YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

24 Nisan mesajları ne anlattı?

Bunun için zaman gerektiğini biliyorum. Değişen siyasi dengelerin bazen yeni yollar açtığını, bazen de o açılan yolları kapattığını da biliyorum. Bildiğim bir şey daha var: Türkiye Ermeni toplumu açısından 109 yıldır tutulamayan bir yas var.

1915 ve sonrasında uygulanan Ermeni Soykırımı’nın başlangıcı olarak kabul edilen 24 Nisan’ın yıldönümü, bilhassa devlet tarafından son yıllarda bulunan formülle, deyim yerindeyse, bir kez daha ‘atlatıldı’.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Ermenilerin niçin ve nasıl öldürüldüğüne değinmeden, geleneksel ‘taziye’ mesajını yayımladı. Daha önce hep yazdım; bu taziye mesajları Cumhuriyet tarihi dikkate alındığında önemli bir gelişmedir, ancak meselenin nedenlerine inilmeyince artık biraz rutin bir açıklama hâlini aldı. Hele ki 24 Nisan Anma Platformu’nun anma toplantısının bu yıl da yasaklandığını hatırlayacak olursak... 

ABD Başkanı Biden da geleneksel açıklamasını yaptı ve son üç yıldır söyleyegeldiği üzere “Soykırım” dedi. Dışişleri Bakanlığı da geleneksel tepkisini gösterdi ve bu olay da böylece kapanmış oldu. 

Patrik Maşalyan özel mesajını bu sene Kuzguncuk Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nde okudu. Dikkatli bir dil kullanmakla birlikte konuya etraflıca değindi ve “Genel olarak, bulunduğu topraklarda esenlik içinde yaşayan, sadık bir tabası olduğu imparatorluğun gelişmesi için her şeyi yapan bir halk, bizim için anlaşılmaz nedenlerle geliştirilmiş olan politikalar sonucunda, trajediye dönüştürülen bir sürgünle asırlarca yaşadığı topraklardan sökülüp atıldı” dedi. Uzun mesajının bir yerinde de şunu söyledi: “Geçmiş felaketlerin oluşturduğu travmaların girdabından er geç kurtulmak gerekir. Yas tutmak iyileşme süreçlerinden biri de olsa sonsuza dek sürdürülebilecek bir tutum olamaz.”

Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın mesajı ise ilginçti. Şöyle dedi, mesajının bir yerinde: “Mets Yeğern bizim için ülke çapında bir trajedi ve psikolojik bir travma haline geldi ve abartmadan söylersek sosyopsikolojimizi belirleyici bir faktördür. Bugün bile dünyayı, çevremizi, kendimizi Mets Yeğern’in psikolojik travmasının etkisi altında algılıyoruz ve o psikolojik travmayı aşmış değiliz. Bu, uluslararası alanda tanınan bir devlet olarak, çoğu zaman diğer ülkelerle ve uluslararası toplumla psikolojik travmalı bir durumda ilişki kurup rekabet ettiğimiz ve bu nedenle bazen gerçekleri ve etkenleri, tarihsel süreçleri ve öngörülen ufukları doğru bir şekilde ayırt edemediğimiz anlamına geliyor.”

Paşinyan da belli ki, olanların üzerinden atlamadan geleceğe bakma niyetinde. En azından ben bunu anladım. Dolayısıyla herkes pozisyonunu belli rötuşlarla koruyor. Ancak nihai açıdan bakacak olursak biraz da ‘mecburi hareketler’ yerine getirilmiş oluyor. 

Belki gerçek bir yüzleşme bekleyen ve bunun için kendi çapında mücadele eden biz hepimiz de bunları yapıyoruzdur, kim bilir?
Kendi açımdan bildiğim şu: Türkiye Ermeni toplumu açısından bir 24 Nisan’ı daha büyük oranda gerginlikle, tedirginlikle geçirmiş olduk. 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı’nın etkinlikleri bu yıl bazılarımıza iyi geldi. Ancak bütün bir toplum olarak baktığımızda, geçen haftaki yazımda bahsettiğim “Ölüm yolculuğunda hayatını kaybeden, topraklarından, ailelerinden koparılan yüz binlerce masum insanı hakkıyla anabileceğimiz, yaslarını usulünce tutabileceğimiz günlere ulaşmak” pek de mümkün olmadı. 

Bunun için zaman gerektiğini biliyorum. Değişen siyasi dengelerin bazen yeni yollar açtığını, bazen de o açılan yolları kapattığını da biliyorum. 

Bildiğim bir şey daha var: Türkiye Ermeni toplumu açısından 109 yıldır tutulamayan bir yas var. O yası artık tutabilelim ki ileriye de bakabilelim. Yüzleşelim ve hep birlikte ileri yürüyelim artık. Biliyorum, kolay değil.