Ankara'da azınlık toplumlarının temsilcilerinin bir araya geldiği toplantıda, Bülent Arınç, patriklik seçimiyle ilgili soru üzerine, Patrik II. Mesrob'un sağlık durumunu belgeleyen bir raporla seçimin yapılabileceğini açıklamıştı. Eldeki belgeler ise bu şartın hemen yerine getirilebileceğini gösteriyor.
2008'ın Temmuz ve Kasım aylarında düzenlenen ve bugüne dek kamuoyuna açıklanmayan iki rapor, Patrik II. Mesrob'un sağlık durumuna ilişkin üzücü durumu bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Yedi yıl önce hazırlanan raporlara göre Patrik II. Mesrob'un hastalığı dejenareatif bir demans türü. Geri dönüşü olmayan bu hastalık, ilk andan itibaren karar verme yetisini ciddi anlamda ortadan kaldırıyor ve bilinç kaybına yol açıyor.
Tıp uzmanları, raporlarda yer alan tespitlerin, 'görevini yapamaz' raporu alınması için yeterli olduğunu ifade ediyor. Bunun için yapılması gereken bir adli tıp uzmanına başvurmak. Patrikhane'nin, bugüne dek bu rapor için başvurmadığı biliniyor. Raporların varlığından tüm toplumun haberdar olduğu bugünden itibaren seçimin yapılmaması için bir bahane kalmadı.
Ankara'da düzenlenen toplantıda seçim sorununu gündeme getiren Tatyos Bebek’le toplantıya ilişkin tespitleri ve eleştirileri üzerine konuştuk.
‘Sistem sorunumuz var’
Başbakan’la yapılan toplantıda cemaatlerim temsilcileri sorunlarını sağlıklı bir biçimde dile getirebildi mi?
Hayır. Toplantıya tüm cemaatlerden kırkı aşkın kişi katıldı; Ermeni toplumunu temsil eden vakıf başkanları da, diğer cemaatlerin temsilcileri de, sorunları sağlıklı biçimde aktaramadılar, konuya sadece mülk ve arsa sorunları varmış gibi yaklaştılar. Ermeni toplumunun, ileriye dönük bir projesi, perspektifi veya vizyonu yok. Sadece emlak projeleriyle ilgileniyoruz. 20-30 yıl sonra o binalar kalacak ama maalesef bir toplum olarak varlığımız sürdüremeyeceğiz.
Ne yapılması gerekiyor?
Ermeni toplumundaki sistem sağlıklı ve demokratik değil. Vakıflarımız arasında eşit olmayan bir ekonomik dağılım söz konusu olduğu için, bütçe açığı veren vakıflar, ekonomik anlamda güçlü olan vakıflara âdeta göbekten bağlılar. Bu da eleştiri kültürü olmayan, anti demokratik bir yapı doğuruyor. Ortak bütçe olması durumunda bu tablo da değişebilir. Yani bir sistem sorunumuz var. Sistem daha geniş katılımla, tabana yayılan, şeffaflığın ön planda olduğu, hesap sorulabilir bir yapıya kavuşturulmalı. Genel olarak ‘ben bilirim’ tavrı hâkim. ‘Ortak bir geleceği nasıl kurabiliriz?’ diye bir kaygı yok. Toplumun kanaat önderleri bir araya gelip, sistemin yeniden dizaynı için ileriye dönük bir perspektif oluşturmak zorundalar.
‘Patrik seçimini devlet engellemiyor’
Toplantıda patrik seçimi konusunu dile getiren siz oldunuz. Ne yanıt aldınız?
