Zaruhi Kalemkaryan, ilk feminist Ermeni yazarlardan biri olarak, arkasında makaleler, denemeler, anı yazıları ve şiirlerden oluşan, zengin bir miras bıraktı. Ermeni halkının geçmişiyle barışmak için her zamankinden daha fazla çaba sarf ettiği günümüzde Zaruhi’ninki gibi sesleri yeniden keşfetmeye, daha iyi bir gelecek inşa etmeye çabalarken onların fikirlerine sarılmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
Yüz yılı aşkın bir süre önce, Ermeni halkı tarihindeki en karanlık dönemlerden birini yaşarken, Ermeni kadınlar öne çıkıp, çocukların eğitimi ve bakımı görevini üstlenmişti. Geçmişte erkekler tarafından sessizleştirilen ve hâkimiyet altında tutulan kadınlar artık seslerini yükseltiyor, kadın meseleleri hakkında cesurca konuşuyor, dergiler ve gazeteler kuruyor, kız çocukları eğitiyor, eylem çağrıları yapıyor ve binlerce yetimin bakımıyla ilgileniyorlardı. Harekete geçmişlerdi.
Yazar, şair ve denemeci Zaruhi Kalemkaryan, onlardan biriydi. Bir zamanlar dünyanın birçok yerindeki Ermeni toplulukları tarafından gayet iyi bilinen ve sevilen Kalemkaryan’ı bugün pek hatırlayan yok.
Zaruhi, ilk feminist Ermeni yazarlardan biri olarak, arkasında makaleler, denemeler, anı yazıları ve şiirlerden oluşan, zengin bir miras bıraktı. Ermeni halkının geçmişiyle barışmak için her zamankinden daha fazla çaba sarf ettiği günümüzde Zaruhi’ninki gibi sesleri yeniden keşfetmeye, daha iyi bir gelecek inşa etmeye çabalarken onların fikirlerine sarılmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
Zaruhi 18 Temmuz 1874’te İstanbul’da, varlıklı bir tüccar olan Aşod Seferyan ve eşi Peruze Demircibaşyan’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Kadıköy’de büyüdü. Aramyan Okulu’nda eğitim gördü. Hatıratında, gelişiminde çok önemli bir rol oynayan bu kurum için “ikinci evimdi” diyecekti.(1) Edebiyatla ilgilenmeye orada başladı, ilk kısa şiirlerini orada yazdı.
Aydın bir çevre içinde yetişti. Yazar ve entelektüel/kamusal bir figür olarak gelişiminde dayısı, ünlü yazar Yeğya Demircibaşyan’ın etkisi büyük oldu. 1890’ların başlarında, ‘Efterpi’ (Yunan mitolojisindeki tanrıçalardan, şiir ve müziğin ilham perisi) müstear adıyla imzaladığı şiirleri, aralarında ‘Manzume-i Efkâr’ ve ‘Püzantiyon’un da bulunduğu bazı gazetelerde çıktı. (2) Ayrıca, 1892–1894 yılları arasında üç şiir kitabı yayımlandı: ‘Nıvagn Yevterpiya’ [Efterpi’nin Şarkısı], ‘Mırmunc’ [Fısıltı], ‘Zartonk’ [Uyanış].
Fransız edebiyatından aldığı ilham
En büyük ilham kaynağı dönemin Fransız edebiyatı olduğu için, şiirlerinin ana temalarının aşk, insanların yaşadığı trajediler ve toplumsal adaletsizlik olması şaşırtıcı değildir. Ancak bu konular, erkeklerin ağırlıkta olduğu entelektüel çevrelerde pek hoş karşılanmıyordu. Tarihçi Hasmik Khalapyan, Osmanlı İmparatorluğu’nun sön döneminde Ermeni kadınların yazarlık faaliyetlerine ilişkin makalesinde, 19. yüzyıl sonlarında Ermeni toplumunda en çok ulusal kimlik, kültür, aile ve eğitim meseleleri üzerine konuşulduğunu, bu bağlamda Ermeni kadın yazarların özel bir misyonu olduğunu ve “hem kendi reformlarından geçmiş, hem de reformcu kadınlar olarak kamusal tartışmalarda yer almaya davet edildiklerini” belirtir. (3)
Bu kadınlardan biri de Zaruhi Kalmekaryan’dı. Püzantiyon gazetesinin editörü Püzant Keçyan, Zaruhi’nin ilk şiir kitabını yayımladıktan sonra, ona, çiçekler, deniz, güneş ışığı ve kuşları konu etmek yerine, bir kadının hayatının en önemli unsurları olan aileye ve çocuklara odaklanmasını söyleyecekti:
"Bana bilhassa, kadının ev içindeki rolü ve aile saadetini kuvvetlendiren yönleri, tebessümü, cazibesi, nezaketi, fedakârlığı, sevgisi üzerine yazmamı, aile çevrelerine girmemi salık verdi. Cemiyetin insafsız tenkitleri karşısında dehşete düşen bir genç kız, kendi yüreğinin şarkısını söyleyemezdi."
