Geçen hafta sözünü ettiğim kendini kurtarma amacına Erdoğan hangi yöntemlerle ulaşmak isteyecek, bugün bunu işlemek istiyorum. Biraz anayasa hukuku yapacağız, su gibi okunamayabilir. Önce, elimizdeki temel veriler:
1) Erdoğan, 12 Eylül’ün 1982 Anayasası’ndaki (link) K. Evren yetkilerini bile yeterli bulmuyor. Neden bulmuyor? Çünkü bunlar ne kadar çok olursa olsun, 1982 bir parlamenter sistem belgesi olduğu için CB temelde sembolik. “Hakikî Başkanlık”tan azı kesmiyor onu. İngilizcede bu türe “power-hungry” denir. İktidara aç, iktidar hastası. Tek bir tedavi, tatmin ve terminal noktası vardır bunun: “Kanuni diktatörlük”.
2) Erdoğan önce 1982 hukukunu lastik gibi sündürerek kullanacak, ardından da, seçimin ilk turunda seçildiği veya ikincisinde yüksek bir oy aldığı takdirde cesaret bulup erken seçime giderek yeni bir anayasa yaptıracak. Böylece, kendisini kanunen de Tek Adam ilan edecek olan bambaşka (ve Türkiye’de kaçınılmaz olarak diktatörümsü) bir sisteme atlayacak: başkanlık sistemi.
Niye Tek Adam, niye diktatörümsü? Çünkü demokrasinin özü olan kuvvetler ayrılığı ilkesi diye bir şey bırakmadı: a) Birinci Kuvvet Yürütme bizzat kendisi; b) İkinci Kuvvet Yasama kendi partisi; c) Üçüncü Kuvvet Yargı son değişikliklerden sonra HSYK kanalıyla vesayete alındı, istenmeyen soruşturmayı açan savcı ve istenmeyen kararı veren yargıç ânında uçuruluyor; ç) Dördüncü Kuvvet Medya bir-iki gazete haricinde “Havuz”da oynamakta.
3) CB’nin sembolik oluşunun temel nedeni, halk tarafından seçilen TBMM tarafından seçilmesiydi. Şimdi Erdoğan, sırf artık halk tarafından seçilecek olduğuna dayanarak (lütfen dikkat, yazının sonunda buna geri döneceğim) mevcut anayasayla bile başkanlık sisteminin kapısını zorlayabilecek. TBMM’ye diyecek ki, siz halk tarafından seçildiyseniz ben de halk tarafından seçildim, aynı derecede meşruyuz ve yetkiliyiz.
KHK’larla ve tek imzayla yönetebilir
Anayasayı değiştirmek için TBMM’de minimum 5’te 3 çoğunluk lazım (Md. 175/1). Erdoğan bunu bulana kadar kanun’u kullanarak hukuk’u nasıl ve ne kadar iğdiş edebilir diye merak ettim. 2002 yılında CB’nin anayasadaki durumu hakkında uzun bir makale yazmış olan (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/466/5333.pdf) Mülkiye’nin Anayasa hocası Murat Sevinç’le oturup konuştuk.
1) En başta, “Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek” hükmünü (Md. 104) kullanacak. Söylüyor da zaten. Her seferinde “gerekli görüyorum” diyecek, toplantılarda tak diye dikte edecek, Bakanlar Kurulu şak diye yapacak. Tabii, sorumluluk sadece Kurul üyelerinin olacak (Md. 105/1).
Erdoğan’ın aklında en çok bu var. En vahimi de şu olur ki, bir punduna getirip, başkanı olduğu Milli Güvenlik Kurulu’nun görüşünü aldıktan sonra, yine başkanı olduğu Bakanlar Kurulu’na olağanüstü hal (Md. 119, 120) ve sıkıyönetim (Md. 122) ilan ettirebilir. Sakın abartıyorum sanmayın, hiç zor değil: Haziran 2013’te hazırlıksız yakalandıydı; şimdi olsa, “Gezi bir darbe teşebbüsüdür!” diyebilir; ki sonradan dedi zaten. 17 ve 25 Aralık için de aynen böyle dedi hatırlarsanız.
Niye OHAL ve sıkıyönetim? Çünkü bu iki durumda yasaları bir kenara atıp ülkeyi Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) idare edebilecek (Md. 121/3). Gerçi bu KHK’lar TBMM’den geçmek zorunda ama, orada kendi partisi çoğunlukta. Daha vahimi, TBMM’den çok sayıda kararname kaçırıldığını biliyoruz çünkü yaptırımı yok.
Niye KHK? Çünkü, “Olağanüstü [ve] sıkıyönetim [hallerinde] çıkarılan KHK’ların şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) dava açılamaz” (Md. 148). Yukarıda da söyledim: Hukuk’tan kaçmak için kanun’u kullanmak Erdoğan’ın göbek adı.
