Bu kez, bizi üzen ve durmadan gelecek için endişelere gark eden konuları görmezden gelip, belki azıcık ruhumuzu hafifletecek bir konu hakkında yazmak geldi içimden. Kokular. Benim pek ilgimi çeker. Ne dersiniz?
Kokuların bizim için ne kadar önemli ve anılarımızla ne kadar bağlantılı olduğunu, hayatımızın bir yerinde aniden fark ederiz. Yetişkin olduktan sonra, belki de ilk kez bir koku bizi geçmişe götürdüğünde... Binlerce örnek sıralanabilir ama en basiti, bir fırının önünden geçerken, taze pişmiş ekmeğin kokusuyla, bir anda çocukluğa gitmektir. Mesela kızarmış ekmek kokusu, annenizin, kahvaltı sofrasını hazırlayıp “Haydi, geç kalacaksın, kalk artık” diyen sesini hatırlatmaz mı size de? Hemen arkasından buram buram anne kokusu burnunuzdan geçerek, ta içinize işleyip sızlatmaz mı yüreğinizi? Hele anneniz artık yoksa...
Ben, annemin, kokusu üzerinde kalmış bir kazağını yıllarca yıkamamıştım. Parfüm falan da değildi, annemin her sarıldığımda içimi ısıtan ve güven veren, o kendine özgü tatlı kokusuydu. Öylece kalsın diye sıkı sıkı sarıp bir poşete koymuştum, ikide bir açıp, koklar koklar ağlardım. Eşim Arto’nun da bazı şeylerini saklamıştım öyle. Artık kokmuyorlar, çok zaman geçti üstünden ama ben hâlâ burnuma dayadığımda, alıyorum. Belleğimde, taptaze canlanıveriyorlar. Ay, üzülüyorum... Biraz hafifleteyim. Aslında ezelden beri meraklı olmuşumdur kokulara. Gençlikte sırf güzel koktuğu için ne olmayacak insanlara sevdalanmış, ne yakışıklıları da kötü kokuyor diye reddetmişimdir.
Araştırdım biraz. Bütün duyularımız, beynimize sürekli veri aktaran bağlantılar olsa da, koku duyusu en mükemmel, en tarifsiz, en kalıcı ve en doğrudan uyarı sağlayan bir özelliğe sahipmiş. Hatta bilimsel açıdan nasıl bir mekanizma olduğu da tam olarak çözülememiş. Uzun yıllar önce, ta çocukluğumuzda bile aldığımız bir kokuyu tekrar aldığımızda, beynimizin koku belleğinde saklanan, olumlu veya olumsuz anı ile birlikte, bir anda o günlere gidiveririz. Zaman yolculuğu gibi...
Biliyor musunuz, koku yolları, beyindeki bellek yollarına çok yakın olduğu için bellek gelişimini sürekli uyardığından, koku kaybı yaşayan kişilerde bellek kaybı da olabilirmiş. Buna karşılık, bellek kaybı olanlar, bilip tanıdıkları kokuları bir bir unuturlarmış. Binden fazla alıcıya sahip olan koku alma duyusu, yaşadığımız sürece durmadan yenilenir ve değişirmiş, bu da çok sayıda farklı kokuyu birbirinden ayırmamızı sağlarmış. Üstelik biz uyurken bile çalışırmış – hani duman kokusuyla uyanıverir ya insanlar...
Aslen Ankaralı olan bir Yücel Abi’miz var, geçenlerde onu ziyarete gitmiştik. Sözünü etmiştim başka bir konuyla... Çoktandır gitmediğimiz evinden içeri girdiğimizde, gayri ihtiyari “Ah, bu evin kokusunu özlemişiz, hiç değişmemiş” dedik. Benim evime uzun bir aradan sonra gelenler de sıkça söyler bunu. Size de olur mutlaka. Her evin kendine has bir kokusu vardır, içinde pişen yemeklerin, kullanılan sabunların ve yaşayan insanın kokularıyla hemhal olmuş bir kokudur bu. “Siz bir de benim çocukluğumdaki ailemin kokusunu bilseydiniz” dedi Yücel Abi, “Benim büyüklerim hep ‘Erkal’ kokardı, ben de gençlik yıllarımı o kokuyla geçirdim, şişelerini hâlâ saklarım.” Sonra da, tabii ben hemen atlayınca konunun üstüne, anlattı. Zaten bu yazıyı yazmak da oradan geldi aklıma. Eh, kokulara olan ilgim de kışkırtınca...
Efendim, Eyüp Sabri kolonyalarını duymuş olmalısınız. Türkiye’de henüz parfüm kavramı yokken, Eyüp Sabri kolonyası kullanılırmış. Hâlâ kullanılmakta, üçüncü nesil hâlâ bu ismi yaşatıyor. İlk yıllarında ise, Eyüp Sabri Bey, Ankara eşrafına, aileye özel koku imal edermiş ve o koku, o ailenin soyadıyla anılırmış. Özellikle erkek kokusu, ‘aftershave’ falan yok tabii. Öyle titiz çalışırmış ki Eyüp Sabri Bey, bir aile için yarattığı kokuyu başka hiçbir aileye satmaz, yenisini yaratırmış. Bir defteri varmış, isimlerle birlikte kaydedermiş kokunun formülünü. Böylece, daimi müşterilerinden hiçbiri diğeri gibi kokmazmış. Ne kadar ilginç, değil mi? “Bir yerde bulunmuşsak, oraya sonradan gelen biri ‘Hımm, Erkal buradaymış’ derdi” diyor Yücel Abi.
Şimdi artık o kadar çok ve sentetik kokular var ki, burnumuz şaşırıyor, kişiliksizleşiyoruz, hatta alerji bile yapıyorlar. Bir koku moda oluyor, herkes aynı kokuyor. İnsan sevgilisini bile başkasıyla karıştırabilir valla. Oysa tarih boyunca koku insanları etkilemede o kadar önemli olmuş ki... Mesela Kleopatra hiç de güzel bir kadın değilmiş ama Mısır rahiplerine hazırlattığı, içinde gül bulunan kokularla herkesi etkilermiş. Neyse, bu kadar yeter, kesmezsem sonunu getiremeyeceğim. Size hoş kokulu günler dilerim.