Kadınlar kendilerini ifade ediyor
20. yüzyılın başında, İstanbul’da yayımlanan çeşitli dergilerde kadınlara özel sayfalar ayrılmaya ve kadın dergileri yayımlanmaya başlamasıyla, kadın yazarların düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri, yeni ve bağımsız bir zemin oluştu. Yeni yetişen Ermeni kadın yazarlar feminizm ve kadın hakları üzerine hararetli bir şekilde konuşuyor, özgürlük taleplerini dile getiriyorlardı. Hayganuş Mark (1884–1966) ve Anayis (1872–1950) gibi, Zaruhi de, en aktif feminist seslerden biri olmuştu. En popüler günlük gazetelerden birinde kadın bölümü hazırlamaya başladı; İstanbul yayın dünyasında bunu yapan ilk kadın oldu.
Ancak yazarlık kariyerinde ilerlemek, bir kadın için kolay değildi. Toplumdaki muhafazakâr görüşler ve önyargılar nedeniyle, Zaruhi ardı arkası kesilmeyen zorluklarla karşılaşıyordu. Süreli yayınlara düzenli olarak yazıyor, hatırı sayılır bir gelir elde ediyordu; o dönemde kadınlar arasında epey az rastlanan bir şeydi bu. Fakat Zaruhi’nin ailesi durumdan pek hoşnut değildi. Kendi masraflarını karşılayabilmek için para kazanmak, bir kadın için alçaltıcı görülüyordu:
"Varlıklı bir aileden geldiğim için, annem ve babam, benim para kazanıyor oluşumu kabullenemediler. Annem Millî Hastane’nin mütevellilerindendi; maaşımla, oradaki insanlara şekerlemeler ve tatlılar alırdı."
İstanbul, 20. yüzyıl başlarında canlı bir entelektüel merkez niteliğindeydi. Zaruhi de, yeni yeni tanınmaya başlayan bir yazar olarak, bu dünyanın tam ortasındaydı. Osmanlı İmparatorluğu sınırlarının dışına seyahat etme imkânı olan ve Avrupa âdetlerine ve davranış biçimlerine aşinalık kazanan birçok Ermeni, Paris’te yapılanlara benzer, entelektüellerin katıldığı, gençlerin fikir alışverişinde bulunduğu, edebiyat, müzik ve siyaset üzerine konuştuğu salon toplantıları düzenliyordu. Zaruhi’ye göre, entelektüel sohbet ve tartışmalar için bir zemin oluşturan bu toplantılar kadınların katılımını ve kamusal alanda çeşitli konularda konuşmalarını teşvik ediyordu:
"O toplantılarda millî meseleler üzerine konuşuluyor, edebî ve sanatsal metinler takas ediliyor, şiirler okunuyor, yüksek entelektüel zevklere hitap eden musiki icra ediliyor, raks ediliyordu."
Bu toplantılar sonraları, Zaruhi’nin kadınlara ve kadının toplumdaki yerine dair görüşlerinin şekillenişinde kayda değer bir rol oynadı. Zaruhi, anılarında, söz konusu toplantılara katılan kadınların birçoğunun evlilik konusuyla pek ilgilenmediğini, daha ziyade cemaatlerinin sosyokültürel hayatına odaklandıklarını ve kız çocukların eğitimi konusundaki fikirlerini dile getirdiklerini yazar.
Mihran Kalemkaryan ile tanışma
Zaruhi, 1989 yılında, böyle bir toplantıda, Osmanlı Ordusu mensubu Miralay Mihran Kalemkaryan’la tanıştı. Çift, kısa bir süre sonra evlendi. İlginçtir ki, toplumdaki muhafazakâr görüşlere rağmen, Kalemkaryan ailesi Zaruhi’nin yazarlık kariyerine çok sıcak baktı, onu kamusal alanda aktif olmaya ve cemaat hayatına katkıda bulunmaya teşvik etti.
