdi, yapabileceğinin en iyisini yaptı. Ama burası başka, biz Suriye Ermenileri çalışkanız, başka ülkelerde nasıl tutunuyorsak, burada da tutunuruz.

Gelmeden ne yapıyordun, orada da lahmacunculuk var mıydı?

Vardı. Fransa’ya gidip orada da denedim buradan önce. Sevmedim, olmadı. Kredi alıp, Halep’te babamdan ayrılıp, bir pizzacı açtım. Lahmacun ve biraz da Batı mutfağı, ama her şey alt üst oldu. Türkmen ve Kürt ustalarla çalıştık hep, bu işte onların pratiği yüksektir, onlarla çalışmak gerekir. Benimse bilgim ve eğitimim vardı. Sahakyan Lisesi mezunuyum. Ayrıca kendimi bu alanda yetiştirdim.

Kökleriniz nereden? Lahmacunun hikâyesi eskiye mi dayanıyor ailede?

Hikâye çetrefilli ama kısaca annem ve babam Antepli. Babamın babası, dedem Palulu esasında… Soykırımdan kurtulmuş bir çocuk, kendini 12 yıl Kürt sanıyor. Antep’e, daha sonra da Kamışlı ve ardından Halep’e geliyor. Halep’e geldiğinde tanıdıklar, “Sen Ermeni’sin” diyorlar. Aslında kendisi hep Hıristiyan olduğunun farkında. Halep’e gelince, Ermenice öğreniyor. Ama dilleri Kürtçe, nenemin söylediği Kürtçe türküler hâlâ kulaklarımdadır.

Türkçe konuşabiliyor musun?

Annem konuşur, biz de duyduk büyürken. Kürtçe, Türkçe… Diyorum ya, dedem Kürt bilmiş kendini. Ben eminim, gidelim Palu’ya, Antep’e, bana benzeyen Kürt kuzenler bulunur oralarda.

Ermenistan macerasına dönecek olursak, geldin ve dönmedin. Ya sonra?

Babamı aradım, gel dedim. 2012’de küçücük bir dükkânla başladık. Altı ay dükkâna giren çıkan olmadı. Delirecek gibi oluyordum, ama yok, başaracağım diyordum. Dükkân dediğin Khorenatsi Sokağı’nda, kör bir yerde. Bir masa, dört sandalye… Lahmacun pişiriyoruz, koku içerde. Nasıl olsun ki müşteri? Yedinci ayda değişmeye başladı, açıldı işler. Basının da etkisi oldu, yardımcı oldular tanıtılmasında. Tam bir sene sonra bu dükkânı açtık. İşler iyiye gidince, büyüttük…

Müşteriler kim, daha çok Halepliler mi?

Başlarda Suriyeliler daha fazlaydı, şimdi oran eşit. Zaten benim istediğim de genele hitap edebilmek. Onların damak tadını da hesaba katıyorum. Mesela daha az baharatlı bir çeşit geliştirdim, adını Yerevan koydum. İlle bizimkini yiyeceksin diye zorlayarak olmaz. Başka çeşit pizzalar, börekler de yapıyoruz, müşteri neyi severse. Ama içli köfteden ya da zehterli ekmekten vazgeçmiyoruz.

İşlerin iyi olursa başka bir ülkeye gitme planın var mı?

Bu yaşanlardan sonra büyük konuşmak naiflik olur, ama ben kalmak istiyorum. Burası uygun bana, işim iyi olursa gitmem yurt dışına. Bazen keşke o kredileri almayıp, doğrudan Yerevan’da başlasaydım diyorum. O yatırımı burada yapsaydım, çok daha iyi olurdu. Ama hayat işte…

‘Neden birbirimize benzemek zorunda olalım ki?’

Gaydz işini gerçekten seven biri, öyle kasada oturan patronlardan değil, beyaz önlüğü ve kırmızı şapkası ile “Gaidz Lahmacun”un ustası. Yeri geldiğinde eline bir bez alıp masayı silen, müşterilere “Beğendiniz mi, başka bir arzunuz var mı?” diyebilen bir işveren. Annesi de öyle, yeri geldiğinde hesap-kitap yapan, yeri geldiğinde kasada oturan Salpi Cabakhjuryan, sohbetimize yarısından müdahil oluyor. Kuşkusuz onun da anlatacakları var:

“Kolay değildi, hatta çok zordu. Ama dayandık, ilk başta dayanmak önemli. Eşim bu fırını elleriyle yaptı. Kısıtlı imkânla yeni bir iş kurmak kolay değil. Devlet yardımı oldu mu? Oldu, sekiz ay sonra aradılar, istemedik. Daha çok ihtiyacı olanlar vardı, onlar dururken yardım almak istemedik. Bir işe başlamıştık, gelirimiz vardı. Oğlum çok sevdi burayı, ben de sevdim. Genelde şikâyetler aynı, “Bizim Halep’te alıştığımız hayat gibi değil”, “Rusça kelimeler karıştırıyorlar, anlamıyoruz”, “Devlet yardımı az” gibi... Bu denilenlerin hepsi doğru. Fakat bakış açısı ile de ilgisi var. Paris de Halep’ten farklı. Biz de durmadan Fransızca, Arapça karıştırıyoruz. Yani neden birbirimize benzemek zorunda olalım ki?.. Bana şu soruyu çok soruyorlar. “Adapte olabildin mi?” Ben alıştığım şekilde yaşıyorum, Yerevanlılar de kendi bildikleri gibi yaşıyorlar. Kimse kendi bildiğini ‘mutlak ve tek doğru’ şeklinde dikte etmeye çalışmamalı. Her şey bir yana, Halep’te Türkmen, Kürt, Arap, çok çeşitli müşterimiz vardı, onlarla anlaşabiliyordum, Ermenistanlılarla niye anlaşamayayım?  İnsan isterse herkesle anlaşır… 

Kategoriler

Dosya Orta Sayfa



Yazar Hakkında