Gel zaman git zaman, bir fare anne olur, nur topu gibi bir fare-kız doğurur.
Bebek fare büyüyüp serpilince baba-fare kızını bir fareyle evlendirmek ister ama, kız öyle güzel bir fare-gençkız olmuştur ki, anne-fare bu fareler güzeli kızına kimseyi uygun görmez, ona yaraşır bir eş bulmanın peşine düşer. Gözüne Güneş’i kestirir...
Güneş’in yanına varır, “Ey Güneş, senden güçlüsü yok, benim güzel kızıma sen yaraşırsın,” der.
Güneş, “Sen ne diyorsun? Güçlüyüm güçlü olmasına, ama şu Bulut yok mu, gelir önümü kapatır, ben görünmez olurum, yok olurum. Sen iyisi mi Bulut’a git,” der.
Anne Bulut’a varır: “Bulut, ey Bulut, Güneş’e gittim, güçlü Güneş’e, kızıma eş olması için. ‘Bulut benden güçlü, bu güzel fare-kıza ancak Bulut yakışır,’ dedi. Kızıma eş olur musun?”
“Hay-hay, çok memnun olurum,” der Bulut. “Lakin, ah şu Rüzgar olmasa... Vurdu mu beni dört bir yana savurur. Rüzgar benden de güçlü.”
Fare-anne koşturur Rüzgar’a yetişir, derdini-amacını ona anlatır.
Rüzgar der ki, “Duvar var ya şu Duvar, o benden daha güçlü, onda beni durdururacak güç var.”
Fare-anne bu kez Duvar’a gider.
“Ah, aaahh,” der Duvar, “Böylesine güzel bir genç kızın kocası ben olmamalıyım. Doğru, ben Rüzgar’ı durdurabilirim, Rüzgar bulutları dağıtabilir, Bulut Güneş’i örtebilir. Ama benden de büyük biri var,” der.
“Kim?” diye sorar fare-anne, “Senden büyük kim olabilir?”
“Bir Fare,” der Duvar. “Fare isterse içimden geçer, isterse altımdan. Eğer Yeryüzünde herkesten büyük bir damat istiyorsan, bir fare bul kızına...”
Bu Asya masalından birşey anlamalı mıyız? Ne anlamalıyız?
Aslını inkar edenin haramzade olduğunu mu?
Hırsın, kibrin ve tamahın boş şeyler olduğunu mu?
Yükseğin daha yükseği, güçlünün daha güçlüsü olduğunu mu?
Yükseğin dağdan tepeden, gücün makamlardan ibaret olmadığını mı?
Sıfır rakımın 864 rakımdan daha yüksek,
Kasımpaşa’nın Saray’dan daha makbul olduğunu mu?
Bunların biri mi, ikisi mi, yoksa hepsi mi?..
Siz ne dersiniz?