Patriğimiz beş yıldır seçilemiyor. Dünyada sivillerin de katılımıyla yapılan başka bir patrik seçimi örneği yoktur. Türkiyeli Ermenilerin, sivillerin ağırlıkta olduğu bir delegasyon sistemiyle demokratik seçim yapma imkânı var. Fakat ne yazık ki, beş yıl önce, toplumumuzun önde gelenlerinin de katkısıyla, bir oldubitti yapılarak, ‘Patrik Genel Vekili’ diye bir kavram yaratıldı ve bir gün içinde yapılan seçimle bu makam âdeta dayatıldı. Bu bizim yüzlerce yıllık teamüllerimize, geleneklerimize aykırı bir gelişme. Toplum, seçme hakkına sahip olduğu patriğini seçemedi. Bu, toplumun haklarının gasp edilmesi anlamına gelir. Şu anda görevde olan Patrik Genel Vekili, seçimle iş başına gelmemiş, meşruiyeti olmayan ve cemaatini temsil etmek gibi bir yetkisi olmayan bir kişidir. Bunu toplantıda detaylarıyla dile getirdiğimizde, Başbakan’ın yanıtı “Patrik seçimi yapılmasını engelleyecek bir problem olmadığını düşünüyoruz” şeklinde oldu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da, Patrik II. Mesrob’un sağlık durumuna dair ‘iş göremez’ raporunun sunulması durumunda seçimin yapılabileceğini söyledi. Bu, sonuç olarak, devlet tarafında sıkıntı olmadığını gösteren, en üst düzeyden yapılmış bir açıklama. Toplumun büyük bir kesimi, yıllardır, bu durumun devletin isteğinden kaynaklandığını sanıyordu. Bu açıklamayı birinci ağızdan aldığımıza göre, bahsedilen sağlık raporunun bir an önce yetkili mercilere ulaştırılması için, cemaatin fertleri olarak elimizden geleni yapmak zorundayız.
Bu kadar gürültü koparılan bir konuda Patrikhane neden duyarsız kalıyor sizce?
Başepiskopos Ateşyan’ın iyi bir lider olmadığını düşünüyorum. Belki seçime girse kazanacaktı ama bunu yapmayarak, kendini meşru olmayan bir konuma soktu. Karar alırken toplumun görüşlerinden yararlanması gerekiyor. Vakıflarımız da bunu yapmıyor, ‘Patrik Genel Vekili’miz de... Şu anda toplum, lidersiz ve yönetilemez halde. Zaten yüz yıl önce olanların ve devamının da neticesinde, sindirilmiş, son derece pasif bir toplumuz. Statükonun bozulmasını istemeyenler var, oturdukları yerde kalmak istiyorlar. Gidip sorduğunuzda herkes durumdan şikâyetçi, fakat “Eyleme geçelim” dediğinizde, tepki yok.
Patrik seçimi artık kaçınılmaz görünüyor. Bu seçime en yüksek katılımın sağlanması için ne yapılmalı?
Her şey netleşip bir karar verildiğinde, toplum da harekete geçecektir. Toplum şu anda çekingen. Taleplerinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini düşünüyorlar; tüm bunların kesinlik kazanması durumunda herkes sürece duyarlı hale gelecektir. “Devlet bunu istemiyor şeklinde, yaygın bir inanış da söz konusu. Bunun böyle olmadığı ve aslında patrik seçimi yapılmamasını isteyenlerin kim olduğu, Başbakan’la yapılan toplantıda anlaşılmış oldu.
‘Eşit vatandaş olmak istiyoruz’
Vakıf başkanlarının dile getirmediği başka neler vardı?
Yönetici kesimden hiç kimse, 1915 konusunda tek bir kelime dahi etmedi. Biz birkaç kişi bu konuda konuşmuş olsak da, bu nokta eksik kaldı. Ben söz aldığımda, bu toplantının yüz yıl önce yaşanan acılardan bahsetmenin yeri olmadığını, fakat yüzüncü yılda bu konuda hükümetten ciddi bir jest beklediğimizi ifade ettim. Aslında Türkiye’de değişmesi gereken, siyasi dil ve zihniyettir. Devlet Ermenilere halen güvenlikçi bir zihniyetle yaklaşıyor. Şu örneği hatırlattım: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, bir futbol müsabakası için Ermenistan’a gitmesinden önce, annesinin Ermeni olduğuna dair bir iddia ortaya atılmıştı. Sayın Gül de bu iddiayı ortaya atan kişiyi mahkemeye vermişti. Başbakan’a, “Biz, Cumhurbaşkanı’nın, böyle bir iddiaya, ‘Benim annem Ermeni olabilir veya olmayabilir, bu kimseyi ilgilendirmez’ dediği bir Türkiye arzu ediyoruz” dedim.