Zaruhi yazmaya devam etti. 1900’lü yılların başlarında, gazeteci ve yazar Mari Beyleryan’ın kurduğu, kadınlara dönük ilk Ermenice süreli yayın olan ‘Artemis’ de dâhil olmak üzere birkaç dergi için, düzenli olarak, kadının toplum ve aile içindeki rolüne, annelik konusuna ve Ermeni kadınların tarihine ilişkin yazılar kaleme alıyordu. Ancak birkaç yıl sonra, Zaruhi’nin hayatını tamamen değiştirecek olaylar başladı.
Ermeni Soykırımı başladığında, Zaruhi, Türk hükümetinin tüm tehditlerine rağmen ailesiyle birlikte İstanbul’da kaldı. Birçok Ermeni aydınla arkadaş olduğu için, Türk polisi tarafından kesintisiz şekilde izleniyordu. Hatıratında, söz konusu aydınlardan gelen mektupların hepsini imha etmek zorunda kaldığını, hatta güvenlik endişesiyle, Yeğya Demircibaşyan’ın yazdığı metinleri yaktığını, vatanseverlik taraftarı kitapları attığını yazacaktır.
Zaruhi tüm güçlüklere rağmen, elini kolunu bağlayıp oturmadı. Bir vatansever olarak kendini halkına adadı ve muhtaç durumdakilere yardım etmek için hiçbir çabayı esirgemedi. 1919’da, Ermeni Kızılhaçı’nın Şişli’deki hastanesinin başına geçti ve Ermeni Soykırımı’nda ailelerini yitiren yetimlerin bakımını üstlendi. Kendini hayır işlerine vakfeden Zaruhi, katliamların yol açtığı korkunç gerçekliği bizzat tecrübe etti. Birçok yetime teselli olmak, sevgi ve şefkat sunmak için elinden ne geliyorsa yaptı:
"Gözlerimle gördüm. Ve siz, bunu görmemiş olan Ermeni anneler, gidip o korkunç hakikate, dalga dalga gelip kiliselerin avlularında biriken, acılar içindeki çocuklara dokunun. Anneler, gidin, görün bu yetimleri. Onların kederli yüzlerini, cürmün dehşetiyle donup kalmış gözlerini görün. Bakın onlara ki, ruhunuz hiddetli bir hezeyanla isyan etsin...
Hayır, yetimlerimizi bırakmayacağız. Onları kendi çocuklarımız gibi sarıp sarmalayacağız. Onlarla konuşacağız.
–Baban nerede oğlum?
–Katlettiler…
–Annen nerede?
–Yolda öldü…
Bir sonraki çocuk da aynı cevabı veriyor; böyle, kederli gözlerle size bakan sıra sıra yetim çocukların yanından geçiyorsunuz."
1919 yılında, Ermeni kadınların medeni, siyasi ve eğitimsel haklarına dair bilincini uyandırmayı amaçlayan Ermeni Kadınlar Birliği kuruldu. (4) Kurucu üyeler arasında yer alan Zaruhi, birliğin iki haftada bir yayımlanan ‘Hay Gin’ [Ermeni Kadın] adlı dergisine, feminizm ve Ermeni kadınların toplum içinde yaşadığı sorunlara dair yazılar yazmaya başladı. Kadınları harekete geçmeye çağırıyor, onlardan ulusu diriltme çabalarına katkıda bulunmalarını istiyordu.
Zaruhi, eğitimin kız çocuklar için ve Ermeni ulusunun gelişimi açısından büyük önem taşıdığı düşüncesindeydi. Bütün dünyadaki feminist hareketleri gayet iyi biliyor, yazılarında Batılı kadınlardan örnekler sunarak okuyucularını da bilgilendiriyordu. Bir yazısında, dünyanın farklı yerlerinde kadın mimarlar, doktorlar ve avukatlar varken, feminist kavramların Ermeni kızlara henüz yeni ulaştığını belirtiyordu. Ermeni kadınları övüyor, onların yaşadığı sıkıntı ve zorluklardan söz ediyor, erkeklerin yanında onlarla eşit bir şekilde durup toplumda önemli yerlere gelmelerinin zamanının geldiğini vurguluyordu.
ABD’ye göç
1920’lerin başında, Zaruhi ailesiyle birlikte ABD’ye taşındı ve ölene dek orada yaşadı. Anılarında, Amerika’ya taşınmakla, Türkiye’deki sansürden ve çok sevdiği birçok dostunu ve çalışma arkadaşını kaybetmesine neden olan Türk memurlardan kurtulduğunu yazar.
