Cumhurbaşkanı (CB) seçiminde Kürtlerin tutumunu ele almadan önce, bunun temelinde yatan ön-tespitleri konuşalım:
1) Kürtler, hepimiz gibi, koşulları değerlendiren, tahlil yapan, ona göre durumlarını gözeten insanlar. Çok da acı çektiler.
2) Türkiye’den ayrılıp bağımsız devlet kurmak istemiyorlar. Bu, yukarıdaki ön-tespitin doğal sonucu: Bir yanda; üç milyon Türk ile 3 milyon Kürt’ün evliliğine sahne olan, epey gelişmiş, Kürt kimliğini tanımış, AB adayı bir Türkiye. Öbür yanda; nüfusunun yarısı AKP’ye oy veren/dindar, denize çıkışı olmayan, yeni bir bağımsızlığın her türlü çalkantısına açık olabilecek bir Kürt devleti. Irak’taki Kürtlerle birleşmek desen, onlar Türkiye kadar bildik değil. Hatta, rakip.
3) İstedikleri nedir? Batı Trakya azınlığı nasıl Yunanistan’da bir Türk gibi yaşamak istiyorsa, Türkiye’de bir Kürt gibi yaşamak istiyorlar. Tabii ki, 1919-1939 arasında kalmış bir ‘azınlık koruma’ temelinde değil. 21. yüzyıl ruhuna (zeitgeist) tam oturan bir formül temelinde: ‘yerel özerklik’. Savunma, adliye, maliye, diplomasi dışında bölgesel işlerine, bu arada kendi polisine ve yerel bütçesine sahip olarak. 1921 Anayasası’nın hiç uygulamadığımız 11. maddesindeki çözüm.
4) Bu nasıl olacak? Irak ve Suriye’de Kürtler bu işi mecburen rezil bir kaos ortamı sayesinde yapabildiler. Bizde gereksiz. Çünkü Türkiye demokratik sürecin önünü açtı. Ama tabii ki Kürtler, yine yukarıdaki birinci ön-tespit nedeniyle, CB seçiminde somutlaşacak alternatiflerden yararlanmak isteyecekler.
CB seçiminde ne yapacaklar?
Şimdi CB seçimi hakkında düşündüklerimi sıralayayım. Bütün diğer partiler gibi, ilk turda kendi adaylarını çıkaracaklar. İkinci turda da kendilerine, yani ‘yerel özerklik’e en yakın adaya (yine bkz. ilk ön-tespit) oy verecekler.
Bu noktada iş biraz çatallaşıyor. Çünkü bazı yazarlar, mesela 30.04.2014 tarihli T24’te Mehmet Altan, bu rasyonel (bir daha bkz. ilk ön-tespit) tutuma, “... galiba ... kendilerine çok acılar çektirmiş olan Türklerin çekeceği büyük acılar pahasına bir diktatörlüğü desteklemenin kendi çıkarlarına olacağını düşünüyorlar” diyor.
Bu kadarı haksızlık olur. Çağdaşlaştığı takdirde denklemi olumlu etkilemesi çok mümkün olan CHP 1930’lar mağarasında ayak diresin, biz Kürtleri suçlayalım. Rabbena hep bana; yok öyle malaka. Eğer CHP bu süreçte çağdaşlaşırsa ve Kürtler ona göre davranmazlarsa, ne söylesek haklı oluruz, ama daha önce değil. Zaten, size söyleyeyim, görebildiğim ve konuştuğum kadarıyla, Kürtler, AKP’nin vermeyi taahhüt ettiğinden biraz daha azını verse bile CHP’nin adayını destekleyecekler; yeter ki vermeye karar versin. Bunlar sapına kadar laik adamlar. Erdoğan’ın ‘Kemalist İslamcılığı’ndan onlar da ürperiyorlar.
CHP değişmezse Kürtler ne yapacak? Ya ikinci turu boykot edecekler, ya da daha büyük olasılıkla, kitleyi serbest bırakacaklar. Bu da Erdoğan’ı başkan yapabilecek. Ayrıca, ilk turda sonuç alınma tehlikesi de var.
Bu CB seçiminin adam gibi kotarılması için kendini zapturapta alması gereken, önce muhterem muhalefetimiz değil mi? Siz, Kürtlerin yerinde olsanız ne yapardınız? Netice itibariyle, şimdiye kadar ellerine ne geçtiyse AKP döneminde geçmiş. Türk milliyetçisi MHP belli. CHP’nin sırtındaki Ulusalcı kamburu belli. “Kürtler bizi satar mı?” endişesinin sebebi, sakın, Kürtleri sürekli satmış olmamızın alışkanlığı olmasın?
Kürtlere gelince...
M. Altan’a laf söyledim ama, benim de korkularım var. Kürtler, CHP’nin davranışının fonksiyonu olmak zorunda değil. Değil ama, iki hataya fazlasıyla yakınlar:
1) Bugün geldikleri önemli noktaya demokrasi, adalet, dürüstlük ve Kürtlük âşığı Başbakan Erdoğan sayesinde değil, üç şey sayesinde geldiler: a) Silahlı mücadele; b) Uluslararası konjonktür; c) Vicdanlı Türklerin omuz vermesi. İlk ikisi işlevini yaptı, bu üçüncüsü şu kritik anda yaşamsal önemde. “Her şeyi biz kendimiz yaptık” demiyorlarsa, Kürtlerin bazı şeyleri gözden geçirmesi lazım:
a) Yerel özerkliği, kendi başlarını kurtarmak için değil bütün Türkiye sathı için istediklerini yeterince duyurmalılar; b) Yerel özerkliğin üniter devlet içinde olacağını İngiltere örneğini vererek anlatmalı, paranoyaları yatıştırmalılar; c) ‘Öz savunma güçleri’ gibi, ‘öz tatmin’e kaçan lafları bırakmalılar. Yerel özerklikte polis olur ama asker olmaz; ç) Erdoğan konusunda, bu kadar keskin bir sirkenin bu küpü yakında patlatacağını hesap etmeliler. Hele bekleyin. Şimdi bakanlar Yüce Divan’a gönderilmeyecek ve bunun faturasının bir nüshası da, haklı veya haksız, Kürtlere çıkarılacak; hadi bakalım.
2) Muhalefetin sınırsız arkaikliği yüzünden Kürtler Erdoğan’a biraz fazla meyletmiş izlenimi veriyor. “Batı’da faşizm, Doğu’da özerklik mi?” dedirten bu tutumu yine de anlıyorum ama, testi kırılmadan da söylemeliyim:
a) Son on yılda elde ettiklerinden geri gidilme ihtimali sıfır; panik yüzünden AKP’yi kadife eldivenle tutmaya gerek yok; b) İçlerinden biri büyüklerimizin yolsuzlukları için “Çok da umurumuzda değil” dedi, vahimdi, Genel Başkan derhal “Bizim çok umurumuzda; düzeltmesi gerekir” diye yapıştırdı. Aynı kişi bu sefer de MİT ve Hakan Fidan’ı övdüğünde, grup başkan vekili “İfadesine katılmıyorum” demekle yetindi. Bu durumlar güvensizlik yaratıyor, söylemiş olayım; c) Bir ‘yerel özerklik’ olmaksızın, Erdoğan niteliğinde birinin, bir kere başa geçtikten sonra, önce Türkleri, sonra da Kürtleri kabak gibi oyacağını hesaplamak lazım. Silahı bırakalı 1,5 yıl oldu, ne değişti? Ne aldınız? Seçime kadar sabredelim, hele Erdoğan seçilmiş padişah olsun, sonra değişecektir demiyorsunuz inşallah.