2015’le ilgili beklentileriniz nedir?
Bu konuda her fırsatta şunu dile getiriyorum: Yaşanan acıların üzerinden yüz yıl geçmişken, tarihle yüzleşip, o acıları nefrete dönüştürmeden, bu topraklarda bir arada yaşamanın koşullarını yeniden oluşturmak zorundayız. Eşit vatandaşlar olarak, tıpkı Başbakan’ın konuşmasında söylediği gibi, ‘asli unsurlar’ olarak yaşamak istiyoruz. Biz Ermeniler olarak, bu koşulları tekrar nasıl oluşturabileceğimizi kendi aramızda tartışmak zorundayız. Burada da asıl yük siyasi iradeye düşüyor. Çözüm istedikleri takdirde bunu gerçekleştirebilecek iktidara sahipler. Burada eksik olan, iletişim. Ermeni toplumunun sorunlarını ve taleplerini devlete iletebileceği sivil kanalların oluşturulması gerekiyor.
Ön hazırlık yapılmadı
Toplantı konusunda görüşlerine başvurduğumuz vakıf başkanları da, taleplerin toplu olarak dillendirilmesi konusunda gerekli hazırlığın yapılmadığı kanaatinde.
Bedros Şirinoğlu (Surp Pırgiç Hastanesi Vakıf Başkanı)
Toplantıda dağınık bir görüntü çizildiği yönündeki eleştirilere katılıyorum. Toplantı öncesinde, yemeğe kimlerin katılacağı, nasıl bir protokol izleneceği konusunda yeterli bilgiye sahip değildik. O yüzden de cemaat olarak bir ön hazırlık yapmamız söz konusu olmadı. Ben de vakıf başkanı olarak söz aldım ve Surp Pırgiç Hastanesi’nin bazı sorunlarını dile getirerek, bunların çözülmesini talep ettim. Özünde, bir tanışma toplantısı niteliğindeydi. Yine de, önemli sorunların konuşulduğu, verimli bir toplantı olduğunu düşünüyorum.
Dikran Gülmezgil (Karagözyan Yetimhanesi Vakıf Başkanı)
Bu tür toplantılardan önce mutlaka hazırlıklı olmak gerekiyor. Biz cemaat olarak, dersimizi iyi çalışmadık. Diğer cemaatlerin daha hazırlıklı olduğunu gördüm. Onlar dile getirdikleri sorunları yazılı birer dosya olarak da teslim ettiler. Biz daha dağınık bir görüntü çizdik. Bu son derece önemli buluşma daha iyi değerlendirilebilirdi.
Melkon Karaköse (Samatya Surp Kevork Kilisesi Vakfı Onursal Başkanı)
Toplantıda cemaatin sorunlarının layıkıyla aktarılamadığını işittik. Bunun böyle olamaması gerekiyordu. Son üç patriğin danışma kurullarında görev yapmış biri olarak, bu durumu yadırgıyorum. Daha önce Ankara’da herhangi bir buluşmaya gidilecek olduğunda gerekli ön çalışma yapılır, kimin, neyi konuşacağı belirlenir, bir de dosya hazırlanarak görüşmenin sonunda ilgili birimlere teslim edilirdi. Sergilenen dağınık görüntü, toplum olarak zafiyetimizi de ortaya koyuyor.
