Fatih Akın'ın intiharı

Fatih Akın bir film yapmış ve bize göre küçücük, minicik bir adım atmış, belli belirsiz. Yetmemiş, film gösterime girdiğinde bir de attığı bu adıma bilinciyle ve sesiyle sahip çıkmış. Fatih Akın yedi yıl süren başarılı intiharını kameraya almış ve aramıza katılmış.

“Şu Munzurlar yangın yeri yürek ardıdır…”

Yağmurlu bir aralık gününün akşamı. Diyarbakır’da bir sinema salonu. Sevimsiz bir salon. Salonu dolduranların içi içine sığmıyor, film merakla bekleniyor. Gelemeyeceklerini bile bile Annuş’u, Varujan’ı,Pakrat’ı, Beşikçi'yi, Rıza’yı da davet ettim, hüzünle sevindiler. Bu özel seansın izleyicilerinin hemen hemen tamamı Hay (Ermeni). Film başlıyor, salonda herkes hızla tek başına kalıyor. Boğazı kesilenlerin, hemen şurada tecavüz edilenin, kuyularda belirenlerin, toplama kampında canları tükenmişlerin suretleri neden bulanık Fatih Akın! Bu suretlerden kaç sayabildin yedi yılda; bin mi, bir milyon mu, iki milyon mu? Biz şimdi aralık ayındayız, nisana daha yüz yıl var Fatih Akın! Dérsim(2), Zilan, Koçgiri, Halepçe, Sivas, Kobané kaç yıl yakın 1915’e, kaç yıl uzak Maraş’a, Roboski’ye, Şengal’e! Okunan, dinlenilen tüm vahşet anıları şimdi gerçek. İşte orada, perdede, sayende akıyor! Okunanlar, dinlenilenler gibiymiş; işte böyle olmuş! Ama devam etmesin bu kıyım lütfen, bu kadar azını bile izledikten sonra dermanımız kalmadı! İnsanız biz!

Fatih Akın bir film yapmış ve bize göre küçücük, minicik bir adım atmış, belli belirsiz. Evet, yüz yıl önce olana bitene değil, olana ama bitmeyene yaklaşmak için ufacık bir adımmış attığı. Adımına “The Cut (Kesik)” demiş. Yetmemiş, film gösterime girdiğinde bir de attığı bu adıma bilinciyle ve sesiyle sahip çıkmış. İntihar illa hayat yitirmek değildir, intihar bazen hayata, gerçeğe dönmektir. Fatih Akın yedi yıl süren başarılı intiharını kameraya almış ve aramıza katılmış.

Filmin benim açımdan elbette sorunları var. ‘Django’ filmindeki Tarantino netliği, sadeliği ve keskinliğinin ‘The Cut’ta olmaması, sahnelerde müzik girişlerindeki zamanlama hataları ya da hep aynı biçimde giriş yapılması, Ermenicenin hiç kullanılmaması, sahneleri anlamsız sündürme vs. umrumda bile değil çünkü bu film iyi bir başlangıç. Demirci Nazaret ise geride kalan bir kişi dahi olsa kurtarmak için milletinin yardımına koşmaktansa ailesinin peşine düşerek Ortadoğu’ya ait klasik bir tavrı sergiliyor. Arapların, Lazların/Rum Pontusların (asker kaçağı Dursun) bile Hayları koruyanlarının görüldüğü filmde, biz Kürdleri insan gibi gösteren bir tek sahne bile olmaması ise umrumda

Yaklaşık beş yüz yıl geçince Balkanların sahibi olduğu hissine kapılanlar, birden bire ilk fırsatta acımasızca geriye doğru süpürüldü. Bu süpürülüşün nedenleri üzerinde durulmadan, “Beş yüz yılda orası vatan olamadıysa bin yıllık olan da olamayabilir” dendi. Bu travmayı devletin bekası için bilinçle koruyup geliştirenler kılıçlarını önce Haylara, ardından Kürdlere çevirdiler. Hay varlığının topyekün halli için Osmanlı harekete geçti. İnkar, bekanın temellerinden biri oldu ve eğitim sistemi ve medya aracılığıyla bu travma paradigma haline getirildi. Genel kabuller sorgulanamaz hale geldi.

Birey ya da toplum bir hatasını görmezden geliyorsa ve bu hatanın etkileri ve doğurduğu sorunlar, sonuçlar diğer insanları olumsuz etkiliyorsa ve hata aleniyse, hatayı kabullenip gidermeye çalışmamak tarihin akışına karşı gelmektir. Dahası, bu tekrar tekrar aynısı yapılacak demektir. Böylece, sürekli devinen uygarlığı kendinize göre dizayn etmeye çalışmak zorunda kalırsınız ve bu sizi hatayı işlediğiniz tarihe kilitler, bilim ve teknolojide neden geri kaldığınızı sorgular durursunuz. Eleştirel düşünce yoksa ilerleme olamaz. Toplumun çıkarlarını koruma ve toplumsal kurallara uyma tartışmalarına girmek için öncelikle mühendislik ürünü toplumsallıktan sıyrılmak gerekiyor. Toplumun ve üretken bireyin önündeki bu en büyük engel aşılmadan tarihsel ve güncel sorunlara yalın gözle bakmak için daha çok Fatih Akınlar gerekecek. 

Uygarlık tarihi yanlış gidişe, insanlık dışı olana direnenlerin, direnenlerin yanında duranların birbirine eklemlenmesinden ibarettir. Bu tarihte demirci Kawa ne ise Jan d’Arc odur; Copernic, Darwin, Freud, Tesla ne ise Beşikçi, Seyit Rıza, Hrant Dink odur.

 Diyarbakır her geçen gün kendine dönüyor. Diyarbakır’ın iki yoğun caddesinden birinin adı Ekinciler, diğeri ise Gevran’dır ve takdir edersiniz ki, söylenişleri çok zordur. Diyarbakır bu caddelerin ismini değiştirecektir, değiştirmesi uzun sürse bile bu isimleri kullanmayı bir gün bırakacaktır. Benim önerim Ekinciler yerine “Hay”, Gevran yerine ise “Dérsim” kullanılmasıdır.

Fatih Akın “The Cut” adımını kendisi için attı çünkü “Sırtımdaki yükü seyirciye devrettim” diyor. Bizler de onun filmini izledik ve kendisine tekrar tekrar teşekkür ettik, saygı duyduk. Kim ki insanlık için, iyilik için bir kıpırdanma sergilerse, o kıpırdanmayı korumak ve güçlendirmek için elimizden geleni yaparız .

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema



Yazar Hakkında