New York’ta, Amerikalı Ermeni toplumunun hayatına dâhil oldu ve kendini Ermeni kültürünü tanıtmaya adadı. 1920’li yılların sonlarında Ermeni Hayırseverler Genel Birliği’nin (AGBU) yönetim kurulunun ilk kadın üyesi, daha sonra bu kuruluşun New York şubesinin başkanı oldu. O yıllarda İstanbullu Ermeniler Birliği’nin de başkanlığını yaptı.
Bu faaliyetlerinin yanı sıra, ABD’nin dört bir yanında, İstanbullu Ermeni kadın yazarlar hakkında konferanslar verdi; Ermeni kadınların toplum içindeki rolüne ilişkin konuşmalar yaptı; iki yazar, Sırpuhi Düssap ve Raffi ile ilgili araştırmalarına dayanan sunumlar yaptı. Zaman zaman, Amerikalı Ermenilerin yayımladığı süreli yayınlardan ‘Baykar’ [Mücadele], ‘Hayasdani Goçnak’ [Ermenistan Çanı] ve ‘Lraper’ [Haberci] için yazılar yazdı.
AGBU, 1943 yılında, Amerika Ermeni toplumunun sevilen figürlerinden biri olan Zaruhi Kalemkaryan’ın edebî hayatı ve faaliyetlerinin başlangıcının 50. yıldönümü için özel bir kutlama düzenledi.
Zaruhi, ABD’de yaşadığı yıllar içinde üç kitap yazdı. İstanbul’dan New York’a uzanan yolculuğunu anlattığı ‘Tornigis Kirkı’ [Torunumun Kitabı] 1936’da, anılarının ve birkaç kısa öyküsünün yer aldığı ‘Gyankis Campen’ [Hayat Yolumdan] 1952’de yayımlandı. Yazarlar Taniel Varujan, Avedik İsahakyan ve Arşag Çobanyan ile ressam Panos Terlemezyan’a ithaf ettiği hatıratı ‘Orer yev Temker’ [Günler ve Yüzler] ise 1965’te yayımlandı. Kalemkaryan’ın anıları, 20. yüzyılın ilk 20 yılının İstanbul’una, oradaki hayata ve dönemin Ermeni entelektüel çevrelerine dair eşi bulunmaz bir belgesel niteliği taşır.
Zaruhi Kalemkaryan Ermenistan’a hiç gitmedi ancak sosyalizme her zaman sıcak baktı; Sovyet Ermenistanı’nın edebiyat çevreleri tarafından iyi tanınan bir isim oldu. Sovyetler Birliği’ne dâhil olmanın Ermenistan’ın yeniden doğuşu ve kalkınması açısından hayati önem taşıdığına inanıyordu; bu düşüncesini bazı yazılarında da vurguladı.
1965 yılında, Sovyet Ermenistanı devlet yayınevi Haybedhrad, Zaruhi’nin şiirleri ve kısa hikâyelerinden örneklerin yanı sıra bazı anılarının yer aldığı bir kitap yayımladı.
97 yaşındayken, New York’ta hayata veda eden, zamanında önemli bir kamusal figür ve eğitimci olmasına rağmen bugün, akademisyenler ve edebiyat eleştirmenlerinden oluşan dar çevreler dışında adı bilinmeyen Zaruhi Kalemkaryan’ın mirasına, Ermenistan’da ve Ermeni diasporasında okutulan ders kitaplarında özel bir yer ayrılması gerekiyor.
(Bu yazı ilk olarak, çevrimiçi dergi EVN Report’un 17 Ocak 2021 tarihli sayısında yayımlanmıştır. İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)
Notlar
1. Zaruhi Kalemkaryan, ‘Gyankis Campen’ [Hayat Yolumdan] (Antilyas, 1952).
2. Ermeni harfli Türkçe ‘Manzume-i Efkâr’ 1866–1896 ve 1901–1917, Ermenice ‘Püzantiyon’ ise 1896–1918 yılları arasında İstanbul’da yayımlanmıştır.
3. Hasmik Khalapyan, “Armenian Women’s Writing in the Ottoman Empire, Late 19th to Early 20th Centuries”, EVN Report, 12 Mart 2019 (https://evnreport.com/raw-and-unfiltered/armenian-womens-writing-in-the-ottoman-empire-late-19th-to-early-20th-centuries/).
4. Lerna Ekmekçioğlu, “Armenian Feminists: Hayganush Mark and Hay Gin”, AGBU Web Talks, 5 Mart 2020 (https://www.youtube.com/watch?v=ryW9YzFlpjQ).