Agos’un merceğinden
Toplumun her kesimini rahatsız eden, Türkiye Ermeni Patrikliği’nin vekâleten yönetilmesi sorunu ve seçim yapılması yönündeki talep, 2014’ün sonlarında, en kalabalık nüfusu temsil eden vakıf başkanlarının oluşturduğu bir heyetle Patrikhane’ye bildirildi. Bu görüşmenin ardından Patrikhane’den “gerekli çalışmaların yapılacağı” yönünde bir açıklama yapılmasına rağmen, aylardır seçimle ilgili herhangi bir adım atılmadı. Kumkapı Meryemana Patriklik Kilisesi’nde 6 Ocak’ta yapılan Noel resepsiyonunda, seçim için girişimlerde bulunduklarını açıklayan Başepiskopos Ateşyan, birkaç gün sonra Milliyet gazetesine verdiği demeçte tam aksi ifadeler kullanarak kendiyle çelişti. Patrikhane’nin ayrıntılı gelir-gider tablosunu yayımlayacağını ve Hovagim 1461 Vakfı’yla ilgili bilgilendirme yapacağını söylemesi ve bu dediklerini yapmaması, Ateşyan’ın aynı tutumunun devamı niteliğindeydi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Ankara’da azınlık mensuplarına verdiği davette ise çok önemli bir soru yanıt buldu; Patrik seçiminin yapılmasının önünde hiçbir engel kalmadığı açıklığa kavuştu. Gelinen noktada, süreci şöyle özetlemek mümkün:
- 10 Ekim 2014 tarihli sayımızda yayımlanan söyleşide, Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu, Ateşyan’a hodri meydan diyerek, artık Patrik seçimi yapılması gerektiğini açıkladı.
- 22 Ekim 2014’te yapılan VADİP toplantısına katılan kırka yakın vakfın temsilcilerinin tamamı, Patriklik seçiminin yapılması yönünde el kaldırdı.
- 23 Ekim 2014 tarihli sayımızda; Patrik II. Mesrob’un annesi Diramayr Mari Mutafyan “Bence de seçim yapılmalı” dedi.
- 16 Ocak 2015 tarihli sayımızda, bizzat Başepiskopos Aram Ateşyan’ın imzasıyla Valiliğe teslim edilen ve devletten gelen, “Patrik Genel Vekili seçimi yapın” şeklindeki yanıta zemin hazırlayan dilekçeyi yayımladık. Hukukçu Sebu Aslangil, bu dilekçenin teamüllere aykırı şekilde nasıl yürürlüğe konduğunu açıkladı.
- 11 Şubat 2015’te Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun verdiği yemekte, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ‘iş göremez’ raporunun sunulması durumunda, seçimin yapılmasının önünde hiçbir engel olmadığını açıkladı.
Tüm bu gelişmeler, seçim konusunda ileri sürülen “Yöneticiler istemiyor”, “Diramayr istemiyor” ve son olarak da “Devlet istemiyor” gerekçelerinin hepsini boşa çıkardı. Seçimin yapılmasının kim tarafından istenmediği, böylelikle tüm çıplaklığıyla ortaya serilmiş oldu. Zira 2008’in Temmuz ve Kasım aylarında düzenlenen ve bugüne dek toplumdan gizlenen iki rapor, Patrik II. Mesrob’un sağlık durumuna ilişkin üzücü durumu tespit ediyor. Yedi yıl önce hazırlanan raporlara göre, II. Mesrob’un hastalığı, dejeneratif bir demans türü olan ‘Frontotemporal Demans’. Beynin ön lobunun erimesine yol açan ve geri dönüşü olmayan bu hastalık, ilk andan itibaren karar verme yetisini ortadan kaldırıyor ve bilinç kaybına yol açıyor. Görüşüne başvurduğumuz tıp uzmanları, 2008 tarihli raporlarda yer alan tespitlerin ‘iş göremez’ raporu alınması için yeterli olduğunu ifade ediyor. Bunun için yapılması gereken tek şey, bir adli tıp uzmanına başvurmak. Patrikhane’nin, bugüne dek, bu raporun hazırlanması için herhangi bir başvuruda bulunmadığı biliniyor.