2) Md. 104’te sayılan CB yetkilerinin bazıları tek imzayla, bazıları “karşı imza”yla (müşterek imzayla) yürürlüğe giriyor. Bunların bazılarını 3 kişi imzalıyor (CB, başbakan, ilgili bakan), bazılarını tüm Bakanlar Kurulu. Erdoğan yeterince cesaret/yüz bulursa, bütün bunları tek imzaya çevirebilir. Parlamenter sistemde CB sorumsuz olduğu için, hukuksuzluk yaptığında yakasına da yapışamazsın: “Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz” (Md. 105/2, ayrıca Md. 125/2).
Peki, bunu anayasayı değiştirmeden nasıl yapacak? İlgili kanunlarda müşterek imza gerektiren yerleri TBMM’de basit çoğunlukla değiştirerek. Çünkü hangilerinin tek, hangilerinin müşterek imza istediği anayasada sayılmamış; bundan yararlanacak. Teker teker kanunlara bakmak lazım bilmek için. Şu sırada hepsini taramışlardır bile “yandaş” hukukçular.
Yargı’ya neler yapacak
3) Erdoğan, Yargı’yı vesayete alma işini “tamama” erdirmek zorunda.
En başta da, AYM’yi. Çünkü bu kanunlar değiştirilince AYM bunları anayasaya aykırı bulup iptal edecek. Zira, yine Mülkiye hocası Kerem Altıparmak’ın dediği gibi; Devlet yasa çıkararak bile, Anayasada gösterilen istisnalar dışında temel hak ve özgürlüklere müdahale edemez ve hak arama özgürlüğünü sınırlandıramaz. TBMM bunu hiçbir biçimde, Anayasa’ya aykırı bir şekilde keyfi olarak her işlemi CB’nin takdirine bırakarak da yapamaz.
AYM’yi nasıl halledecek? Anayasayı değiştiremezse, biraz bekleyerek: Üyelerden 2’si hariç hepsinin de görevi Erdoğan’ın CB’liği döneminde (2 x 5 = 10 yıl) sona erecek. 5’inin görevi de Erdoğan’ın ilk 5 yılı içinde ve bunların ikisinin zaten eli kulağında: Zehra Ayla Perktaş’ınki 15.12.2014’te, Başkan Haşim Kılıç’ınki 13 Mart 2015’te bitiyor. Yenileri Erdoğan atayacak.
Peki, AYM dışındaki Yargı?
17/25 Aralık rezaletini soruşturan savcı ve yargıçların, HSYK’yı kullanan iktidar tarafından un-ufak edilişi bizzat HSYK başkan vekili tarafından apaçık ortaya konulduktan, üyeler de protesto için istifa ettikten sonra, artık “ne söylesen bir fazla” (link) (link) Bizzat yargıçlar söylüyor: Bu kadarı Yassıada’da bile yapılmamıştı (link). Yani, adli yargı “tamam” gözüküyor.
İdari yargıya gelince, o da tamam sayılır. “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” (Md. 125) ama, ne gam. Şu anda TBMM’den geçmekte olan (ve biliyorsunuz değil mi, Soma için çıkarılacak) bir torba yasa var, bakın 100. maddesi (yüz numarası, yani) ne diyor:
Valisinden ve büyükelçisinden tut, müfettişinden geçerek “kolluk kadrolarında çalışanlar”a kadar, bilumum görevliler işten alınır-atılır da idare mahkemesinde kazanırlarsa, iktidar bu işi 2 yıl boyunca uygulamayacak. Üstelik, bu uygulamama “telafisi güç veya imkansız” hallerden sayılmayacak ve bu işlemlerle ilgili mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi ceza soruşturmasına konu olamayacak. Yani, Türkçesi, Erdoğan iktidarı bir memuru görevden alırsa buna karşı kanunen hiçbir şey yapılamayacak (link). Nası “kumpas” ama! Ve ne cesaret ama! Valla bu kadarına helal olsun ama!
Ancak genel afla kurtarabilir kendini
4) Bütün bu inanılmaz rejim zorlamalarını yaparken çok fazla kuş yuvası bozacak olan Erdoğan, unutmayalım ki korkunç stres altında olacak. Çünkü 17/25 Aralık rezaletlerinin ve ayrıca geçen hafta yazdığım dış politika olaylarının hayaleti kendisini gölge gibi izliyor. Hafakanlar bastırasıya.
Bu durumdan kurtulması için af çıkartması lazım. Tabii ki kendim ve adamlarım için çıkartıyorum diyemez. AKP kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat’ın da geçenlerde söylediği gibi (link) en başta, “Paralel”e karşı işbirliği yaptığı Ergenekoncular kurtulacak. Ama bu kadar açık bir durumda, Erdoğan kamu vicdanında aklanacak mı, çok şüphe duyarım.
