Arapça şarkılarıyla, son aylarda yolu İstiklal Caddesi’ne düşen hemen herkesin dikkatini çeken Suriyeli sokak müzisyenleriyle konuştuk.
İstiklal Caddesi üzerinde, sürgündeki Suriyeli sokak müzisyenlerini dinlerken “Sanat için hayat, hayat için sanat, ikisi arasında bir fark yok” diye düşünüyordum. Sahip olduğu her şeyini kaybetmek, yersiz yurtsuz kalıp ‘ev’ini yitirmek, insanı içinden bir daha çıkamayacağı, dipsiz bir kuyuya itebilir. Çıkmayı başarsanız bile, yabancısı olduğunuz, dilini bilmediğiniz bir ülkede ekmeğinizi kazanabilmek için büyük bir çaba göstermeniz gerekir. Hayatta kalma içgüdüsüyle, canınızı dişinize takıp çalışırsınız. Bu müzisyenlerin durumu biraz farklı. Onlar da bu içgüdüyle hareket etseler de, tutkularını asla bir kenara koymuyorlar. Sanatın peşinden koşup güzel olanı yaratma ve bunu paylaşma tutkusuyla, müzik yapmaya devam ediyorlar. Dünyada başka hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi çalıp söylerken, bir yandan da, ailelerini emniyete almak, onlara güvenli ve sağlıklı bir gelecek sunmak için mücadele ediyorlar. Arapça şarkılarıyla, son aylarda yolu İstiklal Caddesi’ne düşen hemen herkesin dikkatini çeken Suriyeli sokak müzisyenleriyle konuştuk: Akordeonda Khaled Halebi, udda Muhammed Dırğan, ritimde Melaz Mağribi, gitarda Basel Khalil, saksafonda Urok...
‘En büyük hayalim ülkeme dönmek’(Khaled El-Halebi, akordeon)
Suriye’de savaştan önce durumunuz nasıldı?
Çok iyiydi; bir enstitüde ders veriyordum, birçok farklı mekânda ve düğünlerde çalıyordum. Savaş her şeyi mahvetti. Ben hiçbir tarafı tutmuyorum ama savaş beni de, ailemi de dağıttı. İlk Mısır’a gittim ama ailemi Mısır’a alamayınca İstanbul’a geldim. Önce başka işlerde çalıştım – kuru temizlemecide, temizlik işinde, çaycıda... Suriye’de kendi işimin patronuyken, burada düştüğüm durum çok zoruma gitti. Sonra, Allah’a şükür, arkadaşlarla tanıştım, beraber çalmaya başladık. Şimdi iş zevk haline geldi. Sokakta müzik yapmaya da alıştık. Yine de, daha iyisini bulabilirsem, bu işi bırakmayı düşünüyorum.
Neden?
Sokakta müzik yapmak çok zevkli ama benim için en önemli mesele, ailemi, çocuklarımı geçindirmek. İlk yıl büyük oğlumu okuldan aldım, bana yardım etsin diye, zira burada hayat çok pahalı. Ama bu yıl tekrar okula yazdırdım. Hayatta tek istediğim şey çocuklarımın büyüdüğünü görmek, ondan sonra ölsem de sorun değil.
Birinin 25 yıllık tecrübenizi değerlendirip, “Gel, beraber çalışalım” demesini hayal ediyor musunuz?
Elbette. Benim yerim sokak değil. Fakat gruptaki herkes çok iyi müzisyen, müzik hocası. Bu, işimi güzelleştiriyor ama yine de, en büyük hayalim ülkeme dönmek.
‘Allah’tan ve Türk hükümetinden yardım istiyoruz’
(Melaz Mağribi, ritim)
Müziğe ne zaman başladınız?
Yedi yaşında ritim çalmaya başladım. Babam, Suriye’nin en tanınmış ritim ustalarındandır. Üniversitede müzik okurken bir yandan da çalışıyordum, Suriye’nin en ünlü sanatçılarıyla çalıştım. Sonra bazı nedenlerle iki kez hapsedildim. En sonunda, adım yedek askerler listesinde çıktı. Oysa ben kimseye karşı savaşmam. Yanlış anlaşılmasın, vatanseverim, ülkemize karşı bir cephe savaşı olsa, savaşa gönüllü gidecek ilk insanlardan olurum. Ama gidip kardeşlerimle savaşamam, insanları haksız yere öldüremem.