367’ciler, nasılsınız?
Bunlar başımıza nereden geldi farkındasınızdır sanırım: Hukuku guguk yapacak bütün bu müstakbel durumlar, Gül’ü 2007’de CB seçtirmemek için 367 rezaleti dediğimiz ucubeyi yaratan sivri zekalılar sayesinde gerçekleşmiş olacak. Ne kadar kına yaksalar, azdır.
Hatırlarsanız, tam o sırada ortaya “dahiyane” bir iddia atılmıştı: TBMM’de ilk iki turda CB seçmek için gerekli 367 sayısının aynı zamanda TBMM’yi toplayabilmek için gerekli sayı olduğu! Eski SPK başkanı Ali İhsan Karacan’ın 01.12.2006 tarihli Dünya gazetesinde ortaya attığı bu “fikir”, “Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı” sıfatıyla yazan Sabih Kanadoğlu tarafından 26.12.2006 tarihli Cumhuriyet’te ele alınarak meşhur edildi (Cem Eroğul, link).
Bu “fikir”in üzerine mal bulmuş mağribi gibi atlayan CHP’li taife AYM’ye başvurdu, Genelkurmay da ilk tur oylamanın yapıldığı gece internet sitesine koyduğu “e-muhtıra”da “ilan etti: “Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır.” (link).
O zamanki AYM’nin de yatacağı yer yok, çünkü aynı “dahiyane” gerekçeyi kullanarak ilk tur oylamayı iptal etti. Bunu tarih yazacak; şimdiden üniversitelerde okutuluyor.
Sonuçta Gül adaylıktan çekildi, Erdoğan da bulunmaz bir fırsat yakalamış oldu: Bir anayasa değişikliğiyle, CB seçmeyi TBMM’den alarak doğrudan halka verdi. Şimdi 367’ci dahilerimiz “sayesinde” bunun ilk “hayırlı” sonucunu yaşıyoruz elhamdülillah. Kimlerden bulsunlar demeyeyim, çünkü Erdoğan’dan bulacaklar en kısa zamanda, hepimize de buldurarak tabii.
Bu yazı biraz uzun ve yoğun oldu, konusu icabı. Sizi okurken 15 dakika uğraştırmış olabilir ama ben de 2 gün verdim, ödeştik. Ve tabii, bütün bunları bazılarının aklına karpuz kabuğu düşürmek için değil, bizleri nelerin beklediğini hatırlatmak ve bu rejim bükmelerine karşı hazırlıklı olmamız için yazdım. Nihayetinde, Başbakanın, “Benim için Gürcü dediler. Çıktı bir tanesi, affedersin, çok daha çirkin şeylerle, Ermeni diyen oldu diye konuştuğu bir ülkede yaşıyoruz.
Bunun asıl felaketi şurada ki, yarın öbür gün çıkar bir tanesi, affedersin, size-bana çok daha çirkin şeylerle, ‘Erdoğan’ diyebilir…
-------------- --------------
Tekrar: Seçim hakkında çok önemli not
Aklı başındadır diye bildiğim birçok insanın sandığa gitmeyeceğini duyuyorum. İlk defa yapılacağı için, bu arkadaşlar bu seçimi anlamamışlar herhalde. Aşağıdaki notu seçimlere kadar yazılarımın altında tutacağım:
1) Birinci turda adaylardan hiçbiri oyların yüzde 50+1’ini alamazsa, katılan 3 adaydan en fazla oy alan 2’si ikinci tura kalacak. İkinci turda diğerinden 1 oy fazla alan aday seçilecek.
2) Erdoğan yüzde 50+1 oy alarak daha birinci turda seçilirse, bunu, artık her istediğini sınırsız biçimde yapabilmek yetkisi olarak algılayacak.
3) Erdoğan’ın daha birinci turda seçilmemesi için, katılımın mümkün olduğunca yüksek olması gerekiyor. Çünkü AKP’liler hiç fire vermeden gidecekler. Sandığa gitmemek, kesinlikle Erdoğan’a oy vermek demek.
4) Ben birinci turda Selahattin Demirtaş’a vereceğim ki, oyum üçünün içinde en düzgün olana gitsin. Demirtaş muhtemelen ikinci tura kalamayacağından, bu turda Ekmeleddin İhsanoğlu’na vereceğim. Bunun için ikametgahımı geçici olarak Bodrum’a taşıdım.
5) Şimdi bir de şu çıkmış diye duyuyoruz: “İkinci turda yüksek bir oranla seçilmesi daha kötü olur, ilk turda zayıf bir oranla seçilsin daha iyi!” İnsan beyni böyle de işleyebiliyor!