Şam’da sokakta çalmış mıydınız hiç?
Hayır. Suriye’deyken durumum çok iyiydi, burada sokakta çalmaya başladığımda ilk bir-iki gün çok zorlandım. Ancak daha sonra Türk toplumunun, Suriye veya Arap toplumundan farklı olduğunu, bu işe kötü gözle bakmadığını anlayınca, iş daha rahat gelmeye başladı. Yine de, polis bazen zorluk çıkarıyor.
Çok mu baskı yapıyorlar?
Aslında bazı polisler çok saygılı davranıyor, “Komiser, bugün çok sıkıştırıyor, lütfen bir saat ara verin, sonra gelip devam edersiniz” diyorlar. Çok kötü olanlar da var. Ama tahammül etmek zorundayız. Türkçemiz de çok zayıf olduğu için, başka iş bulamayız. Allah’tan ve Türk hükümetinden, bize daha fazla yardım etmelerini talep ediyoruz.
Kazancınızdan memnun musunuz?
Durumumuz buradaki Suriyelilerden daha iyi Allah’a şükür. Onlar günde 30-35 liraya çalışıyorlar. Bizim kazancımız daha iyi. Ayrıca başımızda bir patron yok, çalışma saatlerimiz de daha az. Kendi keyfimize göre çalışıyoruz, bu da güzel tabii.
‘Olumsuz Suriyeli algısını değiştiriyoruz’
(Muhammed Dırğan, ud)
Nasıl geldiniz Türkiye’ye?
Şam Konservatuarı’na bağlı bir enstitüde eğitim gördüm. Suriye’de bir turizm bölgesi olan Bab Tuma’da lokantalarda müzik yapıyordum. Orada işler zorlaşınca Beyrut üzerinden İstanbul’a geldim. Bir kardeşim Suriye’de hapishanede öldü; annem, babam ve diğer kardeşlerimse hâlâ orada. Burada üç-dört ay boş gezdim, sonra Halepli bir ses sanatçısıyla, ‘Paşa’ adlı bir lokantada çaldım. İki ay sonra bu arkadaşla yollarımızı ayırdık. Sokak müzisyenliği yapmaya başladım. Başlarda benim de zoruma gitmişti bu iş.
Burada mutlu musunuz? İnsanların size bakışı nasıl?
Nihayetinde gurbetteyiz. Hiçbir yer insanın vatanı gibi olamaz. Ama ne yapalım, ülkemizdeki durumu biliyorsunuz. Burada Suriyelilere bakış genel olarak olumsuz. Belki biz bu algıyı biraz da olsa değiştiriyoruzdur.
‘Suriye’de müzisyen olarak desteklenmedik’
(Basel Khalil, gitar)
Suriye’de ne işle uğraşıyordunuz?
Şam doğumluyum. Müzik eğitimi aldım. 22 yıl, Rus Kültür Merkezi’nde müzik eğitmeni olarak çalıştım; hem Flamenko ve klasik gitar dersleri verdim. 2006’da Suriye’de kendi bestelerimden oluşan bir albüm yaptım. Suriye’de çalışma ortamı Mısır’a gittim, orada bir müzik enstitüsünde iş buldum. Üç ay sonra iki oğlumu ve eşimi yanıma aldım, fakat orada da şartlar kötüydü.
Mısır’da Suriyeliler için şartlar özellikle mi kötüydü?
Evet. Bu yüzden Türkiye’ye geldik ama burada da zorluklar yaşıyoruz. Suriye’de sadece tiyatro için müzik yapıyorduk, sokakta çalmıyorduk. Arap toplumunda sokakta müzik yapmak dilencilik olarak algılanır. “Ne olursa olsun sokakta çalmam, bunu yapmamak için her türlü işi yapmaya razı olurum” diyordum. Dört ay işsiz gezdim, kötü şartlarda yaşadım. Kiralar yüksek, her şey pahalı. Ailem de burada olunca, arkadaşlarla sokakta müzik yapmak zorunda kaldım. Ancak bir süre sonra sokak müzisyenliğine bakış açım değişti; bunun da bir iş olduğunu kabul etmeye başladım. Nasıl bir tiyatrocu sanatını sunup emeğinin karşılığında para alıyorsa, sokakta çalan müzisyen de emeğinin karşılığını alıyordu. İkisi arasında fark yok.
Türkiye’de sokak müzisyeni olmak nasıl?
Güvenlik güçleri bizi çok rahatsız ediyor. Hatta, işyeri sahipleri, Milli Piyango satıcıları, seyyar satıcılar da bizi engelliyor. Sokakta müzik yapabileceğimiz bir alan bulamıyoruz. Bir de soğuk...
Grubunuz nasıl oluştu? Birbirinizi tanıyor muydunuz?
İsmen biliyor olsak da hepimiz İstanbul’da tanıştık. Beş kişiyiz. Birimiz Halepli, birimiz Kamışlılı, üçümüz Şamlıyız. Suriye Arap müziğini veya geleneksel Arap müziğini, Türk müziğine yakın bir formda çalıyoruz; Arapça ve Türkçe ortak şarkılar da icra ederek, kültürümüzü sunmaya çalışıyoruz.
Suriye’de savaştan önce müzikte durum nasıldı?
Seksenli yıllarda ambargo altındaydık, notaları bile zorlukla bulabiliyorduk. Uydu kanalları da yasaktı, sadece ulusal televizyon kanallarını ve yabancı filmleri seyredebiliyorduk. Dış dünyadan soyutlanmıştık. Ancak uydu kanallarının ve internetin yaygınlaşmasıyla çok şey değişti. Müzik açısından bizi hiçbir zaman, hiç kimse desteklemedi; devlet, yardım etmeyi bırakın, sürekli olarak zorluklar çıkarırdı. Mesela kolayca albüm çıkaramıyorduk. Ben albüm yapmak için dokuz yıl beklemek zorunda kaldım. Ama, devletten baskı görsek de, nihayetinde duruma alışmıştık. Devletle sorun yaşayacağımız konulara girmeyerek, bir bakıma güvenli bir hayat sürüyorduk. Devlet, bize yardımcı olmadığı gibi, üretimimizi, yaratıcılığımızı baltalıyordu ama biz sürekli olarak yeni işler üretiyorduk. Hatta, bizim yaratıcılığımız, devletin yıkımından daha güçlüydü. Yine de, bir müzisyen olarak, bıçak kemiğe dayanıncaya kadar terk etmedim Suriye’yi. Ailem olmasaydı terk etmezdim de...
Çok sayıda müzisyen ayrıldı mı ülkeden?
Evet, ama devlete yakın duran müzisyenler hâlâ Suriye’de. Devlet onları her açıdan desteklemeye devam ediyor.
Çocuklarınızın durumu nasıl, buradan memnunlar mı?
Pek değiller. Ailede çalışan tek insan benim ve kazandığım para yetmiyor. Bu yüzden çocukları okula da gönderemedim. Zaten her şey artık kimliğe bağlandı, kimliğin yoksa çocuğu okula da kaydettiremiyorsun, hastaneye de götüremiyorsun. Bugün kimlik çıkartmayı denedim, çok kalabalıktı, olmadı. Korkunç bir kaos içinde yaşıyoruz ve ne olacağını bilmiyoruz. Bu yüzden buradan da gitmeye karar verdik. Güvenli bir hayat yaşayabileceğimiz, çocukların geleceğinin de güvence altında olacağı bir yere gitmek istiyoruz.
Türkiye’deki Suriyeli muhalifler de, Suriye’den gelenlere hiçbir konuda yardımcı olmadı. Suriye yönetiminden farkları yok. Suriye halkına kim yardım etmek kimin sorumluluğunda, bilmiyoruz. Sanırım sadece